YİRMİBİRİNCİ YÜZYILIN MOMINDISİ
Kefeninin yüzü daha yeni yırtılmıştı Gever dağlarının, bu coğrafya ilk yağmurlardan sonra hiç böyle gülümsememişti ve hiç bu kadar diri ve ihtişamlı değildi. Tabiat yeniden canlanmış uzun bir uykudan sonra doğa ile beraber umutlar ve yarım kalan sevdalar, daha yeni tomurcuklarını açmış, çiçekler ilk defa bu denli doyasıya su içiyorlardı. Her yer taptaze, canlı ve diri kısacası her şey insanı umuda sevdaya ve yaşama biraz daha bağlıyordu.
Bu güzellik ve canlılık içinde bırak ölmeyi, ölümü düşünmek bile istemez insan. Gever; ters lalenin anavatanı. Her canlı tüm yaşamı boyu başı dik yaşamak ister. Ancak ters lale törelere yobazlığa kendisinden başka kimsenin değer ve sevdalarına kıymet ve itibar etmeyen bin yılların kokuşmuşluğuna ilk isyandır. Zifiri törelere geriliğe eskiye ilk karşı duruştur. Momındı ve sevdasına sadıktır ve sıkıca bağlıdır. Ters lale Momındı ye yapılan haksızlığı dünyaya ve yaşama yüzünü çevirerek adeta küsmüş ve insanlığa kırılmışlığını böyle yansıtır. Onun duruşu Momındının cellâtlarına verilmiş en büyük cezadır. Törelerin aşiretlerin yobaz hukuklarına son kurban olsun diyedir. Yıllardır insanlığın, gökyüzünün ve tabiatın yüzüne bakmayışı. Oysaki ne ilkti Momındı ne son oldu, sadece isimleri değişti yazgısı değişmeyen töre kurbanı Kürt kadının.
Yaşamının en verimli çağıydı aylardan mayıs, umutların dirildiği yarım kalmış şarkıların, tamamlanmamış sevdaların alanı düğünler. Altı aylık kışa katlanmanın, sabır taşı olmanın tek gerekçesidir düğünler. Kokuşmuş köy düzenin ve kendisinin varlık nedeni olan törelere başkaldırının tek sistemsiz örgütlü alanlarıdır düğünler. Bin yıllardır nice kutsal aşklara sevdalara ve dostluklara mekân olmuş düğünler. Yine böyle bir geleneği yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyordu. Ancak bu gün diğer günlerden farklıydı. Köydeki düğün, istenmeyen davetsiz bir misafiri ağırlıyordu. Tüm karalık ve çirkinliklerini beyaz sakalı ve renk uyumu içerisinde olan abasının altında ustaca saklayan, imamlık kurumuna ve misyonuna yakışmayan bir pratiğin sahibi bir imamdı bu misafir. Teknoloji çağında orta çağı yaşatmaya çalışan ve bu yaşamı din, Allah, şeriat korkusuyla topluma dayatan bir kişilik, hiçmi hiç sevdiremedi kendisini ne bu köyün genç erkeklerine nede genç kızlarına. Oysaki düğünlerin doğası gereği halaylar tutulmalı şarkılar özgürce söylenmeliydi. Olmadı olamazdı çünkü en ufak bir özgürlük yaşanılırsa imam ve duygudaşlarının biten saygınlıklarıydı. Bu da onlar gibi düşünenler için yağmurun bir daha yağmaması bereketin kalmamasıydı. O kirli elleri kutsal ağızları susturmalıydı. İhtiram ve saygı görmeliydiler, bununda tek yolu Feride ve Feride gibilerinin erkeklere görünmeden köşe ve kuytularda sınırlı eğlenmeleri ve sevinmeleri ile olanaklıydı.
Feride karşı duracak ve onları köyden çıkaracak kadar güçlü olmadığını biliyordu. Bir dağlara baktı, birde duyguları gibi hırçın akan Xorekan çayına, töreler yeni bir kurban istiyordu. Özgürlük ve Kürt kadının yaşam hakkı için. Uzunca düşündü bari benden sonraki hemcinslerim daha özgür yaşasın dedi, bedeli can olsa bile başka çarem yok dedi kendi kendisine. Bırakıverdi kendisini Feride Xorekan deresine, Xorekan çayı onun sevda kanlısından daha merhametliydi. Kıyamadı almadı canını, oysaki yardım etmek isterdi Feride ye Xorekan çayı, ama daha temizleyeceği çok kirlilikler vardı, bekleyemezdi Feride yi, alacağı uzunca bir yol, bu vahşeti ve zulmü duyuracağı epey kent, köy, mezra ve canlılar vardı. Onun için akıp gitmeliydi. Feride burada başaramamıştı ölümü. Tekrar köyüne döndü bütün sırlarına sevdalarına ve acılarına ortak olmuş evinin odasının tavanına asmakla denedi ölümü ve başardı.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta