Yetmiş beşli yıllarda bir ağustos sabahı yola çıktığında elinde bir bavul bile yoktu Anadolunun bir köyünden..
Kıraç topraklarını, kışın karla kaplanan, yazın rüzgarda ufak hışırtılarla sallanan uzun kavak ağaçlarını soğuğunu başkada hiç bir şeyini hatırlamayacaktı gün gelecek doğduğu toprakların..
Ha birde anacığının o ufak sevimli yüzü usunda o kadar..Anadolunun böyle ufak hayvancılıkla geçinen köylerinde koyunu ineği yetersiz olana daha bir vurgulu yaşatırdı fakirliğin zorluğunu yaşam çilesi.
Delikanlı İstanbula giden dayı oğlunun gönderdiği mektuba kayıtsız kalmıyacaktı bu kez.
Seyit Ali gel diyordu gel en azından cebinde üç beş kuruş para olur kardeşim. Hem annene babana köyede para gönderirsin..
Yapılacak iş belliydi. Taşeronun son üzerine aldığı inşaat kadıköyde yapılacak büyük bir iş hanı.. Patronu Seyyit Aliye çok güveniyordu onun getireceği arkadaş dost muhakkak kabul görürdü..
Hüseyin annesi babası istemesede bu kez gitmeyi kafaya koymuştu İstanbul'a.
Allaha ısmarladı annesi onu vazgeçiremiyiceğini anlayınca.
Dile kolay işte tam yirmi iki sene tastamam bu kadar olmuştu İstanbula geleli.
O dayı oğlu gibi inşaat işçisi değil figüran olmuştu.
Bir akşam üzeri kenarı sökük pantolon cebinde avucunda ara yokladığı beş lira sadece..
Soğuk bir gece aralık ayının son günleri.İstanbulun arka sokakları kuru ayaz ve tenha bu gece.
Birden kestane istedi canı.. Köşede ihtiyar adamın tenekenin üzerinde közlediği ortası çatlamış kızarmış mis gibi kestanelere baktı nefis işte..
Ya içki ya kestane.. Dost arkadaş bu son olsun diye verdikleri bilmem kaçıncı para cebinde.
Oysa onlar yiyecek alması umuduyla veriyorlardı bu parayı fakat ne onun cebindeki parayı içkiye vermesinin sonu geliyordu nede onların umudunun umutla içkiyi bırakacağını beklemelerinin sonu..
Bu gece daha bir başkaydı nedense çok yorulmuştu bıkmıştı artık..Ama ah o içindeki istikrarlı şeytani düşünceler.. Bu çirkin müptelalık hiç bitmiyordu..
Eskiden Emirgan sahillerinde büyük çınarların altında kızlı erkekli piknik yapar nasıl eğlenirlerdi.
Arkadaş ortamında sıkıldıkça iş çıkmadıkça kafayı bulalım güzelleşelim diye kadehe doldurup eline rakı veren arkadaşları hani neredeydi şimdi.?Tekmili birden sanki buhar olup gitmişti..
Bir ara sürekli sarıyere börek yemeye giderlerdi tüm sinema ekibi..Ne güzel günlerdi onlar.
Uzun boylu bebek yüzlü delikanlı olmasına rağmen sinemada hak etttiği yere hiç gelemiyecekti..Zamanla öğrendiki kimi kimsesi olmayan birazda parasının kıymetini bilmeyince daha yukarı basamakları çıkamıyordu kolay kolay..
Bir kadeh iki kadeh derken o alkol denilen meret şey kara bir delik gibi onu içine çekip yutmuştu yıllar içinde.
Kasım paşadaki bu tek katlı köhne evin kapısına geldiğinde yırtık kabanının altına gizlediği yine bir şişe rakıydı kestane yerine..
Rutubet kokan odaya girdi sağına soluna baktı..Garip bir sıssızlık sinsi bir acı hoşgeldin der gibiydi.Sanki ev oda bile onu istemiyor gibiydi..
Yer yer içki lekeleri olmuş eski bir çekyat, sigara yanıklarıyla kaplı kirli bir halı birde orta yerdeki çarpık ayaklı tahta iğreti bir masa..
Ağrıyan dizlerini ovarak çek yatın kıyısına ilişti usulca.. Yutkundu zehir yutkunuyordu sanki ağzında bir acılık..
Gözlerini masanın üzerindeki yeni aldığı ufak rakı şişesine dikti yüz kere tövbe etmiş fakat bu alkol belasından kurtulamamştı..
Bu kahrolası içecek işte masada dimdik duruyor vazgeçiremediği varlığıyla onu kahrediyordu..
İç ya bir kereden ne olacak diyen dostları hani neredeydi..?
Demekki hiç yoklarmış diye mırıldandı..Gözlerine dolan yaşları elinin tersiyle silerken.
Şu hale bak dedi kendi kendine amma salyalı sümüklü bir adam oldum ben..
Ama yine içti içtikçe yine efkarlandı..
Ne yakışıklı delikanlıydı İstanbula geldiğinde.Ela gözleri incecik uzun tığ gibi delikanlıydı..
Pencerede gölgesine baktı o an gözlerinin altı şiş değnek gibi kollarıyla biçare bir korkuluğa benziyordu.
Artık yolda yürürken bile insanlar yanına yaklaşmamaya çalışıyordu..Çevresinde pervane olan kadınların hiç biri yoktu şimdi..
İnsanı her haliyle seven tek kişi geldi aklına yine..
Ahh anam ah dedi canım anam.
Yoksun kadın Anadolu kadını ferasetli bir insan.. Etme oğlum gitme gurbete büyük şehir seni yutar demişti yıllar önce.
Kendine kızdı birden. Oh oldu sana budala diye kuru eliyle bir yumruk vurdu kafasına..
Yaşı ilerlemiş içkiyi fazla içtiği için rollerini içmeyen arkadaşlarına kaptırmıştı..
Ayşesi geldi aklına sessiz sakin istanbulun arka mahallelerinde sade bir yaşam süren bir işçi ailesinin kızıydı..
Aşık olup evlenmişler kadıncağız onun alkolüne yaptığı türlü hatalara hep dayanmaya çalışmıştı yıllarca..
Ayşenin sabrı bitmiş dayanacak gücü kalmamıştı kocasının bu maddeye olan aşırı tutkusuna..
İşte öyle günlerden birinde karısı içkimi benmi dediğinde şakayla içki demesi bardağı taşıran son damla oldu..O gün akşam eve geldiğinde karısı yoktu..Bir süre bekledi döner diye ama eşi dönmedi..Araya aracılar koydu dönerse içkiyi bırakıp tedavi olacağının sözünüde verdi ama kadın onu avukat tutup boşadı..
Yaşama hevesi umudu tamamen bitti artık..
Annesi babası çoktan ölmüştü.Arada Almanya'daki abisi bir kaç kuruş göndermese bu köhne evin kirasınıda ödiyemiyecekti aslında.
Bütün nefretiyle şişedeki içkiye dakikalarca baktı.
ilk kez bu gece hepsini içmemişti şişede yarısı duruyordu.
Annesinin zayıf sesi kulaklarında bu gece sanki ''oğul diyordu ah oğul, insanın kendine ettiği kötülüğü hiç kimse etmez oğul''..
Birden ayağa kalktı kendisi için bir şey yapacaktı annesi ona bakıyordu bir yerlerden bunu hissediyordu. Onu mutlu görmek oğlunu sağlıklı görmek istemezmiydi oda?
Gün ışımaya başlamıştı küçük kulübenin eski penceresinden odaya gün ışığı yavaş yavaş sızarken Figüran çoktan kararını vermişti gidip tedavi olacak ve bu alkol belasından kurtulacaktı..
Belgin Sönmez
Kayıt Tarihi : 27.11.2018 21:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
beğeni ile okudum
Affınıza sığınarak bir şiirimi eklemek istedim...yazmışım bir ara ...neden diye
Saygılarımı sunuyorum...
Kehanetli Gece
Gün batarken son ışıklarını döker
Şehrin akşam üstlerine
Bir kargaşa görünür , heyecanlı
Şehrin henüz aydınlık ara sokaklarında
Belli ki saatler sonra
yavaştan sohbetler başlayacak
Etekteki taşlar birer birer dökülecek
Donatılmış şen masalarda
Kadehler tokuşacak
Kimi umutla dostluğa kalkacak
Kimi ayrılığa sığınacak bu gece
Şerefe şeref olmaktan çıkacak
Zıkkım olacak bazı masaların
Koyu sohbet aralarında
Sesler yükselecek eller kalkacak
Sabır yavaştan yok olacak
Diller dolanacak kelimelerde
Ne yazık ki bir anlayan olmayacak
Gece epey ilerler ay ışığı altında
Karışır at izi, it izine telaşla
Birazdan birileri kaybolacak
Sohbetin en koyu orta yerinde
Belki de bir hiç uğruna .....
mtu...arşiv
Ne çok acı ve keder...
Teşekkür ve selam ile.
ne güzel hikayeler bunlar
teşekkürler
TÜM YORUMLAR (7)