Yukarıdaki saptamalar, konunun daha iyi anlaşılma, argümanları olacaktır.
Bir düşünce, ilişki alanları ile belirlenecekti. İlişki alanlarının bitimi, bilginin zorunlu sınırı oluyordu. Bu sınır, o düşüncenin de, parçalı sınırlı oluşudur. Ve yeni koşul ilişki girişimi de o bilginin ikmal edilen sınırlı süreklilik yapısını oluşturuyordu. Yani her zaman ve şartlarda süren, değişmeyen; anlayış, inanış, davranış, ne fikirdir; ne inançtır, ne de fikri anlatım, özgürlüğüdür. Haydi, dolaylı deyimle, düşünce (Fikir) özgürlüğü bile değildir. Bunlar burjuva ideologlarının allayıp pullayıp fikir özgürlüğü diye ortaya sürdüğü dezefarmasyonlardır. Unutmayın ki inancın kendisi toplumsal işlev değildir.
Halkın ve toplumun insan yanının uyanmasını istemeyen, propaganda işbirlikleridir. Bilmesinlercilik yapan uygulamasıdır. Bunlar Dünya krizini, Güneş ve Dünya'nın manyosferindeki patlaklardan dolayı olduğunu açıklar işbirlikçilerdir. Endirekt, ya da; psikolojiklik olan, temel olmayan, basit tek yanlı, iç ve dış ilişkilerinden soyulmuş anlatımların, demagoglarıdırlar. Oligarşik bilmesincidirler.
Düşüncenin, bilim ve bilginin, bu sınırlı ve sürekli yapısı zorunlu idi. Bu zorunlulukta; yani fikir açıklama özgürlüğü de: nesnelin, toplumun, toplumsal yapının, toplumsal düzenleniş, toplumsal ilişkileniş ve toplumsal ittifakların; yani, üretim paylaşım tutumlarının, zaman içinde, anlamlarının ve anlatımlarının; değişip, gelişip, evrimleşmesinin gerektirmesidir.
Objektivitenin ve toplumun bu gelişme ve evirilmesi dinamiği, düşünceleri ve savunulan anlatım özgürlükleri geçerliliğini, zamanca sınırlı, değişir ve savunulamaz yapmaktadır. Buda, o düşünce ifadesinin alanıdır. İlişki alanı da, düşüncenin kesikli ve sürekli, sınırlı yapısı, olmaktadır.
Bu şu demek, düşünce ve davranışlarımız, sınırlı zaman ve sınırlı zemin alanda geçerli ve zamanla değişen, kesikli, dönüşlü yapısı vardır. Düşünce özgürlüklerimiz sınırlı zaman ve zemin içinde değişir olmak zorundadır bu yasallıktır. Düşünmenin temeli, nesnel ilişkilenişlerdir de, ondan.
Böyle olunca da bir operatör doktorun, bir aşçının ve sairinin başını veya tüm bedenini örtünmesi, fikir (bilgi-zorunluluk) özgürlüğünü anlatmasıdır. Kesikli olmakla, zaman ve yer sınırlıklı olmakla, değişken ilişkilikli olmakla herhangi bir düşünce de anlatım özgürlüğüdür. Ama fikir özgürlüğü (inanç gereğidir) diye toplumda baş örtmek, ben kendimi inancımdan dolayı böyle ifade ediyorum demek, kesikli ve ilişkisel değildir. Ve mekânca, zamanca sınırlı olmamakla, değişip evirilmemekle, tek düze ve biteviye olmakla da, düşünce anlatım özgürlüğü hiç değildir. Adı üstünde inanç, inandırılandır.
İnanç, kişinin toplumla çevreyle ilişkilenmeyen bir serbest oluş halidir. Eğer toplumla ilişkilenecekse o zaman iş değişir. Toplumsal ilişkiler kendi yolunu ve yasallığını kendi dayatır. Bu nedenle; “”Ben de toplum içinde, inancıma göre yaşamımı düzenleme hakkına sahip olmalıyım”” demeniz, kavram karıştırmasıdır. Bir kere toplum ilke olarak bir yaşama alanı değil, üretişler alanıdır. İkinci olaraktan da, bu üretimleri tükettiğimiz alan, halk ve aile ocağınız, sizin yaşamınızı düzenleme alanınızdır. Bu sorunu tersten ele alıp ortaya koymadır. Sizin yaşamınızı düzenleme alanınızla üretim yapılan toplumsal alanın, nesnel ve zorunlu ilişkisi yoktur.
Düşünce anlatım bağlamında, hiçbir iler tutar yanı yoktur. Elbet düşünce temelde bir özne faaliyetidir. Özne, bunu söz ve davranış boyutu ile ifade edecektir. Ama zaman ve zemin düzlemlide, sınırlı yani kendi alanı içinde geçerli olmak, plastik olmak, ikmal edilir kesiklilikte sürekli olmak, tartışılır eleştiri kabul eder, şüpheyi içerir de olmak gereklidir.
Şüphe edilmeyen anlatım fikir, anlatım özgürlüğü değildir. Bunun toplumsal değeri yoktur. Özne-özne bağlamlı halksal tutumdur. Oysa inancınızdan ötürü yaptığınız Hiçbir şey, sizce ne şüphe götürür, ne yanlış sayılırdır. Bu, da, inançların bir fikir anlatım özgürlüğü bağlamında, kabul edilemezliğidir. İnanç kişisel bir duyumdur. Duyum grupça da yaşanır Alanı öznel belirimdir.
Kabaca, fikri düşünmeler, güncelin konusu olmalı. Bu bilinirlik ve tartışırlığı artırır. Ya da bilgi türü tarihi süreçsel dayanaklı ve tartışılır olmalıdır. Yine güncel dayanaklı, ileri dönük plan, proje, tasarılar, ütopyalar, tartışılır, tamamlanır eksiltilir ve de verili olmalıdır.
Fikirler güncelin verileri ile desteklenmelidir. Güncel dayanaklar geçmiş formüleleride içerir. Dayanağı güncelde olamayacak fikri, anlama ve anlatımlar; Amerika'yı yeniden keşfetme kısır döngüsünü ve aynı noktanın dön dolanını verir. Yani ateş yakmak için, yeniden kibrit icat etmeye gerek yoktur. Kibrit çakmayı evrikte bilirsiniz.
Dayanaklar, güncelin bilgi ve bilimi ile temellenip, desteklenir. Ve de karşı argümanları oluşturulur olmalıdır. Yani zaman ve zemince yanlışlaşıp doğrulana bilmelidir. Şaçma olmamalıdır. Yani yanlışlaşıp doğrulanabilir olmayan, olmamalıdır.
Tartışma güncelin soyutlama ve üst yapı alanı içinde, güncelin sosyal toplumsal ilişkilerini belirler olmalıdır. Tartışmaların, tarihi boyutları sav ve tezleri açılımlaşmalıdır. Bu ve benzeri birçok tür yaklaşımlarınızla, fikriniz mutlaka sav ve karşı sav içermelidir. Mutlaka doğrulanır, zaman zemin içermeli yanlışlaşır olmalıdır. Mutlaklık içermemeli. Saçma olmamalı. Sapla samanı karıştırır olmamalı. Nesneliteden kopuk, hayali olmamalıdır. Mantığı bir somut soyut gerektirmenin, tartışılan düzenleniş ilişkinliği (zaman-zemin) değişmesi içermelidir.
Şimdi yine birkaç tane düşünceyi, fikir özgürlüğünü yukarıdaki bağlamlar esasında yani düşünce açıklama ve düşünceyi yayma bağlamında, hakaret (!) etmeden yazalım:
1-Ben, toplumda mağara devri yaşantısını istiyorum! İster mi, ister! Dilin kemiği yok...
2-Ben, Atatürk olmasa idi de, bugünkü toplumsal düzeyde olacağımıza inanıyorum!
3-Cinlerin yiyecekleri, kemiktir ve insanların hayvanların atık tersidir!
4-Amerika'nın Irak'ta ne işi var?
Gibi binlerce anlatımların kümelenebileceği, her gün binlercesi ile fikir diye karşılaşacağımız ifadesel özgürlükleri, aşağıda ele almağa gayret edelim.
Bu dört aforizma fikir özgürlüğü ifadesi, ya da düşünsel fikrinizi açıklama özgürlüğü olmak şöyle dursun, tam bir zırva ve ıvır zıvırlıktır. Deli saçması ve muhakeme edememe saçmalığıdır. Avara kasnak dönüşüdür. Fikir olmaktan öte, anlamsız, saçma bir cümleler sıralamasıdırlar.
Birde bu tür düşüncelere; düşüncene katılmıyorum ama saygı duyuyorum banalliği vardır. Bunlara saygı duymak; yalana, bilgisizliğe, cehalete saygı duyup, açıkça fikirsizliğe pirim vermektir. İki yüzlülüktür. Bir kere bunlar fikir değil, tartışılamazlar, düpedüz bilgisizlik ve muhakeme edememektir.
Muhakeme gücünden yoksun biriyle nasıl tartışırsın? Bu yüzden kişi irfanını bilmeli, paldır küldür ortaya atılıp cevher yumurtlamaktansa, sukutla had etmelidir.
Birincisi, sözüm ona,“”Ben mağara devri yaşantısını istiyorum! ”” diyen ifade güya ifade özgürlüğü, fikir özgürlüğüdür! Bilginin, düşüncenin, yani toplumsalın gelişmesine, evirilmesine; düşüncenin, sürenin, bilginin, kesikli sürekli yapı ve yasallığına aykırıdır. *Üst olanı, alt olan indirgeme gafletidir.
