Sabah namazından dağılmışlardı. Sabahın havası çok güzeldi. Güneş doğmak üzereydi. Evlerine giderlerken bu gün yapılacak işleri düşünüyorlardı. Öyle ya ekinler olmuş, harman gelmişti. Harmana buğday saplarını yığıp döven sürmek gerekiyordu. Buğdayları tarlaya gidip orak ya da kosayla biçip deste yapıp öküz arabasına yükleyip harman yerine getirmek gerekiyordu.
Adil Dede evine doğru giderken (bu sabah namaza Ali hoca gelmedi uyanamadı mı yoksa hasta mı oldu) diye düşünüyordu. Gidip baksa mıydı acaba.. (boş ver çok erken rahatsız etmeyeyim sonra bakarım) dedi evine yöneldi. Köpekleri karabaş koşup gelmiş kuyruğunu sallayarak yılışıyordu.
-Beni mi karşıladın sen karabaş.. Diye ona laf attı. Avluya geldi, dama (ahıra) yöneldi, hayvanları çözüp severek dışarı çıkardı, orta çeşmeye doğru kovdu, güzelce suladı. Tekrar avluya doğru kovarak dama girmelerini sağladı, içeri giripte hayvanları bağlamadı (serbes dursunlar) diye düşündü, damın kapısını da açık bıraktı.
Köyümüzdeki evlerin hemen hemen hepsi ahşap kerpiç evlerdir ve ahırların üzerindedir. Ahırları (dam) temizlemezsek kokusu evlere gelir, pire olur. Onun için çok güzel temizlemek gerekir. Yer darlığından mı, kış korkusundan mı dam üzerine ev yapılmış bilmiyorum.
Güneş yavaş yavaş doğuyor ve etrafını hem ışıtıyor hem de ısıtıyordu. Hasan dağına doğru güneşe baktı:
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta