Haritaların dışladığı kavmim avazıydı
Meskûnu huzura hasret bırakıldığında
Şehirde yılgın hisler isyana dönüşürdü zaman zaman
Müphem bir telaş birikirdi annelerin yüreğinde
Evlatların kursağında kalan ümitler
Kasvetin iklimini arttırırdı sadece.
Bir ses yankılandı vadide
Kabuk bağlamış yaralara deva bir çağrı…
Kentin “ayak takımında” bir kıpırdama
Mütekebbir eşhas tedirgin.
Elçiler gönüllere vahiy ekerken
Filizlendi tohum umulmadık hanelerde,
Habil’in hissesinden mirastı üzerimde hissettiğim
Karanlık yazgıya sebatı Nebilerden öğrendim
Tarihin fehmini önüme kandil diye aldım
Ruhuma ruh katacak kahramanları mezarlarda aradım.
Yorgundum sığınmak istedim bahşeden güç sahibine
Bir sonbahar günüydü
Turuncu yapraklı ağaçların altında tefekküre daldığım.
Hikâyesini kutsal kitaplarda gördüğüm o lanetli kavmin
Tarihte kalmış bir efsane olduğunu zannedecek kadar gafildim.
Ve yiğitlerin direnişiyle kalktı perde
Oldu vicdanlar için bir furkan.
Kuytu kalabalıklarda itham ettim hâlimi
Koyu gölgelerin zehrineydi ettiğim isyan.
Bir çocuğun saf kalbine yük edilen o ağır dava
Hicrete zorladı masum hayalleri bu diyardan.
Uçtu fikir, yankılandı süslü slogan
Ezberlere mahkûm edilen, artık hürriyeti an!
Efkardandır, yakınlara bakıp görememek,
Hayallerin refakatinde hüzne dalan yüreğim.
Solgun bakışlarla tebessümü sadaka vermişken,
Iraklarda yaşanana mahçup, kendini naçar hissedecek kadar firari…
Belki yıllar geçecek onarılmayacak hasarlara gebe kimliğim,
Kim bilir bir Yahya’nın müjdesiyle dirilecek.
Bu ilk nedametim değil, belli ki son yakarış da olmayacak.
Kelbe su veren zaniye rahmettendir bu şımarıklığım.
Bir zamanlar Zühre’ye aldanmış meleğin aczidir bana da bulaşan.
Ondandır geceleri mahzun olurum da yine kendime kaçarım.
Kendimi müflih görememeyi bir ben bilirim, bir de kendim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!