Ayakkabılarımı en son ne zaman boyadım, hatırlamıyorum bile. O minik fırçanın dokunduğu deri üzerindeki renklerin dansı, şimdi zihnimde sadece solgun bir anı. Bu basit şeyler bile anlamını yitirdiğinde, insanın içinde büyüyen boşluk daha da derinleşiyor. Yorgunluğum, bedenimden öte ruhuma işlemiş, ağır bir yük gibi omuzlarımı çökertiyor. Sanki tüm dünya bir komplo içinde ve ben bu oyunun kurbanıyım. Laneti bulaşmış ahlarında boğulsun tüm bu kötülükler, tüm yalanlar, tüm umutsuzluklar…
Bu dünyanın çarkları altında ezilenlerin feryadı göklere yükseliyor. Kimse duymuyor mu bu çığlıkları? Laneti bulaşmış ahlarında boğulsun tüm haksızlıklar, tüm adaletsizlikler, tüm vefasızlıklar…
Bu dünyanın ağırlığını taşımak zorunda kalan her bir kalp, sonunda kendi sessiz isyanını bulur belki. Tıpkı benim gibi. Gözlerimizin önünde olup biten her yanlış, her kırık umut, içimizde derin yaralar açıyor. Oysa çocukluğumuzda hayallerimiz gökyüzü kadar masmaviydi. Gülümsemelerimiz azaldıkça, içimizdeki ışık da sönüyor. Her sabah uyanmak zorunda olduğumuz bu dünya, günden güne renklerini kaybediyor. Sanki hayat, elimizden kayıp giden bir kum saati gibi. Laneti bulaşmış ahlarında boğulsun yaşam sevincimizi sömüren tüm ikiyüzlüler, tüm yalancılar, tüm kalpsizler…
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta