Fahişe ruhun hayatının her sonbaharında hatırladığı gerçekleri gizleyemedi sonunda.
Gençliğini ifade eden şeyler; kavgalarını, aşklarını, unuttuklarını anımsattı. Aslında içtiği biranın kokusunda çılgınlığı hissettiğini ve hüznün coşkusunu yaşadığını anladı. Bazen insanların gözlerine bakamadı. Utanmak değildi bu, yalnızlığın bir başka rengi.
Çatık kaşlar ona hep babasını hatırlatıyordu.Yaklaşık bir aydır konuşmadığı babasını. Acı çekiyor ama kabullenemiyordu onun gerçeğini.Tek bir gerçek vardı, senin fahişe ruhun.
Küçük kavanoz kutusuna sığdırılamayacak gerçeklerin vardı senin. Bunlar o kadar büyük okadar büyüktü ki tek başına ağlayıp güldüğün zamanlarda bile
yıldızlar dökülürdü gecelerinden pul pul. Ama yetmiyordu, bağırmak istiyordun avazın çıkana kadar.
Aşık olmayı bile sigara içmek kadar kolay görüyordun. Farkında olmadan bir gün, Arka arkaya yaktığın sigaranla ve hatta bulunduğun şehri bile terk etmek istedin.Kaçışı yoktu bu hikayenin, her taraf aşk kokuyordu.Gözyaşlarındaki tuz gibi acılarında tazeydi.Geceleri seni bir köpek gibi inletiyordu bu aşk.Ve önceleri kendini bile şaşırtan maceraların vardı. O kadar çok şey almıştı ki senden her nefesinde eksikliğini hissettirecek kadar.Hiç bir şeyin kalmamıştı gecelerinden ve gözyaşlarından başka.
Ankara gecelerinden çaldığın bu öykü senin gençliğin değildi minik kız.Bu benden çaldığın bir geceydi.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman