Ve artık bütün günebakanları boynunu bükmüş
Ankara’ya bakıyor bu kentin
(Nisan’95, Ankara)
…………………..
Ankara zafer anıtının önünde
“Neyin zaferi” diye soruyor bir çocuk.
Düşman Sakarya’da dökülmüş,
İtalyan lastikleri yakılmış,
Ve kurt ulumaları katılmış
Sivasta’ki yangınlara...
Eve geliyorum
Ve oturuyorum bir başıma
Saat kaç
Önemi yok!
Bir dost arıyor
Önemi var!
İnce bir sızıdır,
Buralarda alınteri,
Derin bir hüzünle anımsatır kendisini,
Yorgun zamanlar Bursa'da
Kahrın ve bilcümle sabrın
Derviş misali yalnızlığımla
Mavzerin ucunda türkü mü olsam
Bağrı yanık ozanı mı olsam Anadolu’nun
Sen toplayıp gülüşlerini Düzgün Baba’ya git
Ben toplayıp aşklarımı
Ağır zincirlerin arasında çırpınırcasına,
Ilık ılık yalayıp yaprakları,
Uzayıp gidiyordu rüzgar.
Ay dede düşmüş
Öksüz kalmıştı çocuklar.
Bir vardı, bir yoktu güneş
Güneşini yitirmiş yaşamların kırıntısını toplarken zaman
Nerede kaldı o denizaşırı coşkumuz.
Uçsuz bucaksız denizlere
Yelkensiz açıldığımız günlerimiz vardı bir zamanlar
Şimdi ise zamana ağıt yakan günlüklerimiz”
HÜZÜNLÜ SONE
Senin koynuna dolayıp, okul yollarına düştüğün
Benimse diyar diyar gezdirdiğim gurbetimdir.
Senin fakülteye düşen ayaklarının sabahı
Benim sonbahara vuran akşamüstü sızılarımdır.
HAYAT, DÜŞ VE AŞK ÜZERİNE;
“Bende olmayan bir şeyi nasıl verebilirim sana”
- I -
HAYAT
Yerin yedi kat altındaki
hoyrat ölümlere bakma;
Yer üstünde yaşayan yaşamdan habersizlere bak
Kalanların gidenlerden devraldığı
hüzünlere bakma
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!