İşkencenin şiiri yazılabilir mi?
Hem kurbanı, hem tanığı olunduğunda sanıldığı gibi hiç de kolay olmuyor. Kâğıda kaleme hiç uzanamadığım günler oldu… Bazı günler “Eylül kanayan bir çocuk” gibi “çok kan kaybederek” tek bir cümle dahi kuramadan saatlerce takılıp kaldığım oldu şiirin başında…
“Yüreğimin kıyısına mavi mavi dalga dalga çarpan kadın… “ (Annem) bir bayram günü ziyaretinde; kışlanın önüne her gün geldiğini, uzun günlerin ardından (Hasan abim ve benim) bitlenmiş ve üzerinde kurumuş kan lekeleri olan çamaşırlarımız kendisine verildiğinde “kötü durumda ama çok şükür yaşıyor” olduğumuzu anladığını ve sevinçle eve nasıl koştuğunu, evde çamaşırlarımızı koklayarak nasıl ağladığını… O zamanlar minicik olan yeğenim Evrim’i “hadi gel Hasan’ıma, Savaş’ıma ağlayalım” diyerek kendine nasıl sırdaş yaptığını ve nasıl günler boyu sayıp dökerek birlikte ağladıklarını, ahırda sütünü sağdığı inekleriyle her gün konuşarak nasıl dertleştiğini ve her gün yollarımıza nasıl gözyaşı döktüğünü… İç çekerek ve heyecanlanarak anlattığında bu şiir kafamda iyice şekillendi. Uzunca bir süredir de hep aklımdaydı. 12 Eylül 1980 darbe döneminin ağır işkencelerine uğramış ve çok ağır bedeller ödemiş olan bir kuşağın hikâyesini yaşadıklarım ve tanık olduklarım üzerinden yazmaya çalıştım.
Bedenimi(zi), yüreğimi(zi) ve ruhumu(zu) öldürmeye tam teşebbüs ederek ağır yaralı bırakan işkencenin ve işkencecilerin dile, söze ve şiire bir türlü sığdıramadığım aşağılık ve iğrenç davranışlarını elbette yazamadım…
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta