Yıllar önce, herkesin mutlu bir şekilde yaşadığı Hamelin’i fareler basmıştı.
Kemirgen olan bu hayvanlar, başta yiyecekler olmak üzere her şeyi yok ediyordu. Bu durum Hamelin halkı için dayanılmaz bir hal almıştı. Fakat Kraliçe sorunun önemini bir türlü anlamıyordu. Kraliçe cimri olduğundan gereksiz harcamalarda bulunmak istemiyor, basit tuzaklarla farelerden kurtulabileceklerine inanıyordu. Ama farelerin saraya kadar ulaşması Kraliçenin fikrini bir anda değiştirdi.
Kraliçe, kavalının yardımı ile fareleri yok etmesiyle ünlü olan genci derhal saraya çağırttı.
Kavalcı, şehri farelerden kurtarmasının karşılığı olarak Kraliçe’den bin altın istedi. Endişeye kapılmış olan Kraliçe:
“Eğer bunu başarırsan sana elli bin altın vereceğim.” diye sevinçle haykırdı.
Bunun üzerine kavalcı hemen işe koyuldu. Kavalını çalmaya başlar başlamaz fareler, büyüleyici melodiye kendilerini kaptırdılar.
Kavalcı, fareleri şehrin kenarındaki nehre doğru götürdü. Nehrin karşı kıyısına kadar yürüyen kavalcıyı fareler takip etmek istedilerse de bunu başaramadılar. Çünkü suya atlayan farelerin hepsi boğularak öldü.
Görevini bitiren kavalcı, ödülünü almak üzere saraya döndü. Ama Kraliçe ile konuştuğunda büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Çünkü Kraliçe ona söylemiş olduğu miktardan daha azını teklif etti. Genç kavalcı pazarlık etmeyi kabul etmeyip canı sıkılarak saraydan çıktı.
Kavalcı bir kez daha kavalını çalmaya başladı. Bu kez çağrısına şehrin çocukları kulak verdi. Kavalcı, onları birkaç gün boyunca şehrin dışında değişik yerlerde dolaştırdı. Kraliçe, durumu anlamazlığa vurdu, bedel ödemek istemiyordu. Kavalcı da çocukları aldı gitti.
Günler geçti. Hamelin, artık çocukların gülüşü ve neşesinden yoksun, hüzünlü bir şehre dönüşmüştü. Çocukları için günlerdir endişelenen aileler Kraliçe’den hesap sormak için saraya yürüdüler. Ailelerin baskısı Kraliçe’yi kavalcıya olan borcunu ödeme konusunda ikna etti. Çünkü yalnızca bu şekilde çocukları evlerine dönebilirdi.
Birkaç gün sonra, Kraliçe cimriliğin ve kurnazlığın kötü sonuçlar doğurduğunu anlayarak verdiği tüm sözleri tutmayı öğrendi.
Gökten üç elma düştü, biri sonsuz iyiliğe inananlara, biri dürüstlüğün önünde sonunda kazanacağını bilip sabırla çalışanlara, biri de bu masal üzerinde üç dakika düşünenlere.
****************
Masala ilişkin düşünce ve yorumlar;
Masalların çocuk işi olduğu kanaati yaygın olduğu için genellikle masal yorumları üzerinde de pek durmayız. Çocuk, dünyadaki en müthiş canlıdır ve masal da eskilerin öyle laf olsu diye uyduruverdikleri bir anlatı değildir.
Bu masaldan yola çıkarak:
• Yöneticilerin kendileri de rahatsız olana kadar toplumun sorunlarına kulak tıkadıkları,
• Sorunu kendileri çözmek yerine “birine” havale ettikleri,
• Çözmesi için birine havale ettikleri sorunun bile bedelini ödemeye yanaşmadıkları ve bu yüzden başka sorunlara yol açtıkları,
• Ancak çocuklarının derdine düşen halkın baskısının Kraliçe’yi bir şeyler yapmaya zorladığı,
• Farelerden şehri kurtaran “kurtarıcı”nın da aslında bir başka tehdit olabileceği, “düşmanımın düşmanı”nın her zaman bizim dostumuz olmayabileceği,
• Verilen sözün tutulması gerektiği,
• Zor durumda kalınca tutamayacağımız sözleri vermemek gerektiği,
• Olağanüstü güçleri olan veya kendisinde olağanüstü güçler bulunduğunu belirten insanların bu yeteneklerini önce kendileri için kullanacakları,
• Halkın ve çocukların hep masum olduğu… her ülkede, her ortamda 'en az bir kavalcı' olduğu söylenebilir.
Saygılarımla
***Bir filozof, “ Okumasını bilirsen her insanın bir roman olduğunu göreceksin.” der. Biz de yorumlamasını bilirsen her masalın müthiş bir gerçeği gizlediğini belirtelim yeter.
Sedat DemirkayaKayıt Tarihi : 18.7.2008 23:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!