Ağır olur memleketimin kışları,
Vuruşkandır çocukları,
Daha on yedisine gelmeden,
Erdal Erenler gibi,
Lal olur bakışları,
Fıratıma kan bulaştı diyorlar beyim,
Emperyal dişini sıkmakta,
Benim dağ çiceklerim,kır çiçeklerim,
Sararıp solmakta...
Fırtınalar çıkar memleketimin dağlarında,
Güneş alıp da gitmiş başını diyardan,
Gün sararıp solmakta,
Karanlık olacak diyorlar sevdiğim,
Karanlık aydınlığa hançer sokmakta...
Kara Eylüller gelince,
Kenaniler mest olur,
Oy! Benim gelincik çiçeklerim,
Sararıp solmakta...
Dokuz doğurtan Eylül sancıları vurur yüreğime,
Dönerim içimin zindanlarına,
İçimin zindanlarında dönerken,
Acılarımı ben bilirim....
Derler ki,
Zümrüt-ü Anka kuşları gelmeyecek buraya,
Sevda türküleri söylenmeyecek oturduğumuz yerlerde,
Yosun bağlamış gülüştüğümüz yerler,
Turnalar artık yükseklerden uçmayacak,
Yardan da haber getirmeyecekler,
Eylül sancıları derler buna,
Eylül,Kara Eylüllere gebe,,,
Güz sancıları sarar bedenini,
Eylüllerin kör 0lası döngüsü gelir de,
Karanlığa yol alırken
Ayeşten gömlek giyersin üstüne,
Aldanarak gidersin,
Kara Eylüllere...
Eylüllerin karanlık bakışlarını görüyorum yüzünde,
Karanlık yüzlüm,
Sahtekar gülüm,
Seni tarıhin namusuna haval ettim...
Aşudaya gül ektim,
Umuttur dalları,
Kara gözlü,ela gözlü memleketimin çocukları,
Umutludur bakışları..
15/8/2010/Trabzon/Maçka
Hüseyin Turan
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Aşuda:Hakkari çukurca'da öğretmen olarak görev yaptığım bir köy.Yeni adı Çığlı köyü
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta