O bendim, sen beni sımsıkı sevdiğinde o bendim, sadece seni sevmek isteyen bendim…
Kayıplıklardan çıkagelen ve karşımda seni görünce donup kalan sadece bendim, bir de ruhum…
Seni ilk gördüğümde buz dağının ardından gelen, saçı başı donmuş, dudaklarımdan kan fışkıracakmış gibi duran, boynundaki mavialasıpembe fularını gördüğümde donup kalan bendim…
Dar zamanların, bol zamanlarını düşleyen bakışlarımın ardındaki tasvirsiz resim sendin sanki…
Ruhumun mengene ile sıkılmış gibi titremesizce duran siluet karşısındaki bendi… Sadece kendini kendinden kıskanan ruhumla donup kalan bir bedendim, sadece… İşte O seni sevmeye ilk bakışı atmış eski zaman bıçkınları gibi dimdik duran, gelsen bu sevdada varım diyen bir ben ruhuydum,
titremesiz…
Bütün aşkları yaşadım, irktim, korktum ve acıların üstüne çivi çaka çaka gelen bir ben vardım karşında, sevmeye susayan bu güne kadar ödünç sevdalarla yaşayan bir ben çıkmıştım karşına… Arayışlarımdaki bütün kavşaklar sanki sana dönermişçesine karşına çıkan bir ruhtum ben seni ilk gördüğümde…
Bütün zambakları eline buket yapmış, kendine bile hasret bir iç çekişle çıkmıştım karşına…
Bana ilk sevgiyi sorduğunda, bütün utangaçlıklarımla çok canım yandı. Bir hasretlik bu sevgi dediğimde O hasrettir ki, beni de ufalayan dediğin de bendim…
Bu hasrettin, hasrete karşı özlemi miydi ki, şaşkın bakışlarımla suskunluğu seçen de bendim…
Bendim işte O ilk beni seviyor musun derken sen, karşında dimdik duran bu soruyla da dili lâl olan, sonradan sen benim sevdiğimsin diyen adam bendim…
Bendim işte…
Bütün utangaçlıklarım ve utangaç bakışlarımla dili titreyen adam bendim…
Kimsesiz ve yalnız sabahlara uzanan gecelerimde ise bugün seni daha çok sevdiğimi öğrendim ve içimde bir boşlukla bugün daha iyi öğrendim seni daha daha çok sevdiğimi…
Bu bir yalnızımsı sevgi değildi, kökleri O ilk muhtaç bakışlara uzanıyordu işte bugünkü ben O günkü bendim…
Belki de kimseye benzemediğimi hissediyor, herkesten farklı, herkesten çok seviyor zannediyordum ve ben hiç seni severken herkes gibi olamadım.
Aslında herkesin sevgisine benziyordu sevgim. Ama herkesin seni sevebileceğinden çok sevmiştim ve gidişini hâlâ düşünmeden gözlerimi son kez kapayıncaya kadar gidecekti bu yürek atışları…
Hep bu yürek seninle birlikte atıyor derken de hiç abartmamıştım sevgimi…
Bir kumrunun yerlerde yiyecek aradığı gibiydi seni arayan bakışlarım…
Çünkü yüreğim hep seni istiyordu. Yanında görebilmek için de hep ritimlerini hızlandırıyordu…
Dolu dolu olurdu bakışlarımdaki gözlerim…
Sevinçten akan yaşları hiçbir zaman görmedin ve hep seni çok sevdiğimi, çok iyi bildiğini söylerken bile bilemedin ve göremedin o yaşları…
Sesini duymak, kanarya ötüşleri gibi oynatıyordu yüreğimi yerinden.
Kaç kez konuşurduk telefon ile, kaç kez konuşmalıydık telefon ile, bunun tartışmasını yapmak bile vurgun kırbacıydı bedenime…
Doyumsuz sesini duymak hangi sayıyla son bulurdu…
Hiçbir zaman yabancı biri olamadın bana… Olamazdın da, içimdeki bir parça, tenimdeki bir ter, gözümdeki bir ışıktın sen…
Herkes ölecek diye de erkenden ölemezdin sen veya herkesle gidemezdin sen…
Herkesler gidebilirdi,
ama
sen benden gitmek için gelmemiştin bana…
Ben de sende, seninle kalmak isteyerek dimdik duran bir insandım…
Oysa şimdi seninle tekrar yaşayacak gücüm kalmadı…
Sen kazandın…
Sen belki de beni yok etmek isteyerek giderken sen kazandın…
Oysa sevgide kazanç neydi?
Birinin kazanması mıydı?
Hani taşı sıksak suyunu çıkarır içeriz denildiğinde susuzlukla sevgide ölen kaybeden mi?
Hayat kazananlar ve kaybedenlerle dolu…
Varsın sen kazananlardan ol…
Kazandın da neden hâlâ beni sevdiğini ve benim için ağladığını söylüyorsun…
Bu sevda bir şarkıdaydı sanki…
Sahibini arayan bir şarkıydı…
Sahipsizlerin şarkısıydı…
Geç gelenlerin,
erken gidenlerin şarkısıydı…
Sazın telinde, notanın incesindeydi tümü…
Bir sevdaydı…
Sevildiğini bilen,
sevildiğine yetemeyen,
belki de bir ağıttı bu…
Sen vardın içinde…
Ben vardım içinde…
Ama
dinleyemediğiz,
bir şarkıydı bu…
Mıhlanarak içine acı yapışmıştı,
dudaklar yapıştı mühürlenerek…
Sessiz seslerle söylenen, bir yetim şarkıydı bu…
Sen vardın içinde…
Ben vardım içinde…
Bizim yetimliğimizdeydi bu şarkı…
Sahipsiz bir şarkıydı O,
sen
ben gibi…
Eylül dönemeci...
Kayıp başlangıca açılan kapısı...
Bir son güneş sıcaklığı yaşamın hüzün mevsimi...
Belki bir kendinden kaçış...
Belki de bir baş kaldırış.
Sahipsiz şarkıların geri dönüş zamanı…
Belki de nerede olduğunu bilme zamanı.
Belki de bir hüzün dönemecidir…
Ki
O benim işte…
Orada benim işte
deme zamanı
belki de…
Eylül dönemeci
bir dönemec
ama sadece dönemeç...
Belki bir sessiz gölgeydi kulvarlarda dolaşan...
Belki de sessizlikte kaybolan ruhunun avcısıydı,
belki de bir hiçlikten kurtuluyordu,
belki de tek lambası yanan direğe dayamıştı sırtını,
belki bir hiçlik belki de bir pişmandı sevdaya…
Yağmur olmuş bir damla gözyaşıydı avuçlarında ki…
Belki de bir imkânsızdı kendisi,
belki de sevgisi, çürüyordu...
Bu O muydu, belki de kimseydi...
Tam da bir eylül dönemeci zamanıydı
Daha ne denir ki... Kimseye...
Kayıt Tarihi : 24.9.2009 10:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Belki de bir imkânsızdı kendisi,
belki de sevgisi, çürüyordu...
Bu O muydu, belki de kimseydi...
Tam da bir eylül dönemeci zamanıydı
Daha ne denir ki... Kimseye...
Ne denir ki...hüzünlü bir eylül dönemeci..büyük bir sevgi...belkiler..imkansızlıklar...Ve çok güzel, başarılı bir deneme..
Tebrikler
TÜM YORUMLAR (1)