Tarif edebileniniz olacak mı vefa neydi?
Üstümüzde hakkı olanlara, emeği geçenlere karşı içimizde ki ılık kıpırdanışı hatırlayanımız var mı acaba? Sevdiğimizden ayrıldığımızda derinlerimize çöken buruk hüznün adının o hak sahibine, emek sahibine, sevgi sahibine vefadan kaynaklandığına şahit olabildik mi hiç?
Mana dünyamızı karartan zifiri bulutların, ölü toprağı gibi üstümüzü örten maddeci felsefenin hâkimiyetine başkaldırıp da, nankörlük bataklığına düşerek kirlenmiş insanlığımızı yeniden arındırıp temizlemek için o sevgiyi, o vefayı nadide bir çiçek gibi gönül pınarlarımızın berrak suyuyla sulayıp yeşertebilme gayretini gösterdiğimizi hatırlayabiliyor muyuz? Yada hayatımız boyunca edebiyatını yapmanın ötesinde birini gerçekten sevebildik mi ki yüreğimizdeki o sevgiyle birlikte vefa duygumuz da yeşersin?
Sahi neydi sevgi, neydi vefa?
Sevgimiz, vefamız en son ne zaman maddi çıkarlarımızdan, egolarımızdan önce tartıldı? Yada ne zaman pazarladık o deruni saf ve temiz sevgimizle, sadakatimizle, vefamızla birlikte insanlığımızı küçük maddesel getiriler karşısında? En son ne zaman derin bir sevgiden, sarsılmaz bir vefadan söz ettik kendimize yada sevgiliye? Her gün bizi bizden biraz daha koparıp alan teknoloji çağında sevgiye, sadakate, vefaya en son ne zaman merhaba demiştik? En son ne zaman hatırımıza düşürdük sevginin bir hanım, vefanın İstanbul da bir semt adından müteşekkil olmadığını? Sahi gerçekten hatırlıyor muyuz, sevgi neydi, sadakat neydi, vefa neydi?
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!