Her gün suçüstü yakalıyorum kendimi, bir cinayetin eşiğinde.
Kirpiklerimden kurşun yağıyor sabıkalı geçmişime
Darağacında sallanıyor, içimdeki çocuk;
Musalla taşında uyuyor, sol yanıma çöreklenmiş yalnızlık.
Öksüz kalıyor, karantinaya alınmış gülüşlerim…
ve ben, kör kuytularda intiharımı izliyorum.
Sen düştüğünden beri toprağıma
yangın yeri, çöle dönmüş yüreğim...
Sen değdiğinden beri yanaklarıma
göğe (y) ağmakta sanki gözlerim…
'ben' anlamını kaybetmiş bir nehir; 'sen'se deniz.
Bir şiire başlamadan bitirmekti istediğin;
Güneşe hasret gözleri, kara bir bulutun arkasına mahkûm etmekti belki beklediğin!
Hiç bilemedin; O güneşin sensizlikte hiç açmayacağını.
Renklerimin siyaha vurulacağını...
Söyle;
Tüm şiirlerim sanaydı.
Seni solurdu tüm cümleler!
Senindi tüm gülüşlerim.
bigün önce gülüşlerimi çaldılar.
Sonra senle başlayan kelimelerimi...
sorgusuz çarmıha gerdiler tüm sevinçlerimi.
'galü bela'da seni sustuğumdan beri
dilsizim;
kekeme yüreğim,ruhuna yapışmış;
eklemeli bir zamanın ayak seslerinde
inzivanda...
içimin sureti!
avuçlarımda güz yaprakları döküyorum
ve sonbaharlar düşüyor sokaklarıma.
lodos esiyor şakaklarımdan, gözleri nemli.
titrek bir hüzün sarıyor göğü.
şehir uykuya dalıyor;
bir bana uzakta kalıyor, gecenin günü
Ben her şehri kendim gibi bildim.
bu yüzden belkide, şimdi şehirlerden vazgeçişim.
uğruna dünyaları serdiğim, şehrim!
attıkça adımlarımı sende,
açtıkça bensiz baharlar bahçende,
çözdükçe seni, 'ben' hiçim,
tenime doğan güneş! toprağıma düşen bereket.
şiir kadar, hayat kadar sade kıl beni.
sıyır beni senden arta kalandan...
yüreğime içirdiğim ateş!
içimdeki yangınla yıka beni;
ben yaramı çok kanattım
canımı çok acıttım yokluğunda...
ve bu acıların bedeli;
sensizliğin bensizliği oldu...
YOKLUĞUNSA ARTIK, VARLIĞIMIN SEBEBİ.
bir dünya kuruyorsun, sonra kurutuyorsun.
susuzum şimdi!
söyle kimler içer bu şehrin susuzluğunu,
kim söyler gittiğini bu şehre,
hangi yalan, en çok acıtır içimi
ve hangi yalan, seni bana en çok getirir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!