Eylül ayı yağmurları değil de
daha çok akşamları
serin serin esen meltemleri
hafiften kızaran yaprakları
ve üşengeç liseli sohbetlerini
hatırlatıyor nedense bana.
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Güzel insan Yasemin Elbek, ne denir bilemedim çok haklısın. Maalesef yaşananlar o kadar acı ki! Biriyle tanıştım bir kaç yıl evvel kendisi konu arasında tat duygum yok demişti niye diye sormam ile acı gerçekle yüzleşmem o kadar zordu ki. 80 döneminde diline elektrik yemiş.
"Esmer Ölüm" diye bir dörtlük yazmıştım devamını da kitaba ayırmıştım ya buraya pay edeyim isterim:
“Asıyorlar...
Şıkır şıkır lambaları yanıyor
İçimde dokunsal bir sızı
Asıyorlar et pazarında insanları
Oysa şıkır şıkır yanıyor lambalar, insanlar...”
devamı da şöyle:
Aslında yaptığımız tek şey anlamsızlıklar içinde bir anlam bulma telaşı. Rutine bağlanmış hal hatırları ile iyiyim diye geçiştirilen acı yoğuntuları. Gamsızlık denilen olgunun yakamıza iliştiği esmer günlerden geçerken bir Gülten Akın tasviri düşer dilimize, "beni sorarsan kış işte" öyle bir sahicilik vardır ki cümlenin öznesinde kışı yaşarsınız Ağustos güneşinde. Karışmasın aklınız on üç Aralık sehpanın notu (Erdal Eren) hava henüz soğumamıştır. Ve sonra ekler İbrahim Karaca, “asılırken hava soğuk olmasın demiş Hıdır,
“korkudan titriyor sanmasınlar…"
- Yağmur yağıyor
- Soğumuyor ki yüreğim
- Soğutma zaten
- Sen hiç gitme hep kal böyle
- Hiç kimse kalmaz böyle evrilir insan
- Ne var kalsan
- Bırakmazlar, acıtırlar...
- Acımaz ama seni acıtıyorlar ya işte o an ölüyorum
- Ölme kim anlatır sonra; beni bırak herkesi, ya sana beni, seni kendine...
- Çay içelim
- Boş ver sigara yaktık
- Zaten onun için yaktım
- Ölme be!
bir de hatırlarsın "Zincirbozan" adında bir film vardı. askerler komünist diye kamyona topladıkları adamlardan birini kaçırırlar o sırada yanlarından simitçi geçer asker bağırır "alın bunu, bunu da alın"
ona da şöyle yazmışım:
Hani paşalar bakmışlardı ya tren geçerken
“Du bakalim nooolceek” diye sonra da terör ve anarşi alıp başını göğe ermişti ya
Ardına da “bir gece ansızın gelebilirim” şarkısıyla
Darbenin ayak seslerini duymuştuk
Yer sarsılıyordu tanklardan
Apoletleriyle yürüyordu paşalar
Dipçikle yol açıyordu askerler
Barışa ve demokrasiye.
Simitçiler anarşist diye alınıyordu
Kardeş kardeşi kırmasın diye
İçeriye alınıyor
Dövülerek kavga etmemeleri öğretiliyordu
Sonra ne olduysa olmuştu…
Barış ve demokrasi getirmişti paşalar
Üç yıl paşa paşa barış ve demokrasi kusmuştu ciğerlerimiz
Geçerken demokrasiye!
son örnek olsun diye bir de "Üç Fidan" var değil mi?
Üşüyorum anne ört üstümü
Hava soğuk, buza kesmiş her bir yan
Dudaklarım çatlamış soğuktan
Üşüyorum anne ört üstümü
Hava kesiyor, ayaza çalmış sol yanım
Yanaklarım al al
Dallarımda acı, ölüm kokuyor sokaklar
Üşüyorum anne ört üstümü
Kırgın insanlar göçüyor
Kimi içten yaralı, kimi kimsesiz.
(oysa avukat tanık hatıratlarında "soğuktan da olsa titremeyin, korktu sanmasınlar" cümlesi meşhurdur)
Çok haklısın romantizm ile Eylül ayı yan yana bir sarı yaprak hikayesi. Oysa gövdesinden kesilen ağaç ortak acılar. Sevgiler dilerim..
Eylül ayın 12 si olmasında tarih içimiz yıllardır cız yıllardır isyanda çektiklerimiz ve hala
çekiyor olduklarımızla unutmak ne mümkün şair
sosyal krizlerin yaşandığı ve binlerce masumun öldüğü utanç tablomuzdur çünkü
ayların arasında olmasa olur bence mahsuru yok
mevsimlerin güzelliği bile buruk bize
Güzel insan Yasemin Elbek, ne denir bilemedim çok haklısın. Maalesef yaşananlar o kadar acı ki! Biriyle tanıştım bir kaç yıl evvel kendisi konu arasında tat duygum yok demişti niye diye sormam ile acı gerçekle yüzleşmem o kadar zordu ki. 80 döneminde diline elektrik yemiş.
"Esmer Ölüm" diye bir dörtlük yazmıştım devamını da kitaba ayırmıştım ya buraya pay edeyim isterim:
“Asıyorlar...
