FAKİR ÇOCUK ve PRENSES
Bir fakir çocuğunun geçmişidir yokluğu,
Hükümdar kızına gönül vermişti.
Her zaman sarayın etrafında olur yolluğu
Hükümdar kızıyla buluşur diye inanmıştı.
Hayalini onunla meşgul ederdi fakir,
Hedef taşı gibi meydanda döner durur zakir,
Fil gibi atının yanında ayrılmazdı haline şakir,
Prenses gelir onunla görüşür diye kanmıştı.
Fakir çocuğun yüreğine kan doldu,
Hayalindeki sırrı gönlünde serdar oldu
Kendisini çekemeyen rakipler engel buldu
Bir daha buradan geçme diye ezinmişti.
Padişah dalkavukuları, aşığı uyardılar,
Bu saraya gelen senmisin diye savurdular,
Fakir çocuğu tekme tokat ile kavurdular,
Çok aradan, beni unuttular diye gezinmişti.
Âşkın gözü kör, şekerden kovulan sinek misali,
Kovulur kovulur döner tekrar gelir yoktur emsali,
Biri; Amma da sopaya dayanıklısın eşek timsali,
Ama fakir çocuk âşkın yolu budur diye sezinmişti.
Oğlan şu cevabı verdi,âşk dan bihaber adama,
Bu cefa sevgilimden geliyor gitsem de idama,
Ben; dost elinden inlemem, kıyamam endama,
Âşk mahkümü fakir çocuk sevda diye bezenmişti.
Sabırsızım diye beni ayıplama. Aşık sabr edemez.
Aşkla sabır hiç mümkünmü bir araya gelemez.
Birisine tutulan, onun hiçbir cefasından incinemez.
Prenses sevdalısı fakir çocuk sevgi diye azınmıştı.
*** **** *** ***
Hazret-i Ya’kub gibi gözlerime kara su inse,
Yüsuf’u görmek ten ümidimi kesmem
Ümidini yitirmedi Hazreti Ya’kub her ne hikmetse.
Bir gün bu delikanlı prensesin üzengisini öptü.
Prenses kızdı ve dizginini onun tarafından başka yana çevirdi,
Oğlan güldü ve dedi ki: Sultanım! Dizginini çevirme.
Sultan olan kimse bir 'hiç' ten dizgin çevirmez.
Sen varken ben yokum.
Ben bir kusur ettimse kabahat benim değil senindir.
Benliğim den eser kalmadığı için üzengine el attım.
Ben adımın da muradımın da üzerine bir kalem çekmişim.
Bu bakımdan beni öldürmek için kılıç çekmeye ne hacet?
Sen kamışlığı ateşe ver, git. Ne kuru kalır, ne de yaş…
16 / 02 / 2013
Zeynel Açıkgöz
Hikaye’yi Şiire dönüştüren, Zeynel Açıkgöz
Zeynel AçıkgözKayıt Tarihi : 16.2.2013 10:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
HİKAYE FAKİR ÇOCUK ve PRENSES Bir fakir çocuğu bir hükümdar kızına gönül vermişti. Her zaman o prensesin sarayı etrafına ve bulunduğu yerlere gider, onunla görüşeceğini umar ve onun hayâli ile meşgul olurdu. Hedef taşı gibi prensesin geçeceği meydanda dikilir. Fil gibi atının yanında ayrılmazdı(*) Fakir çocuğunun yüreğine kan doldu. Sırrı gönlünde kaldı. Kendisini çekemeyen rakipleri onun padişahın kızına tutulduğunu haber alarak bir daha prensesin etrafında dolaşmamasını tembih ettiler. Çocuk bir müddet oralardan ayrıldı. Sonra sevgilisini hatırlayarak tekrar geldi. Padişah kızının bulunduğu mahallenin başında dikilip durdu. Prensesin kölesi: Bir daha bu taraflara gelme diye tembih etmedikmi, diyerek onu adam akıllı dövdü. Çocuk oradan ayrıldı ama sabr edemedi. Şekerden kovulan sinekgibi kovuluyor tekrar geliyordu. Biri dedi ki: Ey divane kılıklı, arsız! Taşa, sopaya amma da dayanıklı imişsin ha! . Oğlan şu cevabı verdi: Bu cefa bana sevgilimden geliyor. Bir insanın dostu elinden inlemesi ise yakışık almaz. O beni ister sevsin ister sevmesin, dost veya düşman olsun. Ben onu seviyorum ya. Onsuz ben sabr edemem. Esasen onunla da rahat edemem. Ne sabr etmeye takatım var ne de mücadeleye, Ne kalabiliyor, beraber bulunabiliyorum; ne de bırakıp gidebiliyorum… Bana deseler ki: Senin başını kesip çadır ipine bağlamak için kazık yapacağız; ben yine de ondan ve onun bulunduğu yerden dönüp gidemem. Pervane kendisini muma vurup yanar, dostunun ayağında can verir. Böyle bir ölüm diri olarak mumun gölgesinde yatmaktan daha iyidir. Adamla o genç arasında konuşma şöyle devam etti: -Peki prenses eline çevgan(**) alıp başına vursa veya vurmak isterse ne yaparsın? -Top gibi onun ayağına düşerim. -Ya eline bir kılıç alıp başını kesmek isterse? -Bu, esirgenecek bir şeymi? Başımın ne değeri var? Zaten benim başımdan haberim bile yok. Başımın üzerinde taç mı var yoksa baltamı? Bilmiyorum ki… Sabırsızım diye beni ayıplama. Aşık sabr edemez. Aşkla sabır bir araya gelemez. Hazret-i Ya’kub gibi gözlerime kara su inse, Yüsuf’u görmek ten ümidimi kesmem. Birisine tutulan kimse, onun hiçbir cefasından incinmez. Bir gün bu delikanlı prensesin üzengisini öptü. Prenseskızdı ve dizginini onun tarafından başka yana çevirdi. Oğlan güldü ve dedi ki: Sultanım! Dizginini çevirme. Sultan olan kimse bir tendizgin çevirmez. Sen varken ben yokum. Ben bir kusur ettimse kabahat benim değil senindir. Benliğim den eser kalmadığı için üzengine el attım. Ben adımın da muradımın da üzerine bir kalem çekmişim. Bu bakımdan beni öldürmek için kılıç çekmeye ne hacet? Sen kamışlığı ateşe ver, git. Ne kuru kalır, ne de yaş… 13/06/2010- Saat 06_30 (*) Satrançta taşlar dizilirken fil daima atın yanına konur. (**) Çevgan oyununda topa vurulan sopaya verilen isim. BOSTAN VE GÜLİSTN Saygı ve Selamlarımla. Zeynel Açıkgöz
Üstadı tebrik ediyorum. tam puanımla+ant.
Mustafa EROL
TÜM YORUMLAR (6)