Eyşan Şiiri - Esra Nizam

Esra Nizam
52

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Eyşan

Eyşan…
Adı geçince,gölgeler uzanır masanın üzerine.
Öyle bir yürür ki;
adımları yere değdiğinde
zarif bir kadın kokusu bırakmaz arkasında.
İhtişamlı bir tehlike kokar Eyşan.
Geceyi andıran teninde,
yaklaşanı sınayan bir cazibenin,
kurtuluşu olmayan bir yakınlığın ruhunu taşır.
Eyşan’ın eşsiz büyüsü ;
tam da bu eşikte başlar.

Tatlı dilinin kıvrımında ince bir zehir saklar.
Gülüşünde,
insanın aklını çelen ihtiraslı bir kavis.
Bir kere göz göze gelirsen dünyan değişir.
Saniyelik bir bakışıyla tutsak eder seni.
Bir daha gözlerini alamazsın ondan.
Tüm bildiklerini unutursun.
Bütün duygularının adı Eyşan olur.
Sana baktığında seni okumaz;
en derine sızmıştır çoktan.
Kanına süzülür önce.
İçindeki en eski kapıları açar,
en sağlam yerinin kilitlerini çözer.
Ruhunu nereden tutacağını da
neresinden kıracağını da,aynı anda seçer.
Adını bile hatırlayamayacağın
bir sarhoşluğun içine bırakır seni.
Artık felaketinin anahtarı Eyşan’ın elindedir.

Güzelliği…
öyle sıradan bir güzellik değildir.
Akışına kapılanın geri dönüşü olmaz.
Bir kere zehrini tattıysan kaçamazsın.
Derler ki,
Şahmaran’ın bile kıskandığı
bir çekiciliği vardır Eyşan’ın.
Belki haklıydılar.
Tek rakibi, yılanların annesiydi.
Zira,ayrılmak istesen;
Eyşan’ın yokluğu bile dolanır boynuna.
Saçları,
masal perilerinin elinden çıkmış tül gibi
ayaklarına bağlanır.
Hem zincirdir hem davet.
Endamına işlenen ipekten bir doku değil,
iradedir saçları.
O siyah atlasın her telinde,
yaklaşanı anında hükmüne alan bir büyü uyur.

Eyşan’ın duruşu bütün bu ateşin ortasında,
buzdan bir heykel kadar soğuktur.
Yaklaşamayanlar öyle tanımlar onu.
Ama kimse o buzun altındaki alevi görmez.
Görse de dayanamaz zaten.
Çünkü Eyşan’ın soğukluğu ateşten gelir.
Elini uzatanın parmak uçları yanar.
Yanmayı göze alamayanlar,onu buz sanırlar.
Göze alanlar ise ateşinde kıskıvrak can verirler.
Onu tanıdığını sandığın anda
zaten çok geç kalmışsındır.
Bir an kıyar,
ardından affeder,
sonra yok eder.
Kimse bu hamlelerin sırasını çözemez.
Zira Eyşan,
aynı anda hem zehrin zarafeti,
hem şifanın ihtimalidir.
Onu anlamak cesaret ister;
ona yaklaşmak ise akıldan vazgeçmeyi.

Onu tarif etmeye kalkan dillerin yıllarca söylediği:
Acımasız,ruhsuz,kalpsiz,buzlar kraliçesi.
Yılan, şeytanın sureti.
O ise tüm bu adların kendi gerçeğinden
uzak olduğunu bilir.
Sadece kahkahasıyla karşılık verirdi.
“Acımasız” gördüler onu;
ama vicdanını nerede çöpe attı,
sormadılar.
“Ruhsuz” sandılar;
tenine değen bir yalanın içini nasıl kışa çevirdiğini
göremediler.
“Kalpsiz” dediler;
bir zamanlar tek inandığı adamın ihanetine
kalbini bağışladığını bilemediler.

Böyleydi işte Eyşan.
İnsanların onun için anlattığı o uğursuz hikâyeler,
ruhuna işlenen gölgenin yalnızca kabuğuydu.
Bir tek kendisi bilirdi gerçek Eyşan’ı.
Çünkü onun asaleti,
kimselere göstermediği o yaranın
saklı özünden süzülürdü.
Yüzünde,
en güzel kadın masallarını kıskandıran
esrarlı bir tılsım gezinirdi.
Gözleri,
Gumiho’nun büyüsünü anımsatsa da
taşıdığı yalnızlık,
Şahmaran’ın talihiyle akrabaydı.
Bir zamanlar Cemşab’a inanan o kırık güven;
Eyşan’ı
bugün bildikleri kadına dönüştüren tek hakikatti.

...

“Eyşan Eyşan Eyşan yüz kere Eyşan bin kere Eyşan”
ESRA NİZAM
04.36
06.12.2025

Esra Nizam
Kayıt Tarihi : 7.12.2025 01:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!