EY RÜZGÂR, BANA İHANET KOKUSU TAŞIMA
Demişken:
Tanrım terle, toprakla yoğrulmamış
Bir tuz olsun katma aşıma.
Gelin olur dostlar
Telli duvaklı;
Kar beyaz gerdanında fuları kanlı!
Cemre de söğüt dalı,
Toprakta çiğdem,
Kardelen soğanı gibi sabırsız beklerken baharı;
Kayalara karanfil oyalar işler zulmün kahrı.
Oysa
Bir bilsen,
Ne kadar da severdik hayatı.
Birbiriyle yarışan bir çift mavi kelebek gibi;
Bir deri, bir kemik
Memesine yapışmış Afrikalı bir bebek gibi
Tutunmuşken yaşama;
Zulüm şah çeker,
Mevsimsiz karlar yağar başıma.
Sevgiliydik,
Geceleri yıldızlarla;
Gündüzleri çiğdemlerle, mavruzlarla.
Vardiya molalarında oğullarla, kızlarla sevgiliydik.
Eşkıya türküleriyle temizlerdik yüreğimizdeki zehri.
Yaşamın tırnaklarından, tuzaklarından öğrendik,
üstümüze çöken zulümü, kahrı.
Sevdamızla, kavgamızla ateşlerdik şu kahpe şehri.
Bir bilsen,
Ne düşlerimiz yasak,
Ne vicdanımız tutsak,
Ne dost sözünde tuzak;
Yüreğimizde mazlum mazlum nasıl da akardı bir sevgi nehri.
Biz ki
Avcumuzdaki fesleğen kokularıya süslerdik,
Sevgiliye yazdığımız şiiri.
Ey sevgili,
Canımın içi!
Sevdamla, kavgamla gelen
En güzel şeydin başıma.
Ay gibi, çoban yıldızı gibi,
Burç andızı gibi yine girdin rüyama.
Yine karıştı menekşelerin gözyaşıma.
Çığırda yarpuz,
Işıl ışıl bir şıvgın,
Çayırda laleydi,
Saçlarından akan şeleydi;
Bayırda gök gözlü bir nevruzdu düşlerimiz.
Bu ne kahır, bu ne ölüm
Bu ne nahır, bu ne zulüm
Ala baharda açacakken gülüşlerimiz
Çılgın nehirlerdi,
Işıl ışıl şehirlerdi,
Protest Türkülerdi;
Umut her mevsim gonca,
Söğüt gibi uç verirdi;
Asi şiirlerdi sevincimiz.
Bakışlar unut, burcu burcu burç verirdi,
Görsen,
Hep dumanı üstünde tüterdi sevginin
Vurgunduk
Yurdumun yazına, baharına.
Tutkunduk
Gün vurmuş dağ yamaçlarına.
Vurgunduk memleketimin
Gülkurusu güzüne, kavuniçi seherine.
Türkümüz, bir köy odasında asılı;
Püskülü iğne oyalı;
Klavyesi karanfil kakmalı.
Gelinlerin çeyizine nakışlayıp gülüşümüzü.
Kara gözlüm ağlama
Yüreğimi dağlama
Koşmalarla, mayalarla asmışız duvara;
Hiç karalar bağlar mı bağlama.
Sevdamız halay çeker düğünlerde;
Sıra dağlar gibi yan yana.
Tutmuşuz ellerinden canın, cananın;
Bir o yana,
Bir bu yana,
Can cana.
Bir bilsen,
Ne de tutkunduk
Tandır kokulu köy sabahlarına;
Bir de sana.
Hani bir çığırda,
Yamacı döndüğün anda
Önüne apansız çıkar ya.
Dinle, duyarsın;
Sesimizi, sevdamızı katmışız o pınara.
Kokumuz,
Terimiz karışmış saçını okşayan rüzgâra.
Umudumuza sırtını daya.
Ne selin, ne tufanın, ne de zemheri ayazlarının,
Kimselerin baş eğdiremediği çınara
Hani demiştin ya:
Canımın içi,
Bir riya, bir zulüm ki amansız
Ve dinsiz ve imansız.
Belli ki gideceğim bu yerden zamansız.
Beni çiğdem gibi
Bir okul çocuğunun sekerek gelişinde ara.
Annedeki sevgide, babadaki şefkatte ara.
Lekimşahın yedi renginde,
Yüreğindeki sevginde ara.
Bir çocuk görürsen,
Saçını okşa
İncitirsin beni, öpmeden gitmekle.
Gör nasıl olurmuş bakmak sevgiyle
Bir göz at ve hele bekle…
Hani demiştin ya,
Belli ki gideceğim bu yerden zamansız.
Yani nar mevsiminden önce.
Belki sam vurmuş gonca,
Sel vurmuş bahçe,
Hoyrat vurmuş Hatçe gibi apansız.
Sevgili,
O gün gelince
Üzülme, ağlama.
Eğer çıkarsan gül mevsimine,
Sevdanı kat bahara.
İşte sevgili, o zaman acımaz
Can evimdeki yara.
Şu dağların cereni,
Sevginin yedivereni karışır gözyaşıma.
Emekçi bir kızı,
Alnına da şu ayın önündeki yıldızı işleyin taşıma.
Bir de kan kırmızı karanfil dikerseniz başıma...
Gayrısı,
Ey rüzgâr,
Bana ihanet kokusu taşıma
Mahmut NAZİK 23. 03. 2011 MERSİN
Lekimşah: Gökkuşağı (Bozyazı dereköy- yerel sözcük)
Çığır: parika, keçi yolu, su yatağı, akak. (Bu şiirde patika anlamında.)
Burç andızı: çamgillerden, iğne yapraklı yapralkları daha ince ve daha yumşak, parlak yeşil renkli, iğne yapraklı olmasına rağmen, görünümü yumşaklık hissi uyandıran andız türü.
Nevruz: mavruz çiçeği. Baharda ilk açan çiçeklerdendir
Kayıt Tarihi : 24.3.2011 00:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Apansız, yaşamadan düşenlere
saygılarımla
deniz
TÜM YORUMLAR (38)