Bir zamanlar;
Bir kafir vardı Ebrehe adında.
Zalim anıldı insanlık yadında.
Kabe’yi yıkacağım derdi dili.
Bunun için topladı nice fili.
Ermek için Ebrehe niyetine.
Yürüdü fillerle Kabe üstüne.
Abdülmuttalip Peygamber dedesi.
Seslendi kavmine,bırakın ye’si.
Kabe bekçisiydi Abdülmuttalip,
Ama yüce Allah’tı asıl sahip.
Birden gökte Ebabiller göründü.
Ebrehe’nin hayalleri hep söndü.
Kızgın kumlar yağdı Ebabillerden
Sağ kalmadı asker ve de fillerden.
Mescid-i Haram’dı Rabb’in mabedi.
Ebrehe’ye mabedi çiğnetmedi.
Şimdi;
Bir başka Ebrehe çıktı sahneye.
Kan kusmaktadır; bebeğe,nineye.
İsrail’dir, Ebrehe’nin çağdaşı.
Vahşetiyle akar kan ve gözyaşı.
Yine mabededir vahşi düşmanlık.
Amaçlarıdır zulmet ve karanlık.
Mescid-i Aksadır, bize ilk kıble.
İçim yanar adı anılsa bile.
Mescid-i Aksa’da şimdi kuşatma.
Allahın sen İsrail’i yaşatma.
Çağımızın vahşisidir İsrail.
Allah’ım gönder sayısız Ebabil.
Ya Rabbi kahrolsun, çağdaş Ebrehe.
Kurtulsun Filistin’de nice bebe.
Allah’ım, kahrolsun ki Yahudiler.
Açsın Filistin’de sayısız güller.
Mustafa EROL
Manavgat/Antalya
Kayıt Tarihi : 8.1.2009 12:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
EBABİL KUŞLARI Habeşistan Krallığı'nın Yemen valisi olan Ebrehe, milâdî 570 yıllarında San'a şehrinde, 'Kulleys' adı verilen muhteşem bir kilise yaptırmıştı. Maksadı, Kâbe ziyaretine rağbet gösteren Arapların ziyaretlerini oraya çevirmekti. Bu duruma tepki gösteren bir adam da, gecenin birinde Kulleys'e girip içine pislemişti. Bu hakarete çok öfkelenen ve koyu bir hıristiyan olan Ebrehe, gidip Kâbe'yi yıkmaya karar verdi. Topladığı onbinlerce asker (altmış bin olduğu söylenir) , Mahmud adlı büyük bir fil ve daha başka fillerle Mekke'ye doğru yola çıktı. Önüne çıkan bazı kuvvetleri de mağlup ederek ilerledi. Taif şehrine gelince askerlerin bir kısmını Mekke'ye gönderdi. Onlar da Peygamber s.a.v.'in dedesi ve Kureyş'in reisi Abdülmuttalib'in ikiyüzü aşkın devesiyle ahalinin hayvanlarını sürüp götürdüler. Bu olayın peşinden Abdülmuttalib, gidip Ebrehe'yle görüştü, develerinin geri verilmesini istedi. Ebrehe dedi ki: - Benden develerin istiyorsun da, Kâbe'den hiç söz etmiyorsun. Halbuki ben onu yıkmaya geldim. - Ben develerin sahibiyim. Kâbenin de onu koruyacak sahibi vardır! Bu görüşme sonunda develer geri verildi. Mekke halkı bu güçlü orduyla savaşamayacağı için, anlaşma gereği dağlara çekilip neticeyi beklemeye başladı. Ebrehe ordusu büyük fili önden sürerek Mekke sınırına dayandı. Kâbe'yi halatla bağlayıp fillerle çekerek yıkmak istiyorlardı. Bu sırada Ebrehe'nin yol kılavuzlarından Nüfeyl b. Habib, koca filin kulağından tutarak şöyle bir şey söyledi, sonra da koşarak dağa çıktı: - Ey Mahmud çök! Sakın ileri gitme, sağ salim geriye dön! Mekke'ye girişte büyük fil direndi, zorlanınca yere yattı. Onu bir türlü Kâbe cihetine yürütemediler. O anda sürü halinde ebabil kuşları ortaya çıktı. Her birinin ağzında ve ayaklarında nohut gibi birer taş vardı. Bu taşları ordu üzerine mermi gibi boşalttılar. Kime rastlarsa delip geçiyordu. Askerlerin çoğu öldü; 'Fil Ordusu' dağılarak Yemen'e döndü. Ebrehe de dönüşte öldü. Kâbe ise olduğu gibi kaldı. Kur'an'da Fil Suresi bu olayı anlatır.
Kerbela gerimi geldi gazzenin sokaklarında
Bir yudum suya muhtac Hüseyin,
Yüreğimin kollarında
Fırata dönse göz yaşım
Boğsa zulmü hıçkırıklarımın kızıldenizinde
Bir daha doğmasa firavunlar nemrutlar
Ve soyu kesilse ebuleheplerin
Yine yükselse sevdamın semalarında Ebabiller
Ekin yeniklerine dönse fildişi kulelerindeki ebreheler
Ve sussa artık çığlıklar
Çınlamasa kulaklarım çaressizliklerden
Ve bana yazacak birşey bırakmasa
Eli kırılasıca zalimler
Şadan Yenişafak
TÜM YORUMLAR (1)