ağır bir yenilgiydi güneşin batışı… şiire daha çok vardı, sana daha çok… memleketin bütün dağlarını aşarak eylül’den kaçıp sana geldim…
eylül’dü
aşk yenilmişti bir kere
genç ölüler
sarı yapraklara sarılıp
yağmur bekliyordu dağlarda
yeşersin diye
kuru dallarda
saklı kalan
düşlerin filizleri
aşk yeşersin diyeydi
ölümleri
çok öldüler… gençtiler… hüzünlü şiirler okuyacak ne entelektüel birikimleri, ne de vakitleri vardı… kendilerini halklarına adamışlardı… kendilerini aşka… ihaneti tanıdılar önce… insanın olduğu yerde, ihanet kaçınılmazdı ve henüz o kadar tanımıyorlardı insanı…kendilerini tanımaya ömürleri vefa etmedi… ihanet, ölüm demekti ve ayrılık… ayrılık bazen ölümden beterdi… bin kere ölüm demekti belki… önce ihaneti tanıdılar… kendilerini tanımaya sıra gelmedi… eylül geldi…
eylül’dü
bütün ayrılıklar
yağmurlu bir sabahta başlayacaktı
anadan
yârdan
çocuktan
kırmızı karanfiller
kaç marş eskitti
cenazelerde
bilemediler
gençtiler… genç öldüler… siyah beyaz fotoğraflarında genç gülümseyişler… ölüme inanmayan gülümseyişler… hayatı kucaklayan… kelebek ömürlü olduklarını bilmiyorlardı henüz… insanı tanımıyorlardı ve haberleri yoktu eylül’den… eylül’dü… aşka saplanan kını kanlı bir bıçaktı eylül…
hayat
her an elden gidecek kadar tetik
nazlı bir nişanlıydı avuçlarında
ve ölüm
yağmurcuk kuşlarını
bekliyordu
zulasında
sinsiydi ölüm
görmediler
önce kuşları vurdu umuda kurşun sıkanlar… önce kuşları vurdular, öksüz bırakmak için maviyi… mavi, kanadı… sonra önlerine ne çıktıysa hayata dair, vurdular… en çok da maviyi kurşunladılar…
eylül’dü…
“hayata nişanlı
ölüme sözlü” ydü
paletler altındaki yürekleri
devrimciydi hayat
ve eylül
hiç sevmedi devrimcileri
kızılotlar
sarmaşıklar
bıraktı sürgün vermeyi
ve vuruluyordu dallarında
bütün erkenci kuşlar
ölüme sözlü
devrimciler gibi
hayatı vurdular
tam orta yerinden
hayat kanadı
sarıydı güz yaprakları… güneş damlıyordu yapraklardan… hayat, ah hayat eylül’de de güzeldi… ölüm hiç yakışmıyordu, biliyorlardı; ama ok yaydan çıkmıştı bir kere… sözlenmişlerdi ölüme ve en çok hayata ihanet ettiklerine yanarak gittiler ölümün üzerine… hayatı çok sevdikleri için onursuzluğu yediremediler kendilerine…
hayat vurulmuş
kanamalı bir hastaydı
postalların altında
sen yoktun henüz
miladı sen olan hayatımda
lakin
güneyde bir yerlerde
tomurcuktu hâlâ güller
ve güneşin doğuşunu bekliyorlardı
ben aralarından geçtim kanadı kırık rüzgârlarda yürüyen genç ölülerin… sen vardın uzakta bir yerlerde… tamamlanmamıştı henüz miladım… miladımın peşine bütün ölülerin acısını yüreğime gömerek düştüm… ağırlığı bundandır bakışlarımın… eylül’dü… hayat yaralıydı…
eylül’dü
sokaklar
general bir baykuşun bakışlarında
travmatik ayrılıkların
son resmi geçidine hazırdı
aşk… sızılı yağmur damlalarında çok üşüdü eylül’de… aşkı vurdular…
her şey zapta geçti:
cadde ortasına
yanlış park etmiş araçlar
kakülümden düşen perçem
okul yollarında
yağmura yakalanan bakışlarım
memleket boyunca
yerde yatan aşk
her şey zapta geçti
eylül’dü… sol yanımda sakladım bir avuç güneşi… yanılsaması yoktu hayatın ve eylül kara bir gerçeklikti…
“suda yanmayan
kağıttan
gemiler peşindeydi
çocukluğuma saklanan yüreğim
ve bir kurşun atımlık
zamandaydı
ölüm
ölümlerin
önünden geçtim”
sokak aralarında suskun bir karanlığı bekliyordu gece… yüreğim tetikteydi… sarı kavak yaprakları seçilmiyordu gecenin içinde… ben sana geliyordum… miladım belliydi… parka yeşilindeydi şafak… ölüler, yolculuğumda rehberdi…
evlerin bembeyaz duvarlarında
eylül çiçeği gibi açan
kıpkırmızı sloganlar da
zapta geçti
yüreğime şerh düştü
paşanın biri
işte o yüzden
kanaması durmuyor
yüreğimin”
çok korktum… nuh tufanıydı eylül… ve kötülerin gemiye binmesi ilk olmuyordu tufanda… eylül’dü… karanlığa kibrit çakacağım günler zamanın çok ilerisinde saklanıyordu… ben bilmiyordum bunu… senden de haberim yoktu… miladıma yürüyordum kör karanlıklarda ve sol yanımda bir avuç güneş saklıydı…
hayat
yaralı yanını gizleyip
akışına devam etti
ben kanadım
sol yumruğum
hep sıkılı kaldı
zabıt evraklarında
sol yumruğumu kimselere göstermedim… korktum… yağmur yağıyordu… ayrılıklar başlamıştı çoktan… karanlık, dikilmişti şafağın önüne… önce kendimden ayrıldım… bütün ihanetleri gördüm karanlıkta… avucumda ıslak bir güneşi sakladım hep… miladım sendin… bunu sana gelene dek bilmedim hiç… yollara koyuldum… el yordamı… can yordamı… yürüdüm… yürüdüm…
eylül’dü
asi dağlarda
üşümeyi öğreniyordu rüzgâr
aşk yenilmişti… aşkı vurdular güpegündüz… karanlıkta, tuttum aşkın ellerinden… karanlıkta aşkı yüreğime koydum… kanımın sıcağında saçaklandı aşk… karanlıkta yavaş yavaş filize durdu… kimse görmedi… karanlıktı ve şafak çok uzaktaydı… sen çok uzaktaydın…
ağır bir yenilgiydi güneşin batışı
şiire daha çok vardı
sana daha çok
memleketin bütün dağlarını aşarak
eylül’den kaçıp sana geldim
içinde aşk saklı sloganları
paslandıkları yerden
-yüreğimden-
çıkarma vakti şimdi
2-9 eylül ’05, antalya
Kayıt Tarihi : 11.9.2008 23:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!