İlhamını sessizlikten alan bir şiirin çığlığı.
Neşesi, canının acısından gelen bir kadın.
Huzuru, hayal kırıklığına bağlı bir edayla,
Geceye rengini veren karamsar bir ruh hali.
Gündüz ölmesini istediği güneşin akşamüstü batışına aşık.
Yağmurlar kuşanır her seferinde,dökülen saçlarını toplarken dalından.
Doğuştan rimelli kirpikleri,
gözkapaklarını boyar en sevdiği renge.
Altları var ki yıllar yılı mürekkep lekesi.
Çatlamış dudaklarında tütün, poz vermiş avluda,şuan tam durduğum yerde.
En güzel yerine asmışlar salonun.
Torunu daha kucaktaymış sonsuzluğa kırdığında uykuyu.
Çok yaşamış, çok yaşamamış.
Sonsuzluğa kurduğunda saatini,
Çok uyumuş, uyanamamış.
Kimse bir şey söylemiyor hakkında.
Yazdıklarından okuyorum onu,
Sustuklarına yazıyorum güneş sönünce.
Ona benziyorum kalınca uykusuz.
Çatlamadı henüz dudaklarım, beceremiyorum tütün yakmayı onun gibi.
Avluda, şuan tam durduğum yerde asmış kendini.
Daha kucaktaymışım sonsuzluğa kırdığında uykuyu.
Çok yaşamış, çok yaşamamış.
Sonsuzluğa kurduğunda saatini,
Çok uyumuş, uyanamamış.
Kayıt Tarihi : 9.9.2017 00:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Merhaba arkadaşlar Fahire isimli bir şiir yayınladım. Bu şiirin analizini birazdan yapacağım. Ama daha iyi anlaşılmak adına öncelikle şiiri okumanızı istiyorum.. Hemen her sanat dalında sanatçının anlattığı veya en azından anlatmaya çalıştığı düşünceyi,vermek istediği duyguyu her zaman aynı ölçüde kavramak mümkün değildir. Bu sebepten şiirin daha doğru anlaşılması tezi yanlış bir tabir olacaktır. Sanatta doğru kavramı yersizdir,sanata doğru olduğu için değil bize haz verdiği için değer veririz. Bir sanat eseri bize haz veriyorsa,iyidir.Bize ne kadar haz veriyorsa o kadar iyidir. Hangi duygu olursa olsun,bu duyguyu uyandıran şeyin özel ve anlamlı bir biçim olduğunu söylemek hiçbir şey açıklamaz. Biz ancak uyandırdığı tepkiyle biçimin anlamlı olduğunu,biçimle ilgili bir şeyden ötürü de tepkinin özel olduğunu anlayabiliriz. Doğruluğu ne olursa olsun,gerçek şeyleri yansıtan kurgular birçok sanat eseri için büyük önem taşır.Ancak edebiyatta doğruyu aramak yararsızdır.Söz gelimi bir şiirde anlatılan hikaye hakkında soracağımız son soru şudur: ''Bu,doğru mudur?'' Aynı şekilde anlatılan şeyin doğru anlaşılıp anlaşılmamasını eleştirmek de yanlıştır. Daha açık ifade etmek gerekirse,bahsi geçen Fahire isimli şiirim gerçeğe yakın bir kurgudan ibarettir. Doğru anlaşılıp anlaşılmamasını eleştirmenin aksine doğrusunu anlamak veya anladığını teyit etmek isteyenler için analiz yapma gereği duydum. Edgar Allan Poe'nun da dediği gibi, ''En yerinde şiirsel atmosfer,melankolidir.'' Bu şiire tam da bu yüzden melankoli hakimdir. Peki,tüm melankolik temalarda ademoğlunun evrensel anlayışına göre en melankolik olan nedir? Açık cevap 'ölüm'dür. Şiirin henüz başında yer alan ''dökülen saçlarını toplarken'' ifadesi bir ölüm teması varsa onun kanserle gelecek bir ölüm olduğunu düşündürür ancak durum hiç de böyle gelişmez ya da gelişir de şair bunu bize açıkça belirtmez mi dersiniz? İlhamını sessizlikten alan bir şiirin çığlığı. Neşesi, canının acısından gelen bir kadın. Huzuru, hayal kırıklığına bağlı bir edayla, Geceye rengini veren karamsar bir ruh hali. Gündüz ölmesini istediği güneşin akşamüstü batışına aşık. Yağmurlar kuşanır her seferinde,dökülen saçlarını toplarken dalından. Başlangıçta baş karaktermiş gibi gösterilen ikinci karakter,şiir yazmayı seviyor ve şiirlerinde genelde melankoli bir havayı tercih ediyor. Çığlıklarını şiire harmanlamak için sessiz bir ortama ihtiyaç duyan kadın karakter canının acımasına alışmış hatta bundan mutluluk duyuyor. Aynı şekilde huzurlu olmasını hayal kırıklığı yaşamasına bağlıyor. Anlaşılan o ki geceye renk verecek düzeyde karamsar bir ruh haline sahip. Geceyi gün