Kimsesizliği herkesle yaşamaya devam eden bir ölümlü. Ölümden kaçarken, ölümün onu yakalamasını dileyerek yaşamaya devam ediyor.
Dilimden düşmeyen baharı beklerken,
Toprağın altında can suyuna kavuşmuş tohumlar var artık.
Renklerini bilmiyorum.
Menekşe veyahut papatya mı olacaklar,
bilmiyorum.
Güneşi görmeli mi toprak
İnanmıyorsan gözlerime bak demiştin.
Baktım,
Ama bakmaya cesaret ettiğimde öfkem dinmişti.
Sende gördüğümse yeni ve kabaran bir ateşti.
Ne sen beni ne de ben seni
Hiç beklemedik.
Kaç güvensiz insana sahiplik yapacak bu bitkin kalbim?
Kaçını daha gömücek toprak atmadan?
Kaç defa ruhum acı içindeki bedenimi terk etmek için
yardım dileyecek?
Kaç çiçek daha vakti gelmediği için ölüp toprağa karışacak?
Gece ki,
benim meftun olduğumu işitir,
Gece ki,
dilimden düşmeyeni duymamış gibidir,
Gece ki,
geceye mısralar yazdığımı bilir ama bilmez gibi söylememi ister.
Neslimize nüfuz eden zehir sarıyor her yeri,
O kadar yoğunki farkeder oldum,
Kokusu okulumuzda,
Sokaklarda,
Evimin salonunda.
Nasıl girdi ta içeri kadar?
Sıkılmam aynı renkten,
Aynaya bakmaktan,
Tek başıma yürümekten,
Aynılaşmış gürültüden ve
korktuğum yüzleşmelerden,
İleride;
Geçmiş için gelecekte,
Geriye dönüp baktığında hayal etmekten çekindiğin hayattasın.
Eski zaman hatıraları ise sadece bir tebessüm.
Unutamadıkların ise yüzünde birer çizgi,
Dilinde bir mırıltı.
Nitekim beyaz bile renklerin yokluğunda var olurken,
Her zıtın bir yokluktan meydana geldiği söylenebilir.
Sevgi ve nefret gibi.
Eğer sevginin yokluğu var ise yerini dolduracak bir güce ihtiyacı vardır.
Söz gelimi,
eğer yeri dolacak bir boşluk yok ise
Kaleminize sağlık. Beklenen şiirinizi ayriyeten tebrik ediyorum.