Aylar geçti geçiyor art arda
işte geliverdik Marda.
Havasına güvenilmez
durmaz bir kararda
bir güneşli bir yağmurlu
bir de bakarsın karda.
Salkım salkım bereketi
doğurgan Kibele’den gelir.
Sevgilinin dolgun, parlak saçları
taranacağı için yeniden
hoyratça tarumar edilir.
Hitit bilgeliği süzülür
bir dere akar,
ben bakardım.
kuru dere akar olsa,
ben de bön olsaydım!
Emek,
evden işe, işten eve devinen
Newton beşiğindeki sarkaç topu.
Yol,
çokça durgun akan akarsu yatağı.
Ey yok oluşun toprak rengi, dokunma bize!
Ey yer kabuğunun tozu, çürümüş gevşek toprak; çağırma bizi!
Ey yasların alımlı yüzü, önemseme bizi!
koyuver gidelim, bırak yakamızı!
Bırak bizi çocukluğumuza, gençliğimize dönelim
yaylalarımıza, deniz kıyılarımıza
seziyordu her şeyi, her sesi duyuyordu
görmezler gibi, olağandan açıktı hisleri…
biliyordu sevildiğini, ama fazlasını istiyordu.
uyur numarası yapan afacan bir çocuk gibiydi,
yüzüne konmuş durulca bir gülümsemeyle
sanki ‘beni kucağında yatağıma taşı’ diyordu.
can suyum eksik
gözelerim kapalı
halsizim
çekildi kanım
tadı yok ağzımın
algılarım zayıfladı
Kadın:
söz yoğunlaşınca
camdan hızlı, ışığa eş kırılır;
ısınmaya buz mavisine sarılır;
-renk- algıları değişir.
istiyorum ki gel,
gelgelelim gelmiyorsun
gel, gına gelmeden gel
gel gelişeyim
gel iştaha geleyim
Ne tüfek, ne tabanca, ne kasatura
ne de kılıç değildi sorumlu
gözlerindeydi namlu
tam da kalbime uyumlu.
Tek bakışla gözlerime almıştı nişan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!