ışığından daha çok sevdiği için sabah olmasını hiç ama hiç istemiyor hem bu yüzden,hem de güzelliğinden ötürü aynı zamanda güneşin batışına aşık. Bir sonbahar metaforu ışığında (bknz. dalından dökülen) dökülen saçlarını toplarken gözyaşlarına hakim olamıyor,bir yağmur tasviriyle gözyaşlarının çokluğunu daha da vurgulayan şair yağmurları kuşanır diyerek edebi havayı bozmamayı başarıyor. Buraya kadar saç rengi de dahil belirtilmeyen kadın karakterin,dış görünüşüne geçiliyor. Doğuştan rimelli kirpikleri, gözkapaklarını boyar en sevdiği renge. Altları var ki yıllar yılı mürekkep lekesi. Rimele gerek duymaksızın güzel olan kirpiklerine övgü yapılırken aynı zamanda göz kapaklarına yaptığı makyajın rengine yer verilmese de karakterin en sevdiği renk olduğu söyleniyor. Göz altlarında oluşan morlukların yıllardır var olduğu belirtilirken mürekkep lekesi benzetmesi de yerinde olmuş oluyor. Çatlamış dudaklarında tütün, poz vermiş avluda,şuan tam durduğum yerde. En güzel yerine asmışlar salonun. Şiirin devamında karakterin dudaklarının çatlak olduğuna da değinen şair anlattığı şeyin aslında salonda asılı olan bir tablodan ibaret olduğuna açıklık getiriyor ve ''şuan tam durduğum yerde'' ifadesi asıl karakterimizin baştaki kadın karakter olmadığını da ilk kez belli ediyor. Buradan itibaren asıl karakterden dinlemeye daha doğrusu dinlediğimizi anlamaya başlıyoruz hikayeyi. Torunu daha kucaktaymış sonsuzluğa kırdığında uykuyu. Çok yaşamış, çok yaşamamış. Sonsuzluğa kurduğunda saatini, Çok uyumuş, uyanamamış. Bir torunu olduğunu ve torunu daha kucaktayken hayata veda ettiğini anlıyoruz. Çok şey yaşadığına ve belki de bunun etkisiyle genç öldüğüne tanıklık ediyoruz. Kimse bir şey söylemiyor hakkında. Yazdıklarından okuyorum onu, Sustuklarına yazıyorum güneş sönünce. Kimsenin onun hakkında konuşmadığını, nasıl yaşadığını ve belki de nasıl öldüğünü yazdığı şiirler (belki günlükler) aracılığıyla öğrenen asıl karakterimizin onun hakkında şeyler yazdığını da öğrenmiş oluyoruz. Ona benziyorum kalınca uykusuz. Çatlamadı henüz dudaklarım, beceremiyorum tütün yakmayı onun gibi. Avluda, şuan tam durduğum yerde asmış kendini. Daha kucaktaymışım sonsuzluğa kırdığında uykuyu. Çok yaşamış, çok yaşamamış. Sonsuzluğa kurduğunda saatini, Çok uyumuş, uyanamamış. İlk cümleden de anlaşıldığı üzere asıl karakter uykusuz kaldığı gecelerde kendini ona benzetiyor. Ancak dudaklarının henüz çatlamadığını ve hala onun gibi tütün yakamadığını da söylüyor. Avluda,o an anlatıcının durduğu yerde (daha önce de poz verdiği yerle aynı) başlangıçtaki karakterin kendini asarak intihar ettiğini ve dolayısıyla ölümünün eceliyle olmadığını anlamış oluyoruz. Bir sonraki dizeye gözümüz kaymaya dursun o zamanlar kucakta olan torunununsa şuan anlatıcı konumunda olduğunu görmüş bulunuyoruz. Ufak tefek ikilemlere gelelim, başta kanser gibi anlaşılan ancak daha sonra ölümünün intiharla geldiğini anladığımız bir kadın karakter var. Kanser olması ihtimali muhtemel,ancak kanserden ölmüyor. Belki kanseri kendini öldürerek yeniyordur kim bilir.. Kimsenin onun hakkında konuşmaması intihar etmiş olması nedenine bağlanıyor düşününce. Asıl karakterimiz onu yazdıklarından okuyor,başlangıçta da belirtildiği gibi kadın karakter şiir yazmayı seviyordu. Ve böyle bir şiirde anlatıcı koltuğuna oturunca sustuklarına yazdığını da kanıtlamış oluyor. Kadının sustuğu şeylere mi? Hayır. Kimse bir şey söylemiyordu ya hakkında , onları açığa vuruyor işte. Asıl karakterin cinsiyeti ve her iki karakterin de adı belirtilmemiş. Şiire adını veren Fahire'nin sözlük anlamı ise Onurlu, şanlı, şerefli, kusursuz, kıymetli olarak biliniyor. Bağdaştırması size kalmış elbette. Teşekkürler değerli vaktiniz için.. BERSU ÖZER
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!