Fatma Kocananın Üzüntüsü Şiiri - Recep Uslu

Recep Uslu
307

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Fatma Kocananın Üzüntüsü

Sabah namazından dağılmışlardı. Sabahın havası çok güzeldi. Güneş doğmak üzereydi. Evlerine giderlerken bu gün yapılacak işleri düşünüyorlardı. Öyle ya ekinler olmuş, harman gelmişti. Harmana buğday saplarını yığıp döven sürmek gerekiyordu. Buğdayları tarlaya gidip orak ya da kosayla biçip deste yapıp öküz arabasına yükleyip harman yerine getirmek gerekiyordu.
Adil Dede evine doğru giderken (bu sabah namaza Ali hoca gelmedi uyanamadı mı yoksa hasta mı oldu) diye düşünüyordu. Gidip baksa mıydı acaba.. (boş ver çok erken rahatsız etmeyeyim sonra bakarım) dedi evine yöneldi. Köpekleri karabaş koşup gelmiş kuyruğunu sallayarak yılışıyordu.
-Beni mi karşıladın sen karabaş.. Diye ona laf attı. Avluya geldi, dama (ahıra) yöneldi, hayvanları çözüp severek dışarı çıkardı, orta çeşmeye doğru kovdu, güzelce suladı. Tekrar avluya doğru kovarak dama girmelerini sağladı, içeri giripte hayvanları bağlamadı (serbes dursunlar) diye düşündü, damın kapısını da açık bıraktı.
Köyümüzdeki evlerin hemen hemen hepsi ahşap kerpiç evlerdir ve ahırların üzerindedir. Ahırları (dam) temizlemezsek kokusu evlere gelir, pire olur. Onun için çok güzel temizlemek gerekir. Yer darlığından mı, kış korkusundan mı dam üzerine ev yapılmış bilmiyorum.
Güneş yavaş yavaş doğuyor ve etrafını hem ışıtıyor hem de ısıtıyordu. Hasan dağına doğru güneşe baktı:
-Bu gün de çok sıcak olacak
Diye söylendi. Eline çekiç ve örsü aldı bahçe tarafına geçti, örsü hazır olan kütüğe sapladı, çekici yanına koydu, duvarda asılı olan kosayı (orak) aldı, eliyle keskinliğine baktı..
-Körelmiş bu
Dedi. Örsle çekicin olduğu kütüğün yanına bir kütük daha çekti, kütüğe oturdu, örsün üzerine kosayı koyup keskinletmek için dövmeye başladı.
-Tıntıntın tın tın tın tıntıntın tın tın tın
Bitirince eliyle kontrol etti, beğenmedi, tekrar dövmeye başladı,
-Tın tın tın tıntıntın tın tın tın
Tekrar eliyle kontrol etti, başını sallamasından beğendiği belli oluyordu. Eline eğeyi alıp dövdüğü yerlere sürerek düzeltmeye çalıştı ve bitirip yanı başına koydu. Cebinden tütün tabakasını çıkardı, cigarasını sardı, dudağına yerleştirdi, cebinden çakmak taşını çıkardı, kavı çıkardı çakmak demirini çıkardı, kavı taşın üzerine koydu demiri çaktı, etrafa kıvılcımlar sıçradı ama kav tutuşmadı. Tekrar kuvvetlice demiri taşa çaktı, daha çok kıvılcım çıktı ama kav yine tutuşmadı. Kavı inceledi, ıslak olmasın, kütük olmasın, tekrar taşın üzerine koydu kuvvetle demiri çaktı. Mavi bir duman çıkararak ve mis gibi kokarak kav tutuştu. Kavı biraz üfledi ve cıgarasına değdirerek emmeye başladı. Cigara yandı, derin bir nefes aldı ve boğulurcasına öksürmeye başladı..
-Hay meret hay ne kadar zararlısın bile bile içiyoruz.. Diye söylenerek yerinden kalktı. Tam eve seslenecekti ki torunu Mustafa koşarak yanına geldi. Heyecanlı heyecanlı:
-Dede dede Dedi.
-Ne oldu koçum!
-Halamlar gitmiş.
Tarlaya gittiklerini zannetti.
-Hangi tarlaya gitmişler, hem ne güzel erkenden gitmişler, sen de mi gidecektin onlarla,
-Öyle değil öyle değil,
İçine bir kurt düştü. Damadı çoktandır kasabaya göçeceğim demekteydi, yoksa hakikaten göçü götürmüş müydü, köyden göçen yoktu, nasıl geçineceklerdi,
-Nereye gitmişler oğlum
-Kasabaya göç etmişler, Zale kocana görmüş, kocanama söyledi kocanam ağlıyor.
Kimin nesi olduğunu büyüklerin bildiği çocukların bilmediği sevimli bu ihtiyara herkes Zale kocana demekteydi. Ayrıca bizde babanın annesine ve annenin annesine kocana denir.
-İyi etmiş, kocanana ne oluyorda ağlıyor..
-Bilmiyorum, dede ne yapacaklar onlar kasabada geri gelirler mi?
-Hadi bakalım hadi, kocanan çorbayı hazırlamıştır gidip karnımızı doyuralım.
Torununun elinden tuttu birlikte taş merdivenlerden eve çıktılar, hayatı (salon) geçip karşı kapıdan kışlık ev denilen küçük bir pencereyle aydınlanan ve yaz kış kocaman bir ocaklıkta ateş yanan odaya geçtiler. Karısı Fatma odanın ortasına yer sofrasını kurmuş, çorbayı tasa boşaltmış sessiz sessiz ağlıyor, ağladığını belli etmemeye çalışıyordu.
Kızının göç etmesi kocakarıyı çok üzmüş.. Her sıkıntısında kızı yetişiyordu, kızı hem yol arkadaşı hem de sırdaşıydı. Köyde tarlada tokatta çalışmayı sevmeyen damada kızdı,
Bildim bileli birbirlerine kocaadam ve kocakarı diye seslenirlerdi. Yaşlılıklarını anlatmak için değilde büyüklüklerini anlatmak içindi herhalde..
-Elinde marangozluk var ya kasabada çalışıp ailesine bakacak. Diye içinden geçirdi. Aslında iyi de etti, hiç değilse çocuklarını okutur, okumazlarsa bir meslek sahibi olurlar.. Karısını teselli etmek için:

-Kızın kasabaya göç etmiş öylemi.. sen üzülme orada geçinemeyip geri gelirler.
Dedi ve sofradaki çorbayı torunuyla beraber içmeye başladı.

Recep Uslu
Kayıt Tarihi : 14.3.2021 14:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Uslu