Eylül Şiiri - İdris Nebi Karakuş

İdris Nebi Karakuş
35

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Eylül

İki karpuz bir koltuğa
Sığar birgün meraklanma
Mavi bulut boz toprağa
Yağar birgün meraklanma

Can evime döktü ateş
Dost dediğim gerçek kalleş
Karanlığa elbet güneş
Doğar birgün meraklanma

Laf söylersen paşa, beye…
Sürülürsün dokuz köye
Bu gidişle onuncuya
Koğar birgün meraklanma

Dümbüklerin uysal kulu
Çanağından yemez yalı
Ana bunlar doğru yolu
Eğer birgün meraklanma

Altın değil paslı demir
Kolumuzu saran zincir
Zalimleri elbet bir bir
Boğar birgün meraklanma
Duyulmuyor Hakk’ın sesi
Terazinin bilmem nesi
Bizden yana ber kefesi
Cöğer birgün meraklanma

Kadıya mülk oldu ki hak
Rüşvet keseye doldu bak
Millet inek edip-bırak
Sağar birgün meraklanma

Zehir kattı aşımıza
Burun soktu işimize
Piç belayı başımıza
Yığar birgün meraklanma

Zaman geçer, devran döner
Bunlar başımızdan iner
Millet biraz daha dener
Döğer birgün meraklanma

İdris Nebi eski kafa
Oynamadı bir tarafa
Dizilirsek aynı safa
Değer birgün meraklanma

HAL-İ PÜR DESTANI-1

Kime anlatayım kime yanayım
Derdimin Lokman’ı tel olmuş ağam!
Neye inanayım, niçin kanayım
Dost Bildiğim insan el olmuş ağam!

Mahkeme kadısız, hoca fetvasız
Kaymakam esrarkeş, valimiz arsız
Doktor para basar, ebe pervasız
Sanırsın vatanım öl’olmuş ağam!

Tahsildar pazarcı, muallim çoban
İreyis rüşvetçi, zabıta kirman
Asayış berkemâl, polisler koman
Başımın başı da kel olmuş ağam!

Hakikatın penceresin kapatmış
Bâtıl’a uymuş da el-ense yatmış
İşçi grev peşinde, memur inatmış
Param geçmez akçe, pul olmuş ağam

İdris Nebi yeter, fazlası kalsın
Sözüm yok doğruya, eğriler alsın
Güzel yurdum seni sevmeyen ölsün
Sulak topraklarım çöl olmuş ağam!


HAL-İ PÜR DESTANI-2

Nereden başlarsam, nasıl anlatsam
Perdi-perişandır halimiz bizim
Sapanımdan başa bir taş fırlatsam
Kesilir kökünden kolumuz bizim.

Memurun maaşı sayar yerinde
İşçinin emeği alın terinde
Çiftçinin derdi de yaka kirinde
İşportacı oldu valimiz bizim

Biri gitti, biri geldi zevatın
Kuyruğundan yapıştılar kıratın
Direğini devirmişler Sırat’ın
Başımıza belâ yolumuz bizim

Kavgayı seyredin âleme bakın
Göbek atanları seyrana çıkın
Malı mülkü bir tarafa bırakın
Vergiye gitti vah çulumuz bizim.

Ense mazı gibi, şişkin göbeği
Dokuz yılda doğurtmadı bebeği
Sanki sirkte Amerika’n şebeği
Kırıldı gülmekten solumuz bizim

Karşımızda işve etti kırıttı
Beyaz cam’dan el salladı sırıttı
Üç gün sonra hepisini unuttu
Lâl oldu konuşmaz dilimiz bizim

Ey revâ görenler! Ne idi suçum?
Kavruldu ciğerim yanıyor içim…
Üç-dört sene sonra gelmez mi seçim
O zaman alırsın balımız bizim

Ula İdris Nebi konuşma boşa
Anlayan olmaz ki ayaktan başa
Kimin için düşüyorsun telâşa
Uzaydan gelmedi delimiz bizim.

YİTİK

Sorma, bir acayip, hâl oldu bize
Ahvâli yitirdik, hâli yitirdik
İntihal karıştı her denen söze
Kültürü yitirdik, dili yitirdik.

Kanaat kalmadı, yok oldu şükür,
Varlı da fakirmiş yoksul da fakir.
Koyunu kurtlara ısmarlar fikir
Mazrufu yitirdik pulu yitirdik.

Aldatır oldu hep muhtaç muhtacı;
Anasını oğul, babayı bacı…
Bulunmaz mı acep derdin ilacı?
Mezarı yitirdik, Salı yitirdik.

Hani derler ya, “kurt aslına çeker”;
Katranı kaynattık olmadı şeker.
Katlettik nesili hep birer birer
Oğulu yitirdik, balı yitirdik.

Ot kökün üstünde büyümez oldu;
Kurudu fidanlar, kırıldı dalı.
Bunlar bahçeye bahçıvan olalı,
Goncayı yitirdik, gülü yitirdik.

Ar, namus kalmadı, aklı havada;
Burnundan düşeni almıyor ya da.
Kızımız iffeti sattı inada.
Örtüyü yitirdik, çulu yitirdik.

İdris Nebi der ki baştan aşağı
Beyine ördürdük örümcek ağı
Bir döken çıkmadı kandile yağı
Menzili yitirdik, yolu yitirdik.


NASİHAT

Dünyanın malı dünyada kalır;
Sen nesline iyi bir unvan bırak.
Hayırsız evlâda servet yük olur;
Hayırlı mamur eder; viran bırak.

DORU TAY

Bilmem kaç güzelin yüreğine ateş attı nallarından çıkan çıngılar;
kaç gönüle sevda saldı yelelerin;
kaç kalbe hançer vurdu ayağındaki sekiler;
kaç genç kıza nazar etti alnındaki akmalar… Kaç… Al atım, doru tayım, kızıl kanadım! …

Sen erittin ruhumu yıllar evvel,
sen döktün yüreğime ateş,
sen aldın aklımı benden,
sen saldın başımı sevdalara…

Sen kara bahtımın kanatlı kuşu,
Sen ak alnımın ak yazgısı,
Sen deli gönlümün kınalı kuzusu,
Sen sıcak sevdamın pembe düşü,
Sen ülkemin kurtuluşu…Sen… Ve sen…

Ve sen ey, Yolcuma yoldaş, gelinime gardaş, yüreğime sırdaş, Atsız’ıma arkadaş…
Ak Sungurum, Benli Boz’um…

Kuyruğuna düğümledim sevdaları,
yelelerine bağladım çılgın gönülleri,
kanatlarına gizledim hasret dolu mektupları, yüreğine yazdım sevda dolu türküleri, ayaklarına halhal yaptım gurbet akşamlarını…

Nasıl anlatsam bu sevdanın öyküsünü, nasıl çığırsam ilk aşkımın türküsünü,
nasıl söylesem yüreğimin coşkusunu,
nasıl dillendirsem atımın nal şakırtısını… Bilmem nasıl dile getirsem aşkımı, sevdamı,
gül kurusu hayallerimi…
Dedem yaşamış destansı masalları,
babam söylemiş kahramanlık türkülerini,
ben anlattım kurtuluş hikâyelerini…
Hepsinde sen varsın doru tayım…

Yağız türküm, doru şarkım, beyaz aşkım,
gönül köşküm, sıcak yuvam, deli davam, bayrağımın bekçisi, davamın emekçisi…
Sana yazılmayan şiir şiir değil,
sana söylenmeyen türkü türkü değil,
seni anlatmayan masal masal değil,
seni dillemeyen hayal hayal değil…
Kır atım…

Mavi türkülerimi sana söyledim,
yeşil şarkılarımı sana ithaf ettim,
beyaz şiirlerimi sana yazdım…
Turuncu hikâyelerim senin için hep…

Senin sırtında düştüm gül kurusu sevdalara,
senin döşünde aşık oldum karlı dağlara,
yeşil bağlara, düz ovalara…

Yalçın kayalardan sekişin,
atmaca uçurumlardan uçuşun,
on beşinde kız edasıyla bakışın…
Anlatılmaz şiirlerle, romanlarla…
Al atım, doru tayım;
Söyle seni nasıl unutayım?

İdris Nebi Karakuş
Kayıt Tarihi : 9.6.2008 13:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İdris Nebi Karakuş