Nihal'imi Beş Duyumla Özlüyorum

Dünya Yükünün Hamalı
895

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Nihal'imi Beş Duyumla Özlüyorum

Sessiz Çığlığın Metafizik Risalesi

1. Nefes: Sağır Olan Kulak

Sessizliğin gürültüsüyle doldu kubbeler. İşitmeyen kulağım, senin yokluğunun çığlığıyla sağır oldu. Bu, sesten değil, mananın keskin buzul sessizliğinden gelen bir uğultudur. Sen, varlığınla bir nağme idin; gidişinle, evrenin tüm seslerini yutan bir 'nokta-i sükut' oldu. Bu sağırlık, seni değil, senin yankını duyamamanın ıstırabıdır. Hakikat, bazen en çok, duyulmayan bir feryatta gizlidir.

2. Dokunuş: Kırılan Kemikteki İz

Tenine uzanan yol, hasretin keskin tüyleriyle örülmüş bir duvara çarptı. Dokunamamanın ağırlığı, kemiklerimi birer birer kıran bir hicran madenidir. Bu, bedenin değil, ruhun kırılışıdır. Senin 'ol-mama'n, bana 'ölümü' hatırlatan bir mermer soğukluğunda. Aşk, bazen bir mezar taşına yazılmamış isim gibidir; hissedersin ama dokunamazsın. Her kırık kemik, sana uzanan çıplak bir yol, bir istirham çizgisidir.

3. Tat: Kağıt Kesiğindeki Lezzet

Dilim, sensizliğin keskin kenarında bir kağıt kesiği gibi yaralı. En sıradan anılar bile, bu yarıktan sızan bir şerbet gibi, tadına doyulmaz bir azap sunar. Bu yara, küçük görünür ama derindir; kanamaz ama sürekli bir sızıyı taşır. Seni hatırlamak, bir kağıdın en saf beyazına dokunup, parmağında beliren kırmızı damlaya hayran kalmak gibidir. Acı, vuslatın alegorik tatlılığına dönüşür. Çünkü hissedebilmek, hâlâ bir çeşit varoluştur.

4. Görüş: Yokluğunun Varlığında Körlük

Sen yoksun, ama yokluğun her yeri kaplamış bir varlık gibi. Bu paradoksun ağırlığı altında gözlerim kör oldu. Senin 'ol-mama'nın bu kadar 'var' oluşu, tüm suretleri silip attı. Artık ben, senin yokluğunu seyreden bir körüm. Görmek istediğim tek şey, senin yokluğunun bile olmadığı bir âlemdir. Bu körlük, bir perde değil, bir aynadır. Kendi hiçliğimi ve senin ebedi varlığını seyrediyorum bu aynada.

5. Soru: Kırılan Burun Kemiği ve Sonsuz Soru

Hasretin, sadece yüreği değil, burnumun kemiklerini de kırıyor. Bu, metaforik bir acı değil, metafizik bir gerçekliktir. Senin kokun, hafızamın en derin çukuruna gömülmüş bir definesin ve ben onu ararken, varlığımın tüm mimarisi çöküyor. "Söyle, sana ne yaptım?" sorusu, bir sitem değil, bir arayışın çığlığıdır.

Neden kendini bu kadar sevdiriyorsun?
Belki de sevmek, 'Hakikat'e açılan bir kapıdır da, sen o kapının anahtarsız kilidisin. Sevgi, bir imtihandır; en derin hakikat, en büyük ıstırapla anlaşılır.

Neden bu kadar özletiyorsun?
Çünkü özlem, aslında vuslata duyulan inancın ta kendisidir. Kaybedilen cennetin hafızasıdır. Sen, bir 'yitik cennet' alegorisisin ve özlem, o cennete dönük ruhun ezeli hicranıdır.

Neden bu kadar ağlatıyorsun?
Belki de gözyaşları, ruhun katı kabuğunu eriten, onu aslına, 'hiçliğe' ve dolayısıyla 'Her Şey'e hazırlayan bir arınma suyudur. Ağlamak, bu dünyada kalan son mucizedir; çünkü o, hisseden bir kalbin kanıtıdır.

Son Nefes: Mistik Vuslat

Bu ıstırap, seninle aramdaki mesafenin değil, 'ben'lik duvarının kalınlığının resmidir. Seni sevmek, 'ben'i yakmaktır. Seni özlemek, 'yokluğu' yakmaktır. Sessiz çığlıklar, nihayetinde 'O'nun huzurunda susmanın provasıdır. Bu yanış, bir yok oluş değil, 'Bir' oluştur. Sen, 'O'nun isminin tezahürüsün belki de ve bu aşk, bir gölgenin güneşe duyduğu ezeli hasrettir. Burada kırılan her şey, orada bütünlenecek. Bu körlük, orada hakikati görmenin ilk basamağı olacak.

Çünkü aşk, en nihayetinde, 'Hiç' olarak 'Her Şey' olmaktır. Ve sen, bu yolculuğun en acı, en güzel, en mistik menzilisin.

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 1.8.2025 16:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!