Bu soru birçok düşünmelerle sorgulanabilir. Bu bir durumu anlamak isteyiş olabilir. Bu bir şaşmanın dışa vurumu olabilir. İlişkin bir konuşmanın duruma yatkınlaştırdığı kişileri heyecan birliğine çağıran, son cümlesi olabilir. Bu bir sanki olmaması gereken bir durumda ayıplı bir durumda, bu ayıplılığın açık ediliyor olması gibi bir ifadeyi içerebilir. Konu anlaşılsın diye birkaç olası anlam içermesi, burada sayıldı. Konu bağlamında, fikir özgürlüğü diye ifade edilir gibi kabul edip, irdelersek; söylenebilir son anlamı ele alalım.
“Amerika'nın Irak'ta ne işi var? ”sanki olmaması gereken bir durumda, ayıplı bir durumda, bu ayıplılık açık ediliyor gibi bir ifade içertilebilir. Elbette ülkeler arası ilişkiler toplum ve kişi vicdanları, bir işgali mahkûm kılar. Yine elbette fikir özgürlüğü bağlamında yukarıda birinci bölümde belirttiğimiz örnekler gibi gem almaz düşünmelerin, yalansı durumları, söz konusu olacaktır buradan da.
Uluslar bu tür işgallere karşı ittifak içinde olurken, en ufak bir durumda kendisi karşı olduğu fiili bizatihi yapar olacaktır. Hem işgale karşı olacak, hem kendisi işgal edecektir. Hem hukuku savunacak, hem hukuksuz davranabilecektir. Yani; yalanarak, yediği canlıya acıyıp, gözyaşları döken timsahın durumu burada söz konusudur.
Amerika'nın Irak'ta ne işi var? Eğer bu soru, bir maksadı matufluğu formüle etmiyorsa, “”sanki olmaması gereken bir durumda, ayıplı bir durumda, bu ayıplılık açık ediliyor gibi bir ifade içertilebilir “” bir şaşmanın ifadesi gibi ise; soru o kadar ters ve anlamsız ki. Bir kere Amerika'nın işi bu. Amerika Dünya zenginlik kaynaklarının hiç değilse bir kısmını; üretip, ürettirip (sömürüyle) vatandaşlarına refah olarak, yansıtmaktadır. Toplumlar ortaya çıkalıdan beri, talan; bir yaşam tarzının ortaya çıkış biçimidir. Menfaat sağlamadır, sömürüdür. İnançlar bile bunu, helal kılarak, ele geçirmeyi onamış, ganimetin nasıl pay edileceğini bir güzel sayıp dökmüştür!
Elbet tavrımız barış ve huzurdan yana olacaktır. Ancak, barış ve huzurun toplumsal üretiş ve paylaşım, ilişkileniş boyutları, nesnel üretimsel temellere dayanır. Refahı, herkese iş edinme hakkını vs.yi; tüm özne birey ve halk boyut birimlerine taşırsak, barışı büyük oranda koruruz. Aynı zamanda da, refahınızı, herkesin yaşamını idame olanaklarını, sağlar bir çalışma düzenlenişini, dünya ölçeğine de yayabildiğimiz oranda, bu tutumlar, gerileyen, asgariye inen durum olur. İşte o zamanki durumda, bu sözünüz şaşma yapan bir keyfiyet olacaktır.
Mevcuttaki Amerikan toplumsal ilişkisi ve düzenlenişi; sürekli emperyal bir getirim paylaşım üzerine ilişkileniş pragmasıdır. İşte bu çıkarların gözetilmesi nedeni iledir ki, Amerika; nerede ise, her gün ve sıklıkla değişken, bir bakıma günü birlik, uluslar arası ilişki ve dengeler ortaya koymaktadır. Tabiidir ki, uluslararası ahlak ve hukuk anlayışları da, buna göre şekillenmektedir Ama nedense (biz buna uyamadığımızdan, değişemediğimizden olsa gerek) değişmeyen ölçülerimizle, değişen yaşantılaşan düzenlenişe bakıp, ya vuruk geçiriyoruz, ya da fikir özgürlüğünü ifade diye “”Amerika'nın burada ne işi var”” demenin şaşmalarını belirtebiliyoruz!
Tıpkı köleci, yerel egemenlikli ilişkileniş biçiminin, site devletlerine dönüşmesi; site devletlerinin de, köleci ulus devletine dönüşmesi ve sonrada yine köleci feodal imparatorluklarına dönüşmesi gibidir. Feodal ulus ve imparatorlukların bir zaman Dünya'nın ve çevrelerinin, dört bir yanında ne işleri varsa, ABD' de o işi, bir emperyal ve sömürgeci güç olarak (!) yapmaktadır! ABD yüz yıldır, dünya üretimini ve Dünya kaynakları paylaşımını, kısmen elde edip, toplumuna pay dağıtımını bu şekle göre yapıp, üretmekte ve tüketmektedir. Bu şekle göre, dünyadaki ilişki düzenleri, sizin gücünüz oranda ilişkileniyor. Bu böyle işliyor. Asıyor, kesiyor (!) Irak'ın kaynaklarını ve körfezin sermayesini ABD'ye akıtıyor. Hem de uluslar arası hukukla!
Böyle olunca; “”Amerika'nın Irak'ta ne işi var? Sözü anlamsız olup, muallâkta kalan, aymaz bilgisizce bir cümle. Eğer soru konuyu anlamak isteyen, ya da bir kendine gelişin uyanması maksatlı bir soru değilse bu böyledir. Hiçbir şekilde fikir özgürlüğünü açıklar değildir. Tıpkı hayali bir ABD başkanı olup, sihirli bir elle; Dünya'yı kurtarmanız gibi; temelsiz, soyuttur.
Soru fikir özgürlüğüne ve bunun dile getirilişi hüviyetine bürünmektedir. Sürekli, kesikli, değişken, toplumlar arası İlişkilerinden koparılmış, bir soru olmakta! Hem de fikir özgürlüğü diye. Yani ifade ve anlatım özgürlüğü diye! Bilmiyorum ama aşılmış (bilinen, aşina olunan, tecrübe kılınan) konularda, sürekli ve yeniden dünyayı keşfetmek, sizi; ”herkes aya biz yaya” mesabesine düşürmez mi?
Böyle şaşma içinde olduğumuz içindir ki; güncel, aktif, aktüel, plan, program proje, siyaset politikaları oluşturamayıp, hep; düşünsel soyut fikir özgürlüğü patinajı yapmaktayız. Bir avara kasnak işlevi yüklenmekteyiz!
ABD, krizi yarara çeviriyor (çünkü atıl kapasiteyi çevrime sokmak için, atıllığını Dünya'ya ihraç ediyor) , kendi bunalımını ve açmazını Dünya'ya fatura ediyor. Örneğin kendi batan kurumlarından Citi Bank'ın hesaplarını garanti ederek, kendi vatandaşlarının zararını karşılıyor. Ama daha çok dış Dünya'nın, örneğin 150 milyar dolar Rusya'nın ve 600 milyar dolar körfez ülkelerinin ve muhtelif miktar diğer devletlerin parasını batırıp, körfez devleti sermayesini iç ediyor. Yani Lehman brothers bankasını kurtarmıyordu.
Ellerini ovuşturarak ne yapayım kırız işte dercesine bakınıyor, timsah gözyaşı döküyor. Ne yapayım dercesine, ne idüğü belirsiz (!) kriz var diyordu! Bizde de hani teğet geçecek olanı!
Siz bu bağıntıları düşünmezseniz, güncelin iç dış sürekli değişen politikalarını üreten denge ve düzenlemelere atıl kalırsanız: “”Amerika'nın burada ne işi var”” demeyi bir fikir ve kanaat açıklama özgürlüğü sayarsınız. Ne kanıt üretirsiniz, ne tepki verirsiniz, ne de bu durumun ilişkilerinden hareketle, ülke yararına yeni denge ve düzenlemelerle, yepyeni politikalarını oluşturursunuz.
Sadece bu soru köküyle cümleyi kurar, fikir özgürlüğü diye ifade edersiniz. Yani bir arpa boyu yol yürümemiş olursunuz, o kadar. Burada Irak'ın işgali, aslan payı olaraktan Amerika’nın hakkı, gibi bir anlam çıkarılmamalı. Sistem anamalcı kapitalizmdir. Kapitalizm bir üretim şekli olurken, kendisini; sömürerek tröst kılarak büyütür geliştirir. Üretim yaptırdığı çalışanlarına daha az vererek, daha büyümek gibi bir handikapı vardır. İşte bu realiteye dair ilişkileniş, ABD'nin asıl konjonktürünü oluşturmaktadır. Bunun karşı önlemleri, konmaz ise, bu soru ile oyalanırız. Kurt (kapitalizm, emperyalizm) huyundan vaz geçmez...
