Feth-i MübînVesilesiyle *Istanbul'da Ist ...

Mustafa Benkli
120

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Feth-i MübînVesilesiyle *Istanbul'da Istanbul*

Bu gün *29 Mayıs*! Kâinatı ve üzerinde eşraf-ı mahlûkat olarak insanlığı O'nun yüzü suyu hürmetine yaratan Rabbimin Cihanlara rahmet olarak gönderdiği sevgili Habîbi, Kâinatın iftihâr Tablosu, sevgili Peygamber-i Zî-şân Efendimiz Muhammet Mustafa(SAV) Hazretleri'nin müjdelediği Hadîs-i Şerif beyânı *Feth-i Mübîn* olan Istanbul'un Fetih Yıldönümü vesilesiyle, Istanbul'u yaşayarak, Istanbul'da hissederek gözümdeki, Gönlümdeki Istanbul olarak dile getirdiğim *Istanbul'da Istanbul* şiirimi bu güzelim Istanbl'umuza ve gönlü Istanbul sevgisiyle meşbû Isztanbul sevdâlılarına ithâf ediyorum!
==============================================================
Ben bu seneki Istanbul konulu şiir yarışmasına iştirâkte eklediğim şiirimi, Istanbul üzerine şiir yazmanın mahiyetine de, indimdeki ehemmiyetine binâen bir nebze temasla bir ön söz yazarak, o önsöz girişiyle takdim ettim... Gönül Dostlarımın şiirler güzelliğindeki gönüllerine saygıyla arzolunur...

O önsöz, bu seneki şiirlerde gördüğüm tarzda, alt alta, uzunlu kısalı, satır başları, mısra başı olmadığı için büyük küçük harf söz konusu olmadan sıralanan şekle uygun formedilince, gördüm ki bu tipe uygun bir sebest şiir formu arzetti ve hiç bir ilâve, eksiltme, çıkarma, yer, kelime değiştirme V.S. olmadan, bu Fetih yıldönümüne münhâsıran husûsi takdimimde, o şiir yarışmasından mülhem olan nesri-ön sözü- de şiir formunda takdim sadedinde, belki, ilk def'a; bu kabil, baştarafı serbest, devamı hece vezninde yeni bir formda sunulmuş olarak şiirim Istanbul'un mâzisini, hâl'ini ve müjdelenen istikbâlini ele alan ihatalı mahiyetiyle, bir gönül rabıtası hissiyatı olarak hissiyâtınıza arzolunur efendim.
*******************************************************************************************
Istanbul'da Istanbul

***
Resim bir varlığın
cansız fiziğini
renkli
veya renksiz çizerek
veya
kopyalayarak
tabetmektir;
san'atkârı onda
ruh da
ifade edebilir...

Şiir fiziği,
ruhu, canı, canlılığı,
hareketi,
rengiyle, tadıyla, tuzuyla
hülyâ, müşâhede ve mânâ hayatiyetinde
onu içe indirecek
kelimelerde
neşv-ü nemâ ettirerek
sözde,
ifadede resmetmektir...

Her şey resmedilebilir
ama
Istanbul başka...

Istanbul'da
lâhutî bir cihet var.
O'nu
Cenâb-ı Hakkın;
kâinatı yüzü suyu hürmetine yaratıp,
Habibim diye ismini
İsmi ile kaydettiği
sevgili Nebî'i methetmiş...
Nasıl ki
o Resul’ü resmetmek
hakkıyla
mümkün değilse,
bu sır cihetiyle
Istanbul'u
resmetmek de belki
şurdan-burdan fotoğraflamak
gibi olabilir...
Yoksa
bir şiirin hacmine sığdırmak ne mümkün...
Ya bir roman yazıp,
kelimeleri
alt-alta
şiir formatında sıralayacaksınız,
ya da,
size verilen kelime hacmi içerisinde kalıp
o kadarıyla iktifa edeceksiniz...
Ben bu hale kendimi
baştan mahkûm hissettim...

