Bir günde doksan santimetre uzayabilen bambu, dünyanın en enteresan bitkisi kabul edilir. Esasen, enteresan olmanın ölçütü bir günde bilmem kaç santim uzadığın olmasa gerek. Ama bilim işte, literatüre girmek için herkesçe kabul görmüş bir maharetin olması gerekiyor. Karıncalar mesela… Karıncaların hayatları boyunca hiç uyumadıkları hiçbir hikâyede geçmez. Varsa yoksa ağustos böceğine anlattığı, “çalışkan olmanın faziletleri.” Toprağın altından toprağın üstüne çıkmak için 17 yıl boyunca çalışıp çabalayan ve nihayetinde yalnızca 1 buçuk ay yaşayacağı dünyada da keyfine bakan ağustos böceği biraz tembellik etti diye… Enteresan yer altı hikayesini kimseye anlatamadan ölüp gidiyor.
Ölmek de garip mesele; ölüyorsun ve kimine göre her şey biterken kimine göre her şey daha yeni başlıyor. “Doğmak eyleminin zıddı ölüm, peki ya doğum da bir sonsa?” türünden itfaiyelik bir konuya hiç girmek istemem ama beynim bu konuda yanmaya çok elverişli. Epeydir hâkim olan kuraklık, kafamın içindeki tüm bitkileri kurutmuş vaziyette. Yanmaya hazır çıra halinde bekleyen bambu ağaçlarıyla dolu kafamın içi.
Çam ağaçları, uzun uzun kavaklar, kestane, gürgen, palamut… Yanmaya meyilli bir kafatasının içinde tatbikat yapıyorlar. Sazlıklardan havalanan bir ördeğe su taşıma görevi vermişler ama su yok. Ağustos böcekleri henüz çıkmamışlar toprağın üstüne, belirli bir görevleri yok olası bir felaket halinde. Karıncalar işkillenmişler bu duruma, her an isyan edebilirler. Yeni bir Fransız İhtilali çıkarma ihtimalleri hayli yüksek. Üstelik uyumuyorlar. İşte böylesi bir kaotik ortamda yangında ilk kurtarılacaklar listesinin başında papatyaların adı yazıyor. Ağustos böceklerine ayar olan karıncalarla, papatyalara tutulan bambu ağaçları arkadan arkaya iş tutuyorlar. Aslan miyavlamıyor… Ki neden miyavlasın. Minik fareler kükreseler de kimse onları ciddiye almıyor.
Papatyalar…
Annette Wynne’ın “Papatyalar yağmura karşı başlarını hep dik tutar, asla şikayet etmezler kötü havalardan.” Sözünü doğrularcasına hiç başlarını eğmiyorlar, hep dik tutuyorlar. Neden ilk kurtarılacaklarını bilmeseler de ilk kurtarılacaklarını biliyorlar netice de. Tehlike anında kırılacak camın ardında öyle yazıyor çünkü. Ne kuraklık onların meselesi ne semt pazarını andıran kalabalık ne de bambuların boyunun uzunluğu. Karıncalar, ağustos böceklerine “çalışkan olmak” ana fikirli hikayeler anlatmaktan sıkılmış olmalılar ki Cemal Süreya’nın "Bak! papatya mevsimi geldi. Mevsimlerden papatyayı severim. Sonra seni. Sonra yine seni. Ve hep seni..." şiirini okuyorlar. Bu duruma bozuluyor bambular, sonuçta düşmanın dostu da düşman.
Papatyalar…
“Seviyor sevmiyor” döngüsünden çıkabilseler aslında bambuların tahtını da ele geçirebilirler. Ama bilmiyorlar, kendilerine atfedilen anlamları bile anlamıyorlar. Kimi seviyor çıktı diye sevildiğini sanacak kadar ahmaklaşıyor, kimi sevmiyor diye yangınlara düşüyor. Can Yücel, “Sana da kırgınım papatya, bir seviyorumu sığdıramadın onca yaprağına.” diye tüketirken kelimelerini… Umudun resmini kelimelerle çiziyor Edip Cansever… “Tek ihtiyacım neydi biliyor musun? Bir papatya yaprağı daha!” Diego Espinoza’ya “An gelir, bir papatyanın son yaprağında kopar kıyamet: Sevmiyor!” diye kendi kıyametini yaşatan neydi acaba? Falında sevmiyor mu çıkmıştı yoksa sevildiğini mi anlamamıştı? Karıncalar hiç uyumaz, aslan miyavlamaz, minik fareler kükrese de kimse onları ciddiye almaz. Doğmak eyleminin zıddı da ölmek değildir zaten. Sevilmemektir! Kafamın içinde doğan her ağustos böceğinin kulağına okunan ezan gibi bir nara atıyor karıncalar… Kıyamet sevilmemektir… Kıyamet sevilmemektir… Kıyamet sevilmemektir…
Üstelik hiç uyumuyorlar!
Kayıt Tarihi : 26.1.2023 09:12:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Çizgili Mavi](https://www.antoloji.com/i/siir/2023/01/26/fabl-9.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!