Ferhat Şahşehriyar Şiirleri - Şair Ferha ...

0

TAKİPÇİ

Ferhat Şahşehriyar

Başımı kaldırınca denizi görebilmenin verdiği hazla elime alıyorum kalemi ve masalıma masalsı bir sahil kasabasından devam ediyorum.

Vakit öğleye yetişmek adına koşar adım ilerliyor. Yarışta yine akreple yelkovan… Denizin asi hırçınlığı gözlerime çarpıyor. Bir adım sonra dolanacak ayak bileklerime. Ve işte…

Sonsuz maviye bakıp içime yazıyorum. İzin vermiyorum sesimin suskunluğumu tahrip etmesine. “ya ölürsem” li kötü ihtimaller geçiyor kuruntulu yanlarımdan. Ya ölürsem ne olur masal? Çıtı çıkmayan suskunluğumu azarlıyorum. “Hem ölümden bahsediyorsun hem de hâlâ masal diyorsun” diye kızıyorum kendime. İyi de ben bu masalı yazarak yaşadığımı bilinir kılmıştım. Bir yerlerde varlığımı düşünenler olmasa da varlığımın yaşayış çağrısıydı bu masal. Ya hiç yazmasaydım? Kalemde dile gelemeyen sözsüz bir özneyi oynayacaktın. Yazılmamış özneliğine yüklemler biriktirecektim kötü gün niyetine. Kıyıya köşeye kefen cümlem diye ölüm sebepleri saklayacaktım. Ama yazdım…

Devamını Oku
Ferhat Şahşehriyar

Elleri ceplerinde bir düşün hırpalanmış kalıntılarıyım… Düşsüzlüğümle acı yamıyorum üç harflik imlâma.
Hayata biraz daha mutlu soluk eklemek için masallara ihtiyacım olduğuna inanıp çocukluğumun masalsı kelimelerine vuruyorum kendimi. “Bir varmış bir yokmuş…”diyor tozlu beynimde biriken eski kitaplar. Doğruluğunu kavrıyorum çocukluk masalımın. Bir vardım bir yoktum… Bir inadına var olmayı seçmiştim bir de her şeye rağmen yok olmayı…
Dilim kurudu zaman… Kelimelerim çöl çatlağı. Harflerim kuraklığıma yıkılan yas tanecikleri. Seraplardan bozma bir hayalin kâbusundayım. Susuzluğuma ek ölümüme susuyorum. Kefenlenmiş yazılar saklıyorum ceplerimde. İsmini kefenlenmiş yazılarımı uğurladığım musallaya düşürüyorum. Hem de kefenlenemeyecek kadar paramparça olmuşken bende.

İlk önce “öz” düştü cebimden. Ve sonra “nur”… Seni kurtarmak için ölümlere sürdüm ömrümü. Sahibine yaşayan ceset hükmü kazandıran bir ben, seni kurtarmaya yetmedi. İsmin düştü musallaya. Keskin sözcüklerim yetmedi ismini oradan kazımaya.

Devamını Oku
Ferhat Şahşehriyar

Kimse kahraman yapmasın seni masalına… Kimse seni ben kadar yazamayacak. Karanlığımdayım… Kimse ışık sunmasın. Az daha gelmeyin, ölmeyi becereceğim bu kez. Uzundur yaşamak denilen türkü. Ve bir ses ile düşer bazen notalarından. Söyleyeni susar, söyleteni gider, sözler biter… Bir son için eline kalemi dolamak… Hadi yeniden yenilmeden dercesine son diyebilmek…
Hadi son…
Sonsuza dek yazılabilecek masala son düşürmek istemezdim elbet. Isırganlar düştü ellerime, yüreğime… Sonuma susadım. Titrek ellerimle yazdığım şiirleri yırttım bugün. Dün ateşe verdim birikmiş yazıları. Genzimden hala harf kokuları ve ellerimde yıllanmış kelimelerin cinayet bulguları…
Kirpiğimde asılı kalıyor masal. Gözyaşlarıma takılıyor. Hadi dinin gözyaşlarım. Hatırlamıyor musunuz sizi kaç kez uslandırdım?
Benim masalımda ikinci tekil şahısla başlıyordu tüm çekimler. Varlığıma hiçbir satır aralığında rastlanılmıyordu. Kayıptım… Kayıbım…
Üstüme atılabilirdi tüm Mecnunluk masalları. Bitmeyen aşkların çekilmeyen çileleri yıkılabilirdi şahsıma. Ki kayıptım. Bir masal yazdım. Müebbet hükmü giydirildi parmaklarıma. Şimdi üstüme bırakılan suçlar olsa ne yazar? Kayıbım… Bulunsam, önce kendi masalımdan hesap sorulacağım. Sonum müebbede bakar. Üstüme atılan düşler ancak müebbedimi idam yapar…

Devamını Oku
Ferhat Şahşehriyar

Yollarda buluyorum adımı. Boğazımda düğümlenmiyor artık sözcüklerim. Korkmuyorum da üstelik yazmaktan, yaşamaktan, ağlamaktan…
Önadına masal bezenmiş bir cinneti yazarken satırlarıma, kaç söz iyi gelebilirdi ki sen diye büyüyen yaralarıma?
Gerçeklerle büyüyen dünyama bir yalan düştüğünde yırtıp atılmalı mıydı? Söylenmesi gereken tüm sözcüklere rağmen “gitmek” denilen yolun içine girip, ağzımdan düşmesi gereken tüm sözler yutulmalı mıydı?
Adıma biçilmiş bir sessizlikti varlığım. Kendi yangınlarım önemli değil ben avuç içlerimdeki külleri sana bulaştırdım. Seni yazmanın bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Bir masal ömrümden çalmamalıydı bu kadar. Şimdi kime ve neden yazdığımı çok iyi bilen bir kalem olsa da başucumda, anılar kadar gerçek değil sözler. Söylenmiş sözler kadar yalan değil anılar.
Kaybettiklerimden elde edilmiş bir bulunmuşluk kadar sahteydi hafızamda inzivaya çekilmiş yüzler. Şehrin dar sokaklarının lambalarını süsleyen fesleğenler yoktu hayalimde. Biz değişiyorduk her vakit. Hayallerimiz hayallerimizden uzaklaşıyordu. İçimdeki ben benden…
Derin çizgili hüzünlerle şekillenmişti yüzüm. Bileklerimde saklıydı son sözüm. İşte bir yalanı da sen savurmuştun gökyüzüne, gerçeklerimi ayakuçlarında ezercesine.

Devamını Oku
Ferhat Şahşehriyar

Bir zamanlar size ait olan her şeyin yitimidir kalbinizin acı çekmesine sebep olan… Sıcacık gülüş yok olur; sımsıkı kavrayan el yerini zoraki bir tutuşa bırakır… Her
iki göz de birbirine kilitlenmez artık... Yaşanılan her şey, yerini iğreti bir yapmacıklığa devreder daha önceden asla var olmayan…Bazen tek taraflı, bazense her iki tarafın da isteğiyle hiç bitmeyecek sandığımız sevdalar doğru yada yanlış, zamanlı yada zamansız; ama bir sebepten son bulur…
Birini sevdiğinde her istediğini verecek kadar cömert olmaya inanıyorum ben. Hiçbir çıkar göz etmeden verilen değerdir insana asıl değeri katan… Karşılığını beklemeden sevebilmektir; o seni sevdiği için değil… Onun mutluluğu için kendi mutluluğunu hiçe sayabilmektir. Zira bencilliğin bittiği yerde hayat bulur sevgi…
Duygular her zaman sözsel dile getirilemiyor. Bir bakış, bir dokunuş, küçük bir incelik ayrıntılarda saklı kalan… Bir şeklide ruhunu okşayabilmek karşındakinin… Daha önce varlığından bile haberdar olmadığın duygularını ortaya çıkartabilmek… Başka bir sen olabilmek; mutluluklarının
yanında korkularını da yaşayabildiğin bir denizde kendini güvende hissedebilmek…

Devamını Oku
Ferhat Şahşehriyar

İçimde ne denli yara varsa,
Hepsi uzun bir suskunluk ardından yine sana…
Her cümle bir rüyaydı ve rüyada kurulan cümleleri uyandığımda hatırlayamayacak kadar kabiliyetsizdi hafızam. Belki unutmak denilen nimetti ensemdeki, uykumu kâbus yapan cümleleri uyanıklığıma savuramamam.

Karanlıktan arınırken şehir, üstüme bulaşan her hüznün kırıntılarını döküyordum gözlerimden. Olmuyordu. Yazılmamış, yutulmuş her sözcük nefeslerimden çalıyordu. Belki verilmiş sözüme inatla ya da kendimden bile kaçarak alıyordum elime kalemi. Uzun olmuştu, kalem masalını özlemişti demek ki. Öyle ya bu masal bu kalem için her şeydi… Ve sustuğu yerden her şey kabul edilen harf dökümü devam etmeliydi…

Devamını Oku