Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi Şii ...

Münevver Düver
436

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi (Öyküsü)

Yıl 1973 bir güz dönemi. Yaprakların rengârenk şekil aldığı bir dönemdi. Sararan yapraklar duygu dolu ifadeler sergiliyordu. Öyle bir mevsimdi ki ileriki günlerde kışın gelişini haber veriyordu. Güneydoğu’nun göl kenarında küçük bir köy vardı. Bu köydekiler genellikle akrabalardı. Erkekler hep askere gitmeden evlendiriliyordu ve Mehmet dayı da askere gitmeden evlenmişti. Dört çocuğu vardı. Karısı Halime Teyze yine hamileydi. İşler çok ağırdı köy hayatında. Yoksulluk bir yandan, derken Mehmet dayının askerlik günü geldi. Bir taraftan çocuklarını düşünüyor, içine oturan bir kaygısı da eşinin hamileliği. Dört çocuk nasıl bırakırdı. İş vatan borcu olunca göğsümü gere gere giderim, vatana canım feda diyerek kendini teselli ediyordu. Köydekiler askere gidecek gençlere her gün bir evde yemek veriyor dualar okuyorlardı. Son gün köy meydanında, tüm köylüler toplandılar. Köyden askere giden beş genç vardı. Kurbanlar kestiler, sac kavurmaları, pilavlar yapılıp herkese sofra açıldı. Yenen yemeklerin ardından, yemek duası okundu ve askerlere halay eşliğinde eğlence yapıp moral verdiler.
Ertesi sabah erkenden köyden ilçeye giden askerler ayrı ayrı yerlere birliklerine teslim olmak için yola koyuldular. Mehmet dayı hem gidiyor hem de hamile olan eşini düşünüyordu. İçinde bir burukluk vardı. Çocuklarının ailesiyle birlikte olduğuna da seviniyordu. Beni aratmazlar diye içinde düşünerek gidiyordu. Yol kenarlarında gördüğü çocuklar hemen içini hoplatıyor, yavrularını gözünün önüne geliveriyordu.
Geride kalan Halime teyze için için ağlıyordu. Gözyaşlarını evdeki kayın pederi ve kayın validesi görmesin diye evin bahçesinde oyalanıyor, çocuklarına bakıyordu. Zor geçen hamileliği onu epeyce yıpratmıştı. Üzüntülerini içine saklıyordu büyüklerinden utandığından. Mehmet dayı daha yirmi iki günlük askerken bir gece Halime teyzeyi doğum sancısı tutmuştu. Ne yapacağını şaşırdı. Evdeki büyüklerden de utanıyordu. Uzunca bir çabadan sonra görümcesi Ayşe’yi dürttü. İşaret ederek bebek geliyor dedi. Ev halkını uyandıran Ayşe, yakınlarda ebe anaya haber verdiler. Çabucak gelen ebe ana, “koşun hazırlık yapın bebek geliyor” diyordu. Bir müddet sonra bir ağlama sesi duyuldu. Gelen bebek ağlıyordu. Bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Diğer dört çocukların üçü kız biri erkekti. Çocuk sayısı beşe çıkmıştı.
Halime teyze doğum yaptığı günden beri bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Sürekli ağlayan bebek ailede herkesin huzurunu bozmuştu. Çünkü bir odalı evde oturuyorlardı. Günler geçiyor bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Doktora götürmeye karar almıştı aile fakat köyden kente gitmek çok zahmetli bir işti. Loğusa bir anne ne yapsın? Havalar soğumaya başlamıştı. Yol uzaktı ve tek seçim trenle gidilecekti. O vakitler kara tren vardı. Halime teyze kayın pederiyle yola koyuldu. Hem utanıyor hem de ağrılarından dolayı acı çekiyordu. Yol epeyce uzundu. Nihayet yol bitti, hastaneye vardılar. Bir müddet sıra beklerken bebek hiç durmadan ağlıyordu. Dışarıda sesi duyan doktor durmadan