Her gönülde
bir Istanbul olup,
Istanbul'da
bütün gönüller yer bulduğu;
kendisi Marmara'nın,
Boğaz'ın sularından,
güneşin ışıdığı konakların, sarayların camlarından
içeri daldığı aynalardan
tekrar camlara,
sulara
çeşit, çeşit birbirinden güzel semt,
yapı, veçhe
ve manzaralarla envaî
güzellikleriyle
akseden Istanbul'da
Istanbul kere Istanbul'un
hepsi
birbirinden güzel,
her semt de,
her semtten güzelse,
o zaman,
''Istanbul Istanbul'da Istanbul'dan da güzel''
demek geldi içimden
ve şiirin adı

''Istanbul'da Istanbul''

oldu! ***

Istanbul Istanbul’da Istanbul’dan da güzel
Bir haliyle lâhutî bir haliyle lem-yezel

Hadisî müjde ile bize emanet şehir
Kendisi Şehr-i Aziz bağrında Aziz Nehir

Boğaz’da İki Yaka temeli Yedi Tepe
Şimdi tepeler artık belki oldu kırk tepe

Sultanahmet ilk tepe Pendik’te Tavşan Tepe
Fikirtepe Gültepe Setüstü de bir tepe

Sahillerle tepeler Aziz Şehre mertebe
Yeter ki kullanmasak yerleşip tepe-tepe

Bindokuzyüzellibeş benim milâdım Şehir
Zağgi’mden yüksek tahsil için muradım Şehir

Haydarpaşa son durak vapursa ilk bineğim
Istanbul'a dair ilk hatıram diyeceğim

Ya gemiyle kol atan o kuşların ahengi
O kuşlar martılarmış edindiğim ilk bilgi

Değil Anadolu’ma Cihan’a medeniyet
Neşretmiş asırlarca şahittir beşeriyet

Havası ilham verir coğrafyası coşturur
Asâr-ı atikası tarih dolu bir gurur

Vakarı Istanbul’un veçhesinden okunur
Hatırasına zede ciğerime dokunur

Zeminler derin-derin medeniyet gizlemiş
Sahiller engin-engin gemileri gözlemiş

Kızkulesi Kıztaşı efsane hatırası
Ayasofya Fetihle bir ecdat muhtırası

Bu şehirde yaşamak vecdî bir gönül ister
Hatırası emanet mukaddes zemin yer-yer

Camiler kubbe-kubbe şehrin İslâm mührüdür
Çeşmeler sebil-sebil Türk’ün vakıf ruhudur

Istanbul’u resmetmek lâzım mânâ diliyle
Kur’andan mânâlanmış Istanbul Türkçesi’yle

Hüdâî Hazretleri Yûşâ Hazretleriyle
Yahya Efendi’nin de ruhanî cihetiyle

Boğazın karşılıklı her iki yakasında
Şehrin emniyetidir mânâ tabakasında

Tarihin öncesinden süregelen mânâda
Nice emanetler var mânevî manzarada

Zeyrek’te zevk-i selîm mânâ madde bütünü
Patrikhane Fener’de korur mânâ büstünü

Eyüp Sultan neşretmiş mânevî iklimini
Cibâlî Balat’a dek semte vermiş ismini

Sümbülzâde Nebî’in hatırasıyla dimdik
Uğrarım zaman-zaman uzak olsa da Pendik

Erbâbının ciltlerle eserinde kök salan
Saygıyla söz ettiğim beni aşar bu alan

Istanbul her cihetle yaşanır canlı lezîz
Boğaz bir başka âlem bir adı Nehr-i Aziz

Neresinden bakarsan şiir olan bu şehir
Kabiliyetim yokken beni de etti şair

Kâh Boğaz’da kayıkta kürek çektim çağladım
Kâh Haliç kenarında için-için ağladım

Yüreğini hoplatıp dilletip konuşturur
Ağlatır da dindirir huzura kavuşturur

Semt-semt salar insana binbir hülyâ farklıca
Hülyâlı sabahların ülkesidir Kanlıca

Dünyaları sîneye toplayan bir Çamlıca
Seyreyletir Boğaz’ı bir uçtan öbür uca

Geçmişin tedâisi hüzün vermiyor bize
O güzellikler bugün ümittir gönlümüze

Altın Boynuz'u bugün gümüşe çevrilse de
Hep arz-ı endâm eder yeni bir elbisede

Cetvel-i sîm bildiğin Kâğıthâne deresi
Bugün çağlamasa da açılmış penceresi

Asırlardan derlenmiş bir terkip ve bir vakar
Kalmasını bilen ruh hâlâ bugüne kadar

Istanbul Istanbul’dur O hep başımıza taç
Toku onda sermesttir yoksulunca ihtiyaç

Bu yönünü düzenler biyolojik olgular
Kültürüne meftûnum bende büyük hakkı var

Küllüğünün yerinde şimdi yeller de esse
Çınaraltı yine de ilhâm verir o hisse

Kadıköy hattındaki gece onbir vapuru
Kültür hamûlesiyle İstanbul’un gururu

Tarihî zevâtıyla bir ulvî mektep idi
Bu kültürle beslenmek ne ulvî edep idi

Sonunda biri kalan Hamidîye ismiyle
Yandan çarklı vapurdu edindiğim bilgiyle

Istanbul Istanbul’un Türkçesi kadar güzel
Şarkılarda yaşanmış ağıtı olmuş gazel

Taşına Acem mülkü fedâda nezîr şehir
Lâl olanın dilini çözmede nâzır şehir

Gerek aşkla meşk eden gerek talihe küsen
Nice gönül ehline âlem-i ab eyleten

Gâhî iç isyanlarla ağız tadı bozdurup
Gâh Leb-i Deryasında sahilhâne kurdurup

En apaş çevrede de asaletle ebedî
Der-saâdet’in mesut insanında edebî

Miras devraldığımız füsûn şehir Istanbul
Seninle efsunludur seni tadan her bir kul

Sen Rabbin san’atıyla şaheserliğin gibi
Her şeyin ve herkesin sende tüten terkibi

Kimisi balkonunda kederini demleyip
Kimisi gözü yumuk Istanbul'u dinleyip

Kimi ruhu eritip kalıpta dondurulmuş
Sonra Istanbul diye toprağa kondurulmuş

Kimisi her şeyini senden yadigâr bilen
Istanbul tiryâkisi mecnunlarla dolu sen

Beyefendiyle Türk'sün Hanfendiyle Osmanlı
Sen bir ilâhî sırsın Rabbimden anlı şanlı

Tatlı su frenkleri kılavuzluk ederken
Mehtâbı incitmeyen o ince ruhlu erkân

Havasını tadarak o günün Haliç'inin
Coşardı mehtabında canım Boğaziçi'nin

Kimi mehtaba çıkar her gece Heybeli'de
Kimi göz yaşı dinmez gezerdi yalnız Dil'de

Gül şehri gül Istanbul gönüllerde destânsın
Lâle devri yaşamış şûh ruhunla mestânsın

Bu gün de Millet senin emrine âmâdedir
Vatanına hizmette yine de en öndedir

Umutsuz olmak muhal Istanbul için mutlak
Güzel tecelliler hep var olacak muhakkak

Sen artık konferanslar sempozyumlar şehrisin
Kültür diyaloğunun çağlayan bir nehrisin

Sekizler olgusunun yerleştiği baş şehir
İslâm konferansının miftâhı mümtâz şehir

Avrupa’dan Asya’ya gönül rabıtasıyla
Kültürden fuarlara zemin haritasıyla

Tüp Geçidi'ne antak Frenk ve Japon'uyla
Dünya raptedilecek sana Demiryolu'yla

Yirmibirinci asrın madde mesâbesinde
Ruh ve madde terkibi kemâl hendesesinde

Istanbul ah Istanbul her şeyin bana makbul
Ya Zağgi’me at ya da toprağım ol Istanbul
Ve aziz Milletimde ebedî kal Istanbul!

Pendik, 17.04.06

Mustafa Benkli
Kayıt Tarihi : 29.5.2006 11:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Benkli
    Mustafa Benkli

    'Sevgili Gönül Dostlarım; ben bu şiirimle Umraniye Belediyesi'nin organize ettiği Istanbul Konulu 2. Istanbul Şiir Yarışması'na katılmıştım... Geçen sene ilki yapılmıştı, O yarışmaya da *Istanbul Sen Kadersin Miletimize* adlı bir şiirle katılmıştım...

    Her iki yarışmada da derece alan şiirler serbest formdan seçilmiş...Derecelendirmelerde ön plânda serbest nâzım formu vardı...

    Şiir demek; formu ne olursa olsun, illâ ki bir yerlerinde, ara sıra da olsa, gelişi güzel de olsa hiç olmazsa bir nev`î kafiye hissi verdirecek bâzı nazmî ifadelerin bululunmasını gerektirir... Bu senekinde, tevâfuki de olsa, birinci derecelendirilen eserde böyle bir ifade-kafiye varlığını göremedim... Nesir olarak da, mahiyeti itibriyle de mükemmel olabilir... Benim eserler üzerinde saygı ve alkışın ötesinde bu kabil değerlendirme, söz söyleme haddim değil, dereceye lâyık görülenleri bütün gönlümle kutluyor, katılanların bütününü tebrik ediyor, saygıyla selâmlıyorum... Sadece organizede şiir yarışmasına şiirin formunun hakim olup olmadığını gözüm arayabilir... Bu seneki törene de gitmediğim için orda takdimde şiir özelliği ortaya koyulabildi mi bilemiyorum...

    Geçen senekinde serbest formdaki birincilik eseri takdim şahaneliği içerisinde şâyân-ı kabüldü...

    Mevzuûn esâsı şu: Abideleşmiş, şairlik mesleğinin fıtrâten erbâbı yaratılmış, eserleriyle, sanâtlarıyla ebedîleşmiş ölümsüz, mukayesesiz isimler var... O isimler ki bu ölümsüzlüğü, bir vezin, bir kafiye için bütün ömrünün çabasını ortaya koymuş mesleğe hayat hasretmiş olma hususiyetleriyle hak etmişler... Ve bir hayat hasredecek kadar da o mesleğin vezinli formu emek, güç iktizâ ettirir ve o derece ehemmiyet taşır... Hususi bir formu, meselâ serbest şiir formunu teşvik söz konusu olabilir... O zaman yarışmalar form belirtilerek açılmalıdır... Bu durumda sadece serbestten seçilecekse, cidden büyük bir emeğin mahsulü ve san`at değeri taşıyan bir aruz, bir hece şaheseri olabilecek şiirler nazara alınmayacaksa, niçin o şiirler bu yarışmaya girince başka katılım şansı da bırakmayacak şekilde müebbet mahkümiyete düçar kılına?... Serbest şiir yarışmasına vezinli şiirler kabul edilmez, olur biterdi...

    Yoksa, tekrar ediyorum,benim, takdir değerlendirmesinde saygının, alkışın ötesinde bir söz süylemek haddim değil, ancak, bu şekilde, bir serbest formu teşvik söz konusu ise fevkalâde bir iyi niyet eseri olan bu ruha, isteğe saygı duyarım... O kadar ki, biz; vezinle yazanlar bu yarışmaya katılmamış olurduk...

    Organizatörlerin emeklerini kutluyorum, Rabbim emeklerini mükâfatlandırsın dilerim...Tekrar, derece alanlara ve bütünkatılanlara tebrik ve saygılarımı sunuyorum...

    Istanbul üzerine kim ne der, ne yazarsa onun içinde Feth-i Mübînden bir nebze olsun bahis yoksa o yazılan da illâ ki Fetih Yıldönümü`nde; bu Feth-i Mübîn münâsebetiyle *Kâinata mukabil* şehre ithaf olunamaz derim ben...

    Selâm, sevgi, muhabbet ve saygılarımla güz'îde Gönül Dostlarım...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mustafa Benkli