Şıkır şıkır lambaları yanıyor
İçimde dokunsal bir sızı
Asıyorlar et pazarında insanları
Oysa şıkır şıkır yanıyor lambalar, insanlar...”
devamı da şöyle:
Aslında yaptığımız tek şey anlamsızlıklar içinde bir anlam bulma telaşı. Rutine bağlanmış hal hatırları ile iyiyim diye geçiştirilen acı yoğuntuları. Gamsızlık denilen olgunun yakamıza iliştiği esmer günlerden geçerken bir Gülten Akın tasviri düşer dilimize, "beni sorarsan kış işte" öyle bir sahicilik vardır ki cümlenin öznesinde kışı yaşarsınız Ağustos güneşinde. Karışmasın aklınız on üç Aralık sehpanın notu (Erdal Eren) hava henüz soğumamıştır. Ve sonra ekler İbrahim Karaca, “asılırken hava soğuk olmasın demiş Hıdır,
“korkudan titriyor sanmasınlar…"
- Yağmur yağıyor
- Soğumuyor ki yüreğim
- Soğutma zaten
- Sen hiç gitme hep kal böyle
- Hiç kimse kalmaz böyle evrilir insan
- Ne var kalsan
- Bırakmazlar, acıtırlar...
- Acımaz ama seni acıtıyorlar ya işte o an ölüyorum
- Ölme kim anlatır sonra; beni bırak herkesi, ya sana beni, seni kendine...
- Çay içelim
- Boş ver sigara yaktık
- Zaten onun için yaktım
- Ölme be!
bir de hatırlarsın "Zincirbozan" adında bir film vardı. askerler komünist diye kamyona topladıkları adamlardan birini kaçırırlar o sırada yanlarından simitçi geçer asker bağırır "alın bunu, bunu da alın"
ona da şöyle yazmışım:
Hani paşalar bakmışlardı ya tren geçerken
“Du bakalim nooolceek” diye sonra da terör ve anarşi alıp başını göğe ermişti ya
Ardına da “bir gece ansızın gelebilirim” şarkısıyla
Darbenin ayak seslerini duymuştuk
Yer sarsılıyordu tanklardan
Apoletleriyle yürüyordu paşalar
Dipçikle yol açıyordu askerler
Barışa ve demokrasiye.
Simitçiler anarşist diye alınıyordu
Kardeş kardeşi kırmasın diye
İçeriye alınıyor
Dövülerek kavga etmemeleri öğretiliyordu
Sonra ne olduysa olmuştu…
Barış ve demokrasi getirmişti paşalar
Üç yıl paşa paşa barış ve demokrasi kusmuştu ciğerlerimiz
Geçerken demokrasiye!
son örnek olsun diye bir de "Üç Fidan" var değil mi?
Üşüyorum anne ört üstümü
Hava soğuk, buza kesmiş her bir yan
Dudaklarım çatlamış soğuktan
Üşüyorum anne ört üstümü
Hava kesiyor, ayaza çalmış sol yanım
Yanaklarım al al
Dallarımda acı, ölüm kokuyor sokaklar
Üşüyorum anne ört üstümü
Kırgın insanlar göçüyor
Kimi içten yaralı, kimi kimsesiz.
(oysa avukat tanık hatıratlarında "soğuktan da olsa titremeyin, korktu sanmasınlar" cümlesi meşhurdur)
Çok haklısın romantizm ile Eylül ayı yan yana bir sarı yaprak hikayesi. Oysa gövdesinden kesilen ağaç ortak acılar. Sevgiler dilerim..
Nilüfer Aksu elbette her ayın tadı ve anlamı farklı olsa da sanırsam Eylül ve Kasım biraz romantik duruyor. Oysa yazının tüm anlattığı kadının anaçlığı ve sırtında dünyayı taşıdığı. İyi ki varlar dediklerimiz Eylül önermesi üzerinden kadını edebiyata öykündürdüm olduğu kadar. Çok sevgiler..
Kerem Olmak, hatırlatan dosta selam Alpay'ı çok severim çokta yer vermişliğim vardır sanatçı olarak. Alpay benim için İspanyol şarkıcısı julio iglesias gibidir. Selam ve sevgiler.
Eylül ve eylüle ait akşamlar. Çok severim sonbaharı, renk cümbüşü. Grileşmesi hayatın, yaşlılığı anımsatıyor. Nereye baksan bir ibret veselesi.
Ama Eylül de gel, bir başka güzel...
Kerem Olmak, hatırlatan dosta selam Alpay'ı çok severim çokta yer vermişliğim vardır sanatçı olarak. Alpay benim için İspanyol şarkıcısı julio iglesias gibidir. Selam ve sevgiler.
Güzel anları,iyi anları çoğaltmalı...Eylül'ü ve hüznü doya doya yaşamalı,yaşatmalı......
Nilüfer Aksu elbette her ayın tadı ve anlamı farklı olsa da sanırsam Eylül ve Kasım biraz romantik duruyor. Oysa yazının tüm anlattığı kadının anaçlığı ve sırtında dünyayı taşıdığı. İyi ki varlar dediklerimiz Eylül önermesi üzerinden kadını edebiyata öykündürdüm olduğu kadar. Çok sevgiler..
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta