Yollara şiir yazıp yıllara hasret kalan bir gencim.
Şuurlar ötesinden
Koşup geldin
Sol gömleğimin iç cebindeki
Papatyanın yapraklarına.
Artık kaçamazdık.
Aylardan nerdeyse eylül,
Dışarıda serinden bir rüzgar.
Üstelik elllerim cebimde,
Umutsuzluğa ne gerek var.
Aylardan nerdeyse eylül,
Gülsen diyorum,
Sen gülsen
Radyodan buğday kokuları gelse!
Sen biraz daha gülsen,
Köyiçinden şampiyonluk türküleri
Yükselse göğe.
Halbuki beraber kahvede içtik,
Nereden çıktı bu hatır yoksunu bakış?
40 yıl gam çektirirdin,
Kime bu aldanış?
Bugün günlerden salı,
avare avare dolanırken sokakta,
köşe başında sadece gülerek tüm şehri aydınlatan,
sarı sarı bukleleri olan bir kadın gördüm.
Sanırım sadece gülmek için yaratılmıştı.
Yoksa hiçbir fani bu kadar efsunlu bir güce sahip değildi.
Pierre Loti'de manzarayı yudumlarken doyasıya,
Şiirler geçiyordu hep gönlümün bir tarafından.
Bakkalın kızı var ya -Zeliha-
O da gelmiyor değildi aklıma.
Endişe ile uyuduğum
gecelerin ertesinde hep
şehri terketme kabusuyla
uyandım.
annem bu duyguyu farkedince
Kıraathanede gözlüklü, heceleye heceleye
Gazete okuyan Ali Rıza Amca vardı.
Gökkubbede bir dikili ağacı olmadı.
İçtiği çayların parasını zar zor öderdi.
Evden erken çıkar geç girer,
Cebinde horozlu şeker taşırdı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!