Feride Özmat Şiirleri - Şair Feride Özmat

Özel Moran İlkokulu, Galatasaray Lisesi (109. dönem) ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü mezunudur. Yılın altı ayını Üsküdar'da, altı ayını Büyükada'da geçiriyor ve özellikle Ada'da yaşamayı çok seviyor.
Düzenli olarak kitap okumaya özen gösterir, belli yazarları takip etmeye çalışır. Tercihi genelde şiir, deneme ve öyküdür; bazense roman...
Şiir ve öykü alanındaki çalışmaları “Her şeye Karşın”, “Hayal”, “Kıyı”, “Damar”, 'Ada', “Kum”, “S’imge”, “Genç Kalemler” dergilerinde ve bazı yerel gazetelerde yer almakta, “Ada Gü ...

Feride Özmat



ve destana dönüşür
terk edişe adanan dizeler
sözcükler anlamını yitirir yürekte

Devamını Oku
Feride Özmat

Sıcak bir gündü. Hem restorandaki masalar, hem de çimenlikteki şezlonglar hıncahınç dolu olduğuna ve oturacak yerler yetmeyip depodan sürekli sandalye çıkarıldığına göre, Temmuz ya da Ağustos aylarında bir Pazar olmalı. Sahilde irili ufaklı şemsiyelerin açılmasına ve terasta büyük tentenin altındaki devasa vantilatörün hızla dönmesine rağmen herkes ter içindeydi.

En dip köşedeki masada oturmuş elimdeki kitabı okurken, önümden gelip geçenleri gözümün ucuyla fark edebiliyordum. Konuşmalar, kahkahalar ve tavla sesleri istemim dışında kulağıma çalınıyor; ancak, ne kadar çoğalırlarsa çoğalsınlar beni yine de kitabımdan uzaklaştıramıyor; yalnızca sayfaları çevirmek ya da sigara yakmak için ara verdiğimde teker teker cisme bürünüp canlanıyorlardı. Denizden çıkmış, mayosunu değiştirmek isteyenler... Parkta piknik yapmaya gelip de tuvalet bulamayan çaresizler... Mutfağa bildirilen siparişler; hazırlanıp servis edilmeyi bekleyenler... Tam karşımda kâğıt oynayanların arasındaki espriler, gülüşmeler... Patronun her masaya uğrayıp müşterilerle sohbet edişi... Garsonların ellerinde bazen dolu bazen boş bir tepsiyle içeri, dışarı gidip gelişleri...

Bir sigara yakıp arkama yaslanmıştım ki kulağıma aşçının sesi çalındı. “İki numaranın siparişi hazır! ” Kitabıma dönerken, Memo’nun “Yetiştim! ” diyen sesini ve her zamanki gibi içeriye doğru koşan adımlarını bekledim ama duyamadım. Aşçı az sonra tekrarladı. “Tepsidekiler soğuyacak. Neredesin? Koş! ” Cevap yoktu.

Devamını Oku
Feride Özmat

______________'Bir bahar daha dönüp gidecek kapıdan' (Nevzat Çelik)


fırtına çocuklarıyız / çizgiye tutsak
adresi doğumla ölüm arası
dilde sindirilmemiş kalp atışı

Devamını Oku
Feride Özmat

Ahşap masalardan birinin ucunda oturuyordu. Simsiyah kıvırcık saçlarının altında gözleri ışıl ışıldı. Sönmeye yüz tutmuşken tekrar alevlenen iki kömür parçası gibi... Yaşamın tekdüzeliğine baş kaldırarak, derinlerden her an fışkırmaya hazırlanan lavlar gibi...

Kalabalıkların boşalttığı meydanlar kadar sessiz düşüncelerini içten içe sıralarken, yavaş yavaş şarabını yudumluyordu. Aynı masada oturanların gevezeliklerini, şakalarını kendini vererek dinlemiyordu ki her lafın sonunu duyuyor, anlatılanları tekrarlatıyor, olmadık sorular soruyor, kahkahaları bir türlü zamanında atamıyordu. Sanki benliğinde hızla akıp giden deli dolu nehirden kurtulup kıyıdakilere ulaşmaya çabalıyor ama ne yapsa erişemiyordu.

Başını arada bir denize döndürüyordu. Kim bilir; belki orada geçmişi ve o sonsuz zaman dilimine dağılmış, bazıları taştan da ağır yaşanmışlıklarını görüyor; tutunabileceği bir dal, kendini anlayabilecek ruh ikizini hayal ediyordu.

Devamını Oku
Feride Özmat

______________Uğurlar olsun Ali Çezik... Mekânın ışıkla dolsun...



Tam karşıya bakıyordum, ulu servilerden birinin gölgesinde duran Mustafa’ya... Boynu büküktü. Gözleri ayaklarının dibindeki çukurdan ayrılmıyordu; küreğin içine toprak atıp durduğu ve giderek doldurduğu çukurdan... Burun deliklerinin hızla açılıp kapandığı, gözyaşlarını tutmaya çalıştığı ta uzaktan, bulunduğum yerden fark ediliyordu. Bakışlarımız karşılaştı birden.

Devamını Oku
Feride Özmat

gece taşlarını sayıyor hırçın bir nakarat
gökkubbeye dolanırken her adımı
yırtılıyor yanaklarım
ellerim soğuk

ve sabahın ilk ışıklarını kucaklayarak

Devamını Oku
Feride Özmat

günün miadı dolarken
ve çağlayanlar geride kalırken
yargılandı çığlıklarımız
yargılandık

yandı zaman

Devamını Oku
Feride Özmat

Dizleri üstüne çökmüş, sahildeki en cılız palmiye ağacının dibini çapalıyordu. Toprak sert ve çatlaktı. Biraz daha devam etse, elindeki küçük çapanın sapı zorlanmaktan neredeyse kırılacaktı. Yine de hızını kesmeden, kararlılıkla, deşmeye devam ediyordu. Kendini durduramıyor; kazdıkça yıllardır birikip duran düş kırıklıklarının acısını çıkartmak istermişçesine, toprağa birbiri ardına darbeler indiriyordu. Hırkası sırtına, atkuyruğu yaparak topladığı saçları ensesine yapışmıştı. Her esintide biraz daha ürperiyordu.

Uzaktan gürültüler duyuldu. Sanki yıllardan sonra birdenbire harekete geçmeye zorlanan paslı makinelerden gelirmiş gibi, etrafa yayılırken insanın yüreğini sıkıştıran, anılar boyu gıcırtılar... Gelen bir kadındı; elleri ikiz pusetinin sapında, sırtı dik, ufka bakarken kendi kendine gülümseyen bir anne. Tekerleklerin gıcırtısı yürüdü, yürüdü; kıyıya ulaştı ve sustu. Bebek sesleri dalga seslerine karıştı.

Annenin şefkatli mırıldanmaları kulağına ulaşıyor; sonra süzülerek yüreğinin tam ortasına taş gibi oturuyordu. O sımsıcak tınılarda yaşamayı istediği ama gerçekleştiremediği öyle şeyler vardı ki, duyduğunda yüzü, zamanın ağır izleri altında ezilip çürümüş sözcükler gibi büzüldü, ufaldı; ufalandı.

Devamını Oku
Feride Özmat

Bir sabah uyandığınızda, iliklerinize kadar sessizliği duyarsınız.

Leylekler kışı avucunuza terk ederken; kararlı bakışları, hareketsiz kanatları, dimdik boyunlarıyla gök kubbeyi azimle yarıp önderlerinin ardı sıra güneşe uçmaktadırlar; gölgelerini hüzünlü gözlerinize bırakarak. Karaltıları usulca süzülüp odanızın yaz güneşinden yorgun düşmüş perdelerine siner.

Bu hazin şölenin ardından huşu içinde bakakalırsınız. Kocamış ağaçların çıplaklığa hazırlanan dalları bu suskun zamanın sesine kanıp salınmayı bırakır. Rüzgâr bile durup çevreyi dinlemeye koyulur; gidenleri hüzünle uğurlarcasına...

Devamını Oku
Feride Özmat

__________________________________Barış Akyol'a...


Bahçedeki kocamış badem ağacının altına oturmuş denizi seyrederken ılık ilkyaz havasının tadını çıkarıyordum. Haziran ortalarıydı. Yaprakların hafif hışırtısına cevap verirmişçesine ötüşen kuşlara arka yoldan yankılanan tek tük ayak sesleri karışıyordu. Tekir kedi Jojo ise Ada’ya taşınmış olmamdan memnun, yaz boyu her gün düzenli olarak yiyeceği mamalar için şimdiden teşekkür edermiş gibi, ayaklarımın dibine yatıp göbeğini açarak bana cilve yapıyordu.

Mahallede usulca gezinen sessizliğe, komşularım Gülçin Hanım’la Mete Bey’in kendi aralarında yaptıkları fısıltılı sohbete ve bademin altında kendime kurduğum gizli mabede aniden bir bomba düştü sanki.

Devamını Oku