Fayların Ocağı Şiiri - Hayrettin Taylan

Hayrettin Taylan
1968

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

Fayların Ocağı

Bir fayın orta yerinde oyunlar oynardı hayat. En yüce dileklerine murat aradı.Bir düşün kıyılarına kurdum İnegöl’ümü.İnmeyen acılarına belkiler ekti çocuk düşlerinden.
Rengârenk çiçekler ekti mutluluklara,büyüyen bir umut kadardı yüreği.Paris’te yaşayan sosyal bir ailenin dört kardeşten en küçük kızdı Mihrinaz..Ay sancılı,an yaralı,günler kendi kanında akıyor gibiydi.Babasının yeni aldığı Jiple İnegöl’e dedesine geldiler.
Bir ışıltıyla göz kırptı, mutluluk, hayat kendi eksininde dönüyor, her şey güzel,yaşamak kendi vatanında biraz tatlı oluyormuş. Mihrinaz henüz on bir yaşında.Gözlerinden acılı bir gelecek güneşleniyordu sanki.
Gündüz üç kardeşi ve annesiyle birlikte sahilde yüzdüler, güneşlendiler.Kumdan oyunlar oynadılar.Erkek kardeşi Bilal,kumdan 5 kişi yapmıştı.Sahilde herkes müze gibi onun yaptığı kum adamları görmeye geliyordu. Bilal,bir an kendisini mimar sandı.Paris’te çok Türkçe konuşamadıkların kıt Türkçesiyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.Gündü,kum kale ve kum adamlarının yanında uyumaya başladı. Uzaklardan bir dalga özlem olup haykırdı, ansızın gürledi.
Her yer bu çılgın dalganın esiri olmuş,ne şezlong kaldı, ne havlular, dahası sahil sahil olmaktan çıkmıştı.Yaşlılar hayret içinde kalmışlardı.Bu şimdiye kadar görülen en büyük dalgaydı.Herkes,şaşkın,herkes kendini kurtarma telaşında.Bilal yaptığı kumdan kalenin arkasında ,kaleyi kuruyan 5 adamıyla uyuyordu.Annesi telaşla onu arıyor.Bilal yoktu.
Zaten dalga her yeri yağmalamış,acıların posta kutusunu bırakıp gitmişti.Kimse bunun farkında değildi.Bilal dokuz yaşında ve haber alınmıyor.Annesi,bütün çığlıyla ağlıyor.
Sessizliği çarptı siyah anlara, gündüz acılar içre açılar yorgun bir ölüm bekliyordu her anı. Bilal yok,herkes seferber.Bilal yok..Dalgıçlar,babası Hazar,İstanbul’dan geldi.Herkes arıyor, dalganın bıraktığı taşlar arasında,her yerde aradılar bulamadılar.Dalga denizi kirletmişti,derin bir fayın ağzı açık kalmış gibiydi.
Tam üç saat geçmişti.Annesi şok geçirdiğinde hastaneye kaldırmışlardı.Mihrinaz, ordan ayrılmıyor, kalakalmış,hep bir noktaya bakıyordu.Denizin melekleri sanki kulağına fısıldamış kardeşin Bilal yaşıyor dercesine.Kalakalmış,ağlamıyor,arada Bilal’ın uyuduğu yere doğru bakıyor gülümsüyordu.
Babası İstanbul’dan sahile vardığında deniz biraz çekilmiş, suların maviliği kendine gelmeye gelmiş gibiydi.
Mihrinaz, babasının elinden tuttu gözlerini ayıramadığı yere götürdü.Gülümsedi,dili lal oldu.Kalakaldı.
Babası:--Kızım konuşsana nerde Bilal.
Mihrinaz:- Gözleriyle bir adım ötesini gösterdi.Lal olmuş, denizin melekleriyle konuşuyor gibiydi.
Babasının ayağını denizin altından birisi tuttu.Meğer Bilal’in kalesini kuruyan askerlerden biri.Dahası kumdan yaptığı kum askerler canlanmıştı.
Babası,kafası suya daldırdığında bir kale,kalenin içinde cansız kalan Bilal’i gördü.

Kucağına aldı,sahile getirdi.Bütün İnegöl ayaklandı.Çığlıklar, haykırışlar, gökyüzü,çaresiz,an ve her şey bu acı manzaranın şaşkınlığı içinde kalakalmıştı.
Annesi Suheyla geldi.Oğlunu görür görmez,ağlamayı bıraktı.Annedir,yüreğinin tellerinden bir şeyler hissetmiş olmalı ki
Sustu.Cansız yatan biricik oğlunun yanında kaldı.Dokuz ay karnında taşımıştı.Daha dokuz yaşındaydı”.Sen ölemezsin..Kefen bile giyemezsin”
Türküsünü kendi kendisine söyleyip durdu.
Türkü bittiğinde birden Bilal uykusundan uyandı:- Anne ne türkü söylüyorsun ,bırakmadın ki rahat uyuyayım.
Bu neydi Allah’ım…Rüya mı? Menkıbe mi? Film mi?
Annesi:- Sen uyuyor muydun?
Bilal:- Kumdan yaptğım kalemin içinde yattım.Kumdan yaptığım askerlerim beni korudu.Bir dalga geldi,derinde ama bildiğimiz bir dalga değildi annem çok derinden sanki bir şeyler söyledi gitti kırıklar.
Annesi:- Babasına sarıldı,şükürler olsun oğlumuz yaşıyor.
Dört kardeş,anne-baba arabaya binip misafir geldikleri dedesine gittiler.
Her suskunluk ruhundan köpüklü anlar sunar,belki hayat derstir,belki ölüme yakın bir film şehridir bilinmezdi.
Er geç kaderine ulaşan bir hüzün yoludur yaşamak bazen.Sustular, akşam yemeğini yedikten sonra uyuma başladılar.
Bugün acının fotoğrafını sulara çektiler,çekildi deniz haber verdi asıl acılara.Kimsesiz geceler uzadıkça uzadı.Deniz iyice çekilmişti.Gündüz Bilal’ın oyununda ders vermişti sanki.Kimse bilmiyordu.Bilal dokuz yaşında belki deniz melekleri kulağına bir şeyler söyledi.Fay kırıklarının ağzında belki çok şey gördü.Hep gülümsemesi,anneceğim son kez denize bakayım demesinden şifreler gizleniyordu.

Gece bütün karanlığını yaymıştı, ay ışığını saklamak için bulutların arkasında gizleniyordu.Yıldızlar kayıp.Ayıpların bedelleri çıplak olarak fay kırıklarına yaslanmış gibiydi. Zifiri karanlık anların tarihine sarılmış kader sahile inmiş an be anların anıydı.
Gece 03: 00 gibiydi. Bir toz bulutu,sarsıntı,bağrışmalar,hüzünlerin çığlığı ve deprem.
Merkez üstü Gölcük ‘teki depremle ilçe harabeye dönüşmüştü.
Herkes kaçışmaya çalışıyordu.
Mihrinaz:- Anne,baba,Bilal diye hıçkırıklarla ağlıyordu.
Ufuk çizgileri ölüm ile kalıma varınca gözlerin ve seslerin amansız kanatlarına değecekti hayat.Çaresizlik bulutlar kadar yayılmış, sis,toz duman bütün ilçeyi sarmış,yerli bir cehennem gibiydi.Mihrinaz,yıkılan evin yemek masasının altında kalmıştı.
Evin bütün duvarları çökmüş, ortada bir masa,altında Mihrinaz,
Mihrinaz:--Kimse yok mu? Çocuk ya...Ayağım sıkıştı,eteğimin üstüne taşlar düştü.Çıkarın beni buradan. Acılar kendi huyunda çalıyor,çaresizlik gözyaşlarıyla kol kola.
Mihrinaz’ın kaldığı ev,ev olmaktan çıkmış,moloz yığını.Masanın altında ağlıyor,bağırıyor,bir ayağı yıkılan duvarın dibinde,oluk oluk kan akıyor.
Sosyal dersinde öğrendiği depremde neler yapmak gerektiğini düşünmeye başladı. Ama ayağı yıkılan duvarın altında.Prangalar eskitmiş olmalı orda kalmayı.
Sabaha kadar,ağladı.Gözyaşları, ölen annesi,babası, üç kardeşinin kanıyla birleşmişti. Beş ceset ile sabaha kadar oracıkta masanın altında kaldı.
İlkyardım ekibi vardıklarında Mihrinaz ‘ı bayılmak üzereydi son inlemesini duyan ekip hemen kavuştular.
Sapasağlam ama yıkılan duvar bir ayağını beş yerde kırmıştı.Dahası ordan çıkması imkansızdı.Koca duvar ayağının üstünde.Ayak,ayak olmaktan çıkmıştı.
İlk yardım kangrene dönüşen bacağı kesmekten başka çare bulamadılar.
Mihrinaz, yaşıyor.Üç kardeşi,annesi,babası ölmüştü.
O,baygın, çocuk aklıyla acının derdinde,bir türlü de akıl edemiyor, dün Bilal onca olayda kurtuldu,Bilal nerde? Annem, babam diğer kardeşlerim ablam nerde?
Hastaneye götürdüler Mihrinaz’ı cesaret iğnesini vurdular,rutin tedavilerine başladılar.
Bakışlarından setler ördü, sabırsız öfkelerimin saçaklarıyla ellerini saçlarına götürdü. Yüreğini herkeslerden saklayarak,kendine gelmeye çalıştı.Paris’ten tatile gelmişti.Huzur ve sevgi doluydu.Babasının doğduğu yerlerde,annesinin genç kızlık günlerini geçirdiği yemyeşil İnegöl’de mutluca yaşıyordu.
Şimdi bir ayağı yok,hala bilmiyor o depremde canlı kalan tek kişi kendisi olduğunu.Dedesi,annesi,babası ve üç kardeşi ölmüştü.
Ayağının tedavisi bitince,ilaçların etkisi geçmişti.
Mihrinaz:-Doktor Amca,annem nerde ne olur annemi çağırın.
Doktorun gözlerinden yaşlar aktı, deprem oldu kızım, kimseden haber alamıyoruz..Belki başka hastenededirler.
Mihrinaz:- Ayağıma ne oldu?
Doktor:_ Deprem oldu ve seni masanın altında bulmuşlar,ama bir ayağın duvarın altında kalmıştı.Kalan ömrün burada, hayallerin,acıların, bir ömür yazmakla,anlatmakla, bitmeyecek acılarınla buradasın.
Bir ayağın artık yok.
Hemşire o sırada odaya girer.Mihrinaz’ı tekerlekli sandalye ile psikolog odasına götürür.
Beş ölümü hatta dedesinin ölümünü nasıl söyleyecekler.
Ocağı sönmüş bir ayağı olmayan ilkokul beşi yeni bitirmiş,genç bir kız.
Mevsim kim bilir sonbahar, belki de ilkbahar olmayacak ama, sen mevsimsiz kederler içinde yaşayacaksın.Tekerlekli sandalyenle bütün yakınlarını kaybeden bir yürek olarak.Ne zaman hüzünlerini toplarsın, hangi huzur senin yüreğini temizleyecek bilinmez.Sen,o ailenin gül ocağı, sevgi ocağı, hüzünlere veda etmenin sancağısın Mihrinaz.
Sen belki de kızgın demirler,belki tanımsız her acı kaplamıştır,senin o yüreğin köyün girişindeki tepeye sıralanmış beş mezarı kaldıramayacak. Senin yazgını silgiler silemeyecek,sen büyüyeceksin, mezar taşlarına baka baka, nerde bir sarsıntı olsa,yeniden öleceksin kücüğüm.
Haritasız ülkelerin yüreğine an aç yırtıcıların konup göçtüğü düşlere sen gerçeklerinle büyü.
Yitik özlemlerini emzirme,senin yaşadığın bir kaderdi,öyle bil, yüzmelisin güzelliklerin iklimlerine.Sen pınarsın,sen dünyasın,senin acına ağlıyoruz.Sen büyü,sen büyüle protez bacağınla bütün başarıları,ölen bütün canlarının uğruna sen Mihri ol, aydınlat huzurumuzu..

Hayrettin Taylan
Kayıt Tarihi : 18.4.2009 15:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hayrettin Taylan