*Zamanın geriye döndürülmezliğinin cehaletidir. *İnsanın, mağara devrine ilişkin zaman, zemin, coğrafya, iklim, bitki örtüsü ve hayvan varlığı ilişkinlik yada bağıntılı koşullarının, olup olmadığını bilmezlik yanılgısıdır.*Tersinmez süreçlerin, görmezden gelinmesi kıytırıklığıdır. Daha doğrusu bu tür söylem çıkmazı mantık kullanmayı bilmeyen, mantıksız insanların alemi farikasıdır.
Bu fikir ve bilgi olmadığı halde, bu benim fikir ve ifade özgürlüğüm derler! Yani bir mazurluk ve haklılık algısına kendini büründürerek gülünçleştiğinin farkında dahi değildirler. Bunların en acı ve katmerlisi; üniversite öğrenimli olmalarıdır! Böylelerine bir nazar boncuğu takılması salık verilmelidir.
“”Ben, Atatürk olmasa idi de, bugünkü toplumsal düzeyde olacağımıza inanıyorum! “” Bu da güya fikirdir. En az birinci gibi aptalca bir safsata ve muhakeme aciziyetidir. Bunlara fikir dersek yemin ediyorum safsata olan bir tanımlama bulamazsınız. Bu ve bunların türevi olan yüz binlerce cümle vardır. Yukarıda sayılan, mağara devri koşullarına verilen yanıtların bütün şartları, bununda düşünce veya fikir özgürlüğü olmazlığının nedenidirler.
Atatürk olmasa idi bu düzeyde olacağımızı ıslat etmeniz mümkün mü? Bu halamın bıyıkları olsa idi, amcam olurdu demekle eşdeğerdir. Ne yazık ki, ne halanızın bıyıkları var, ne de halanız amcanızdır. Realiteye göre, amca sahibi değilsiniz ve o sizin halanızdır. Gerçeklik bu. Bunun aksi muhaldir. Yoktur, akla aykırıdır. Tarihin seyri 1919'dan itibaren Atatürk'ün katkılığı ve yöneyliği ile gerçekleşmiştir. Ve biz onun Laik cumhuriyetinde varız ve yaşıyoruz. Atatürk olmasa idi; daha mı ilerde, daha mı geride, yoksa aynı düzeyde mi olurduk? Bunu bilmek olanaksızdır. Bu cümle absürt ve saçmadır.
Üçüncü aforizma; “”-Cinlerin yiyecekleri kemik ve insan hayvan tersidir! ”” güya fikir anlatım özgürlüğüdür. Burada yanlış olan şey, tersin yenmesi değildir. Boylam ve boyut olarak farklı olması algılatılan hayali söylem varlık olan cini, somutun (bizim) ilişkilerine ihtiyaçlı kılar olmamızın mantık hatasıdır. Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü kapsamında bu, yine bir bilgidir, ne fikirdir, ne de düşüncedir. Bir kere cümlenin öznesinin, cinin varlığı, Ya da yokluğu müşküldür. Siz bu mantık koyuşu görmezden gelip Ya da unutup, var diye kabul edip, ilk etapta hata yapıyorsunuz.
Bu bir ön yargıdır. Ön yargıların düşünce özgürlüğü ile alakası yoktur. İkinci olarak bu ontolojik ön kabulünün savını yapamazsınız. Dolaysı ile karşı savı da yapılamaz. Yani tartışılır, eleştirilir, olmadığı gibi, doğrulanır ya da yanlışlaşır da, değildir. Bu nedenle de, bir düşünce açıklama ve yayma özgürlüğünüz olamaz.
Hiçbir yer, zaman bağıntısı yoktur. Bilimsel gözlenir, koşulu sınanır değildir. Bu nedenle de bir bilgi, bir fikir, bir düşünce özgürlüğü olmadığı gibi, bunu açıklama yayma özgürlüğü de olamaz. Hele hele insan ve toplum yaşamı ile yani üretim ilişkisi ile hiç ilgili değildir. Yaşamsal ve ilişkin olmadığından bilgi de değil olup, kaale alınırda değildir.
4-””Amerika'nın Irak'ta ne işi var? Buna, çok haklı, yerinde, güncel ve ilişkin bir düşünce ve fikir diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. En az birinci ve ikinci, güya aforizmalar gibi saçma sapan, absürt bir yaklaşımdır. Fikir koyamama, somuttan düşünce üretememe ve proje koyamayıp bir sür git olması gereken doğrunun sapmasına şaşama gibi bir bakıştır bu.
Diğerlerinden tek farkı var, bir konuya dikkat çeken, konuya motive eden, eyleme yönelen bir soru olarak ele alırsak, havayı ısıtan bir soru ve cümle anlatım olur. Ama yinede düşünce anlatma özgürlüğü değil, ilişkilerden düşünce üretip anlatamama özgürlüğüdür.
Sürecek 3
Bayram KayaKayıt Tarihi : 25.12.2008 10:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!