FETİH VE FATİH!..
Bedrettin KELEŞTİMUR.
“ Bu kitaplar Fatih’tir, Selimdir, Süleyman’dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinan’dır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!”
Fetihle, tarihin akışı değişmiştir.
Bir çağ kapanmış, yeni bir çağ açılmıştır.
Türk’ün asla içinde olmadığı, tarihlerde; ‘karanlık çağ’ olarak da bilinen,
‘Orta Çağ’ Avrupa’sı, bu tarihten itibaren gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Üstat Necip Fazıl ne diyor;
“Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul...”
İstanbul’u fetheden kumandana ve onun askerlerine, Allah Resulü’ nün müjdesi var!..
İstanbul, aynı zamanda bu milletin cihan devleti olma yönündeki, tarihi adımıdır!.
Bu adım bizim tarihimizde, Malazgirt kadar önemlidir!.
İstanbul’da, bütün âleme, İslâm’ın mührü vurulmuştur.
Fatih, her bakımdan bir dehadır. İstanbul’un fethinde,bir ileri teknoloji,
Bir mühendislik harikası görüyoruz!. Bir gaye/bir ufuk/bir ileri görüşlülük vardır!.
15. Asır ile birlikte, Türk Milletinin her bakımdan;
İlimde, Bilimde, Fikirde, Güzel Sanatlarda, Teknolojide bariz üstünlüğünü görmekteyiz.
Ertuğrul Zenginİn, ‘İstanbul Kimindir’ şiirinden;
“İstanbul, bağrında bin bir hançerle
Zalimin üstüne yürüyenindir.
Maziyi aydınlatan fenerle
Öteleri görmeyi bilenindir.
İstanbul, Fatih’in gönlünde sevda,
Şehitlerin coşturduğu selindir.
Müjdeyi dalgalandırmak uğrunda
Ulubatlı ’nın verdiği elindir.”
Atını denize sürecek kadar bir büyük sevda coşkusuna sahip olan Fatih,
“Ya Bizans beni alır, veya biz Bizans’ı alırız” sözleriyle de tarihi bir iradeyi bizlere bırakıyordu. İstanbul’un fethinde; İhlâs vardır, gayret vardır, hikmet vardır, irfan vardır, tarihi nusret vardır
ve bir büyük ahlak ve şeciye vardır.
Fatih ne diyor; “Bende gördüğünüz bu sevinç ve huzur, yalnız bu kalenin fethine değil; Akşemsettin gibi aziz ve mübarek bir Allah dostunun benim zamanımda,
ve benimle beraber olmasındandır…”
Bir Padişah ki, İlme ve İlim sahibine saygı ve sadakat göstermiştir.
Bir Padişah ki, ‘insana ve insani değerler konusunda titremiştir’
Mehmet Şamil Baş, ‘Gül İstanbul’ isimli şiirinde;
“Lâledân bildim seni, sen yine gülistan bul
Ayrılık bahçesinde bülbül gibi ağla/yan
Fetih müjdeli diye gül/süz adın bak yarım
Muamma yalnızlığı talihime bağla/yan
Yazmak bana mı düştü, nakkaş mı parmaklarım
Lâleden bildim seni, yine de gül İstanbul”
‘Gül koklayan Fatih…’ resminde, bir büyük tevazu!.
Babasından, 880 bin km2 olarak aldığı vatan topraklarını 30 yılı dolduran o nazende idaresi ile üçe katlayarak büyülten
ve Osmanlı’nın fetih kapılarını, ‘cihan devleti’ gayreti ile yücelten bir anlayış!.
Şairimiz, Yusuf Ziya Leblebici, “Ben İstanbul’da, İstanbul bendedir” şiirinde,
Ulubatlı ‘nın diktiği sancağın Mahşere kadar var olacağını belirterek,
İstanbul’un şairlerin ilham kaynağı olduğunu söyler;
“Yeditepeli şehir, şairlerin ilhamı Şiirleri şiir yapan dizeler
İnip çıkarken notaları Gönüller bir martı misali İstanbul’u gezer
Her göz kırpmada bu şehri öper…”
Salim Koçak isimli şairimiz, Ah İstanbul der;
Bugün içerisinde birlikte yaşadığımız kırılmaları/bozulmaları/kirlenmişliği dile getirdiği şiirinde;
Medreseden kumarhane
Sebillerden birahane
Mescitlerden ayyaşhâne
Yalı yanar ısınırız
Harap köşke bakınırız
Beyoğlu’nda tıkınırız
İstanbul mu bura anne?”
İstanbul, cihanın/ dünya arzının cennet misali/bütün gözlerin ve gönüllerin onda odaklaştığı şehridir. Elbet böyle bir şehrin de, cihangirane fetih ruhu olacak!..
O ruha sahip şairleri bu deruni aşkı dile getirecekler. İşte, Yusuf Dursun bir şiirinde;
“İstanbul’a bugün gönlümü verdim,
Yarın da ruhumu vermek isterim.
Ebedî vuslata ben onda erdim,
Uykuya koynunda girmek isterim.”
İstanbul, fetih şuuruyla bütün zaman mefhumlarının durduğu cağrafyamın en nadide köşesi!.
O kutlamalarla, ‘karadan yürüyen gemilerle’ 21. asrın Türkiye’sinde, tebessüm eden bahtiyar yüzüyle; --haydi yürü daha büyük ülkülerle der gibi!
Sezai Karakoç böyle bir yürekle şiirinde asra sesleniyor;
“İstanbul’u yeniden Tanrı şehri yapmak Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün Su tenimizle barışsın Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi İstanbul için savaşırım Bağdat’ın dervişlik ortağı
Şam’ın kılıç kardeşi..”
Kayıt Tarihi : 29.5.2019 11:48:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bedrettin Keleştemur](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/05/29/fetih-ve-fatih-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!