Sana bu mektubu gözlerim dolu yüreğim paramparça yazıyorum.
Belki düşünüyorum ama düşündüklerimde bir alevin ucundaki
dumanlar gibi yok olup gidiyor.
Şuan yanlızlık duygusunun en içi kemiren sızıntısını yaşamaktayım.
Bu yanlızlığım bir ormanın en uç noktasındaki bir ağacın
üzerinde kalan son meyvenin yanlızlığı gibi...
Ne karanfil kokulu bir hemşirenin cebine benzeyen zarfın ne de
bu zarfın gül yüzüne kosnül gibi konduracak bir pulum var.
Ben kendimi hangi denize kavuşacağını bilmeyen bir ırmağa
benzetirdim ya!
Ve sen bana hep kızardın
Bir eylül baharıydı ve biz güneşin doğuşunu izlemekteyken
yakamozlar zeytin güzeli gözlerinin içindeydi
Şimdi gittin ve çok uzaklardasın
Sen ayçiçeklerini severdin
Ben se kardelenleri
Sen güneş derdin
Ben se kar taneleri
Hadi şimdi benim kardelenim gibi toğrağı yarıp çıksana!
Yada senin ayçiçeklerin gibi güneşte yüzünü bana gösterse!
Hani o ırmak vardı ya aradığı denizi bulamayan
Şimdi o deniz sensin ve ben yine aynı ırmak
Bir eylül baharında sana aşık oldum
Ve bir eylül baharında seni toprakta kokladım
Gittiğin yeri biliyorum ve sadece üşüyorum
Seni hep seveceğim
Ve hergün denize bir kardelen çiçeği daha atacağım
Birgün aynı martı kanatlarında rüzgarlara karışmak için
seninle yine yan yana olacağız
Unutma o martılar kırmızı kanatlı ve uçabiliyorlar
Hoşçakal.
Kayıt Tarihi : 13.12.2006 13:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)