Tarihi gelişimde kapitalizm başlangıçta üretimi öylesine artırdı ki, bu hem tüketimi ve lüksü zorladı; hem devasa bir iş istihdam olanağı yaratarak, tarım yerleşikliğini sanayi işçiliğine pompaladı. Tarımın boşalan işgücünün yerine teknolojiyi soktu. Bu çok çok iyi idi. Ne var ki yeni ilişkileniş ve teknoloji 200 sene içinde öyle karmaşıklaştı ki başlangıcın iyi olayı tersine döndü. Artan nüfusla, işsizleşme oranı ile katmerli arttı. İkinci olaraktan; aynı işi daha az insanla yaparak, sistemde otomatlaşırdı. İşsizleşme başladı. Kapitalistin kar marjı azaldı. Tüketim en aza indi. Artan sürüm tüketimi, yavaşladı. Paylaşım kendisini eskisi gibi kalmaya zorluyor, ama üretim- tüketim ilişkiniz değişmişti. Uzlaşamayan iki karşıtlık.
Amerika'nın neden Irak'ta olduğu apaçık, nesnel, zaman ve zemin temelli, aktüel, kesikli, sürekli bir yapıdır. Biz bu yapıyı anlayıp bilip ona göre politik siyasi ekonomik ilişkinlikle değişken ve bu temele, bu realiteye uygun düşünmeleri var eder, eylem ifade edersek, fikir özgürlüğü dediğimiz olgu gerçek olur. Soru sizi eyleme yöneltmişse, bu ilişkin bağıntılı aktüel temele yönelen çabalar, ortaya konmadıkça, fikir özgürlüğü olamaz. Savaş bu halin kaçınılmaz sonucudur.
Dünya bu hal ilişkileniş üzerinedir. Üretimini, kendi gelişme ve çözümünü de, bu ilişki içinde oluşturmaktadır. Avrupa birliği bu konjonktüre, sadece pazar payını önceleyen, yepyeni bir cevaptır. Sınırlı olan kaynaklar ve emperyalistlerce sürekli ve yeniden ve yeniden paylaşım aracı olan Dünya kaynaklarını paylaşmaya yönelik, yeni bir ittifak düzenleniş biçimidir. Tek tek, ABD'ye sataşmayı göze alamayan, gelişmiş söz sahibi ülkeler, farklı ama benzeşen üretim ilişkilerini korumak kaydı ile üretimin pazar olarak dolaşımını, ülkelerin ittifaksal birleşmesi ile garanti edip, bir karşı duruş argümanı oluşturmaktadırlar
Bizim gibi uluslar, bu oluşum felsefesini tam anlamadan, Dünya'nın her yerinde işsizlik artmasına rağmen, bu ittifaklarda buralara da serbest göç ve iş bulma aldanmasını hayalleşmektedirler. Oysa artan teknoloji yoğun üretimle, insanlar buralardan da işsiz kılmakta. Bunun, üretimin, yeni paylaşım ilişkilenmesi, oralarda da yapılaşmadığından, sorunu yumak ederek büyüten bir yapıyı da, aynı şekilde büyütmektedirler. Durum, sadece kapitalist efendilerin! Şimdilik ürettiklerinden, pazarda alacağı payı büyütme çabasıdır. Değilse paylaşımın düzenlenmesi değildir. Bu da savaşı zorunlu kılacak, yeterince fazla ve derin bir çelişkidir. Bir nüfus kırımı da kaçınılmazdır!
Her fikir özgürlüğü birey bazında olmayabilir. Yukarıda bir toplumun gen teknolojisini kılgı bazında ve bilgi bazında bilmez oluşu örneklendi. Gen teknolojisi bilmekle ilgili, fikir üretme ve fikri açıklama özgürlüğüne ilişkin örneğimiz, toplumun yapabilirliğini tartışmak, toplumsal bir fikir ve kanaat açıklama olmakla o toplumu kapsar. Çünkü fikir özgürlüğü, fikrinizi ortaya açıklamanın yanı sıra, o fikrin yapabilirliğini de sürükler. Gen teknolojisini bilip, üretemeyen toplumlar, bu konuda, gen teknolojisi lak lakını yaparlar.
Bunlar dehşetengiz fikir üretseler de, yapabilirlikleri olamayacağından, atıl kalırlar. Böyle uygulaması olmayışta tartışması olan ülkeler, birde paradoks biçimlerler. Bu bilimsel gelişmeye karşı sadece fikrini üreten ülkenin, bu alandaki üreteceği fikri anlatımları, gen teknolojisini uygulayan toplumların mühendislik harikalarını anlayamamalarıdır da. Çünkü gen mühendisliği olmayan ülkelerin konuyu tartışmaları bir gülünçlüktür de. Çünkü gen uygulamalarına ilişkin davranışları sergileyen ülkelerin, deneyimsel fikirlerinin ifadesini, sanki biz kat kat aşmışız da, konuyu sanki biz onlardan, daha da iyi bilirmişiz gibi, bir ukala çelişkiyi de bize kuşkular olmalıdır.
Sürecek 4
Bayram KayaKayıt Tarihi : 27.12.2008 15:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/12/27/fikir-ozgurlugu-04.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!