Yetmiş beşli yıllarda bir ağustos sabahı yola çıktığında elinde bir bavul bile yoktu Anadolunun bir köyünden..
Kıraç topraklarını, kışın karla kaplanan, yazın rüzgarda ufak hışırtılarla sallanan uzun kavak ağaçlarını soğuğunu başkada hiç bir şeyini hatırlamayacaktı gün gelecek doğduğu toprakların..
Ha birde anacığının o ufak sevimli yüzü usunda o kadar..Anadolunun böyle ufak hayvancılıkla geçinen köylerinde koyunu ineği yetersiz olana daha bir vurgulu yaşatırdı fakirliğin zorluğunu yaşam çilesi.
Delikanlı İstanbula giden dayı oğlunun gönderdiği mektuba kayıtsız kalmıyacaktı bu kez.
Yoklama defterinden tanımadım sizi,
Benim haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Devamını Oku
Benim haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda