Ama elde değil İNSAN LEKELERİ KÜLLİYATI hep bir yerlerden uç verir,OKŞANDIKÇA PATLAYAN YALNIZLIKLAR gibi ya da zaten insan dediğimiz alabildiğine LEKELER DİVANI değil mi. sonra zaten canı sıkıldığı için hep hikayeler anlatmaz mı insan kendine ya da ille de birilerine ve birilerine hep insan diye diye...
Ama demekten, söylemekten ve sözden bıkmayız, bazen mırıl bazen mışıl, aşıkken avaz avaz ya da sevgili gittikten sonra sayıklar gibi, KUYTULARI DİLLENDİRMEK gibi, bir kuyuya bağırıp bağırıp sonra kuyudan kendi sesini dinlemek gibi. neyse işte benimki de gitti, rivayet o ki gelip gelip bakıyormuş, rivayet o ki aklına düşermişim ara sıra, rivayet o ki iç geçirirmiş ama gerçek o ki kimbilir kimin kalbinden geçiyor şimdi, ya da kimbilir kimler geçip gidiyor ruhundan, benim bir zaman ince dokuduğum ama bir türlü dokunamadığımı şimdilerde anladığım ruhundan.
Aşk acısı mı? ilgisi yok, insanı en çok boşluk acıtır. daha doğrusu AÇILMIŞ BOŞLUKLAR acıtır ki yamru yumru bir mağaraya benzer o boşluklar sınırları belli olmaz varlıklarını ancak içinde olanlar anlar. kimbilir kaçınızın başına gelmiştir ya da kimbilir kaçınız başınızdan kolayca savmışsınızdır bu boşlukları ya da en zalimcesi ne uyduruk insanların ne uyduruklukları ile doldurmuşsunuzdur o hayvan mezarlığını.
Aslında hepimiz biraz roman,biraz yalan,birazda kahramanız dimi sezen’in söylediği gibi.Hatta bazen kimine göre yalan olurken,kimine göre kahraman olabiliyoruz yada ilginci biri bir gün kahramanımızken ertesi gün yalanımız oluyor
Bazen aşk için ölmeli derken,bazende artık aşk yok diyoruz.
Aşk bitti diyor,sonrasında aşk hiç bitermi diyoruz kimi zamanda
Kimi zaman bal ağızlım diyor,aynı ağızdan ertesi gün zehir damlatıyoruz kimi zaman.
Kimi zaman sevmekten kim usanır diyor,sonrasında artık sevmeyeceğim diyoruz.
Bazen sevdim seni bir kere başkasını sevmemem,sonra benim için öldün artık diyoruz
Gözünü hafifçe araladı,uyanmak ile uyanmamak arası çizgideydi.Burnuna gelen mis gibi kahve kokusu kalkmasını söylüyordu.Hafifçe doğruldu yatağında.Gece zifir karanlıktı.Saatin hiç önemi yoktu,o saatleri durduralı çok olmuştu.Uyku denen illet zaten gelmeyi bilmiyordu kan çanağına dönen gözlerine.Ayıldığını fark etti,yeter çok bile uyumuştu.
Ayağa kalktı,terliklerini giydi nazikçe,aynaya baktı günden güne eriyordu.Yememek değil kendini yemekti onu eriten şey,hırkasını aldı üzerine ve mutfağa geçti Firuze.Isıtıcıya suyu koydu.Dağlara takıldı gözü,mutfak camını açıp karşıları izlemeye başladı. Dağların arkasında kızıl bir ışık.Evinin manzarasını oldum olası severdi zaten.Dilinde yine aynı şarkı vardı’’ben gamlı hazan sense bahar’’Derinlere çok derinlere dalmıştı.Kendi sesini bölen ısıtıcıda kaynayan suyun sesiydi,kahve geldi aklına.Sigarasını yaktı derin bir nefes çekti,kahvesini hazırladı bir yudum aldı ve tekrar derinlere daldı.Dağların ardındaki manzarayı izlerken arkasından hafifçe birinin sarıldığını hissetti.Döndü…gözlerine inanamıyordu.Gitmemişmiydin diyebildi sadece ağlamaya başladığında.Öptü kokladı onu derin derin.En sevdiği deniz kokusundan bile güzeldi sevdiceğinin kokusu.Gözlerine baktı,gözlerinin içine.Hiç bir şey söyleyemiyordu,onca yazıp,çizen eli tutuk,onca haykıran dili lal di artık.
Kulağına eğilerek hafifçe öptü ve bu gece buradayım dedi adam.
Her akşam iş dönüşü görüyordu onları evlerinin balkonunda otururken.70 yaşlarında gün görmüş oldukları her hallerinden belli şirin bir çift.Bir şey konuştuklarına hiç tanıklık etmemişti…denizi gören balkonlarında kimbilir nerelere gidiyorlar diye düşünürdü.Ama çevreden onlarla ilgili duyumları hep iyi yöndeydi.Birileri ile birlikte olduklarında politika,günlük yaşam,hava koşulları konuşmalarına rağmen yalnız olduklarında gözleriyle konuşur gibiydiler,gözleriyle anlaşır gibi.Bir kaç kez dışarıda da görmüştü Firuze onları el ele yürüyorlardı. Gözleriyle selam verip geçmişlerdi her defasında.
Bu yaşlı çift Firuze’nin ilgisini çekmeye başlamıştı son zaman.Erkek arkadaşından yeni ayrılmış ve mutsuzdu.İnsanların nasıl böyle yıllarca birlikte kalabildiklerini merak etti.Sonunda çevredikelerden aldığı bilgilerle yavaş yavaş aydınlattı olayı…kendince.
Huzur evinde birkaç yıl önce karşılaşıp tanışmışlardı oysaki.Tanışmalıyım dedi bu yaşlı çiftle aynı sitede oturuyoruz nasılsa.
Sütün taştığı bir yer vardır, bunu iyi bil, ateşi sakın kısma, dökülmemi seyret, köpükten anla, bunlar senin ağzını şerbetli ve cıvıltılı yapar.
Gözlerini kendi ellerinle bağla, ya da gözlerini yummayı bil, uç uç böceklerine dilekler işte o anda tutulur ve kelebeklerin nerene konacağını heyecanla bekle.
Dallarını arala, gökyüzüne bak ara sıra, taşlarla bakış, gövdeni ve ruhunu böyle dinle, başka bir radyo kanalı arama, mevsimleri düşün, baharla kendi baharını karşılaştır, yaralasa da seni bunu ilk defa yapmış olma, unutma acı ve alay ruhun fiyakasıdır, karamsar olmazsın hep umudun olur böylece.
Sevdayı tüketiyorum ben.Sonrasında ACI çekmek hoşuma gidiyor,mazoşist olmaktan öte bir duygu bu.Parmak basıyorum,ne parmağı elimle oyuyorum hatta kanayan yaramı kapanmasın diye.Kan kokusu hoşuma gidiyor,sevdiceğimin kokusunamı benziyor ne.Boktan bir hayatım var benim.Yada ben bu hale getiriyorum.Elle tutulur,gözle görülür mutluluklarım varken,ben selin önüne kattığı bir yaprak gibi mutsuzluklarımın peşine sürüklenmiş gidiyorum.Kahve içmeyi hala seviyorum ama; artık lila panjurlu kulübeden vazgeçtim panjurlarını boyasam bile ne rengarenk çiçek yapacak nede duvarları maviye boyayacak GÜCÜM var şimdi.Yorgunum ve asi sakın bulaşmayın bana sizinde canınızı acıtırım.Sevmeye çalışmayın beni,kimse çalışmasın benim sizi sevecek dermanım yok.Ben iç kanamalarım ve gözyaşlarımla iyiyim, açmaya çalışmayın aramızı sakın.Bir suçluluk,bir vijdan almış gidiyorken beni benden tutmaya çalışmayın,dokunmayın bile sizde yanarsınız.SEVDA TÜKETİYORUM dedim ya ben,değersizmiş gibi,her zaman bulunuyormuş gibi,çermiş gibi, çöpmüş gibi.Gitmekle kalmak arası değil ama yaptığım şimdi,ölümü beklemenin ne olduğunu bilirim ben,zor olanın kalmak olduğunu hatırlattı yaşadığım birkaç saat bana.Ölümü beklemek çok kolay,kalıp direnmek bu lanet hayata,sana inat ve senin verdiklerine yada aldıklarına diyerek.Acılarla mutlu olmanın ne olduğunu anladım,belki bu yüzden seviyorum onları.Siz evet evet siz mutluluğu başka bedenlerde arayan insanlar,ben; acı çekmeyi sizin sahte mutluluklarınıza değişmem.Delimisin diyorsunuz içinizden hayır değilim.Bunca yıllık yaşamımda ilk kez değilim hemde.Keşke öyle kalabilseydim.Biraz deli olmak gerek hayatta kendiniz olabilmek için.Ben yenice büyüttüm içimdeki çocuğu. Sesim artıyorken sevdaya SUSTUM. Adım aşkın adı değil,adım aşkın dağı değil,adım aşkın şahı değil,el ile yel arasında kalmış divaneyim ben.Biz olamadan sen’e dönen bir divane.Sessiz çığlıklarımı geride bıraktım.Şimdi sazımla,sözümle,kalemimle haykırıyorum,resmederken acılarımı tek tek müziğe onlarla yeniden yeniden hayat buluyorum.Özlem çekiyorum tesbih gibi,sabrı öğreniyorum.Boğazıma kadar bokun içindeyim,sigaramı tüttürmüş bekliyorum.DOKUNMAYIN bana.
Yağmur yağıyordu
Yürüyordu Firuze
Omuzlarından dökülen kızıl saçlarından inen yağmur iliklerine kadar ıslatmıştı onu,yağmur damlalarının vücuduna değdiği yerler acıyordu artık,üşüyordu,çok üşüyordu.Ama o aldırış etmeden yürüyordu yinede.Belki ıslandıkça içinin yangınını söndürmekti amacı,belki gözlerinden akan yaşların görünmemesi,yağmurla yok olup gitmesiydi yada hiç amacı yoktu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!