ağlayan çocuğu alın içeri demişti. Doktor muayeneden sonra bir takım tetikler istedi. Bu tahliller yapılıp sonuçlar alıncaya kadar akşamüstü olmuştu. Bir yandan geri eve dönememenin kaygısı diğer yandan bu yirmi günlük bebekten bu kadar işlemler. Ne oluyor diye Halime teyze kaygı edip duruyordu. Sonunda sıra onlara geldiği zaman doktor hiçte iç açıcı şeyler söylemedi. “Hanım çocuğunuzun doğuştan kalbi delik” derken Mahmut dede ve Halime teyze sanki tepelerinden sıcak su dökülür gibi oldular. “Peki, doktor bunun tedavisi nasıl olacak bizim ailede hiç kalp rahatsızlığı yok”...
Ferhat, üstüne titrenip bakılan bir çocukluk dönemi yaşıyordu. Askerde olan Mehmet dayı aldığı bir mektupta görmediği bebeğinin hasta doğmasına çok üzülmüştü. Yüzünü tanımadığı yavrusu hastaydı. Günler günleri kovalıyordu. Derken izine gelme zamanı gelmişti ailesine kavuşma hayaliyle günler gelip geçiyordu. Askerliği on dört ay olmuş izin kâğıdını almış ve Edirne’den güneydoğuya epeyce yol vardı. Saatler geçmek bilmiyordu. Derken yol azalmış hasta çocuğunun hayalini kuruyordu. Oysa Ferhat bebek hasta olmasına rağmen boyu diğer çocuklardan daha uzundu. Aile onun üstüne titriyordu. Mehmet dayı yolu bitirmişti. Köye gitmek için bir araç yoktu. Pazara gelen biri var mı diye bakındı. Sonunda bir traktör buldu. Havada çok soğuktu ama ailesine kavuşma isteği soğuğu fazla umursatmıyordu. Nihayet köye vardı. Ev halkının haberi yoktu. Evden sevinç çığlıkları yükseliyordu. Mehmet dayı gözleri hiç görmediği hasta bebeğini arıyordu. Kız kardeşi Ayşe’nin yanında elinden tutmuş yürüyerek biri belirdi. Bu Ferhat olmalı diye düşünen Mehmet dayı iyice yaklaşınca onu kucağına alarak koklamaya başladı. “Oy oy bu benim bebeğim mi”? Diyordu. İçi özlemle onu kucaklarken bir yandan da içi sızlıyordu. Ailesiyle olmaktan mutu olan Mehmet dayı bir yandan da içi buruktu. Çocuğunun hastalığı içinden çıkmıyordu derken sayılı gün doldu geri dönmek günü gelmişti. Köydeki gölün kenarına varan Mehmet dayı eline aldığı küçük taşları göle atıyor suya düşen taşların çıkardığı halkalara dalarak hayal kuruyordu. Döndüğü zaman buraya bir ev yapmalıyım diye hayaller kuruyordu. Ferhat’ın okula gitme yaşı gelmişti. Sekiz yaşındaydı okula ilk başladığı gün onun tanıyan çocuklar yanına gelerek senin kalbin delikmiş diyerek daha ilk günden Ferhat’ı üzmeye başlamışlardı. Bir taraftan da üst sınıfta olan ağabeyi onu koruyordu. Ferhat yaşıtlarından çok daha iri yapılıydı. Çokta akıllı bir çocuktu. Yıllar yılları kovaladı. Ferhat liseyi bitirdi. Ailede çocuk sayısı on üçe yükselmişti. Dokuz kız dört erkek. Halime teyzeye de bir kuma getiren Mehmet dayı ondan çocuğu yoktu. İkinci eş olan Sultan teyze, diğer çocuklara çok iyi bakmıştı. Bir ev köyde diğer ev ise ilçedeydi. Sultan teyze ilçede oturuyordu. İlkokulu bitiren okumak için ilçeye geldiğinden Sultan teyzenin yanında çocuk sayısı daha fazlaydı. Onlara kendi çocuğu olmadığı için öz evlatları gibi bakıyordu. Ferhat’a ayrı bir düşkünlüğü vardı. Ferhat arada kendi annesine ben diğer annemi senden çok seviyorum diyordu. Çünkü Sultan teyze onu çok seviyordu ve onun hastalığından dolayı farklı değer veriyordu.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta