Artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek isteyen bir grubun seslendirdiği sabah türküsü, gözlerimize dolmuştu bir gün, güneşten önce. Sonra o ılık senfoni, gençliğimizin gölgesi gibi izledi başka başka ezgilerle günlerimizi. İsmini taşıdı, “Ezginin Günlüğü” oldu hep gönül günlüklerimizde sesi. İçindeki hüzün, esir aldı duyargalarımızı. Bir Azeri türkünün nağmelerinde döküldü duygular bir gün, başka bir gün bulutların asfaltında uçan martı olduk onlarla.
Ağzımıza yaklaştırdığımız kadehten seslendi bir ses; “içme sakın o şaraptan.” Yağmur böyle başladı, ince bir sızıya kavuştu yüreğimiz. Zeytinlikler içinde uzattık ellerimizi. Döndü dünya.
Biraz düşlerimize eğilince, o gün çiçeğe su vermeyi unutunca, kalbimizdeki rengi büyütünce; içimizde bulduğumuz “sen”deki sevecenliğe bayıldık. Bir kuş kondu badi parmağımıza, bir gece vakti. Ceplerimizden hacıyatmazları boşaltıp, elimizi aşka uzattık ritmlerinde şarkılarının. Mor mor mor leylaklar doldu parmaklarımıza. Aldırmadık, “sevdadandır” dedik.
Elimizdeki anahtar boşunaydı çünkü, ışığımız kitlenmezdi ki bizim.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
martı da var şiirde , güneşte ... sahi gece olunca nasıl oluyor bu süreklilik diye düşündüm ki .. bir kuş kondu badi parmağıma ...
kalem bir vites daha yükseltti hedefe !
herkes, her şeyi söyleyebilir ilk kural budur müziğin yolculuğunda
sonra gümüş rengi akar deniz yakamoz ışıltılarında ikinci kuralı öğrenir ses merakla...
beş taş oynar çocuklar zaman geçer üçüncü kural kuralsız heceler...
kirli bir beyaza dönmüş bu yüzünde dünyanın soluk alıp verir düş, iki hece arasında
şarkı söylemek ister kuralsız hecelerle çocuklar yukarda olduğu gibi...
Hep Küçük Şeyler Bizi Savaştıran
Küçük Şeyler Bizi Barıştıran
Hep Küçük Şeyler Seni Sevdiğim
Küçük Şeyler Seni Üzdüğüm
Küçük Şeyler Hepsi Minicik Şeyler
Bizi Yönlendiren, Sevindiren, Düşündüren
Ortaçgil...
Haa unuttum.
Badi parmağa konan geceleri öten baykuşlar değildi.
Bahar mevsiminde 'gümrah yeşillik' olarak adlandırılan, topraktan fırlayan her şeyin çıldırdığı en coşkulu bir zaman vardır.
Bu paylaşımda da yoğunluk kazanan duygular dizeler yerine, yapay pozörlükten uzak, birer candan ihtişamla manşete çıkıyorlar. Operada hep bir ağızdan söylenen dokunakllılıkla ışıklı bir çerçevenin içinde parlayan gözler önüne asılıyorlar.
O ılık senfoni...
Gençliğimizin gölgesi gibi..
İzledi başka başka ezgilerle
Günlerimizi...
....
İçindeki hüzün
Esir aldı duygularımızı....
diye kendiliğinden şiir akıntısı şeklinde sıralanıp gidiyor... Sonrasını Siz getirin.. Çok kolay.
Sahiden öyle yapıyoruz değil mi? Düşlerimize dalınca çiçekler susuz kalıyor.
Badi Parmak? :)))
Baksanıza kuş konduruluyor. Üstelik yolunu şaşırmış gece kuşu olmalı. Gece öten şaşkın kuşlar gördünüz mü? Ben gördüm. Güldürmüştü.
Ne arıyorsun bu vakitte demiştim pencereyi açıp.
Ezginin Günlüğü işe yaradığı için mutlu olmalı.
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta