Ey ruhum, sen ne arıyorsun, eğil de usulca söyle;
beraber düşelim peşine istersen,
neredeyse orada, öyle.
Belki ele geçmez aradığın,
hazana kesilmiş payımız böyle,
İnsan meğer en çok sevgiye muhtaçmış;
geç duyuyor bunu,
annesinin avuçlarında uyurken
oyun sanıyor dünyanın dokunuşunu.
Dökülen yaprakları görmüyor,
yanında uyurken sevdikleri,
duymuyor içindeki ince sızının girift acısını
Ve sonra hayat koca bir betona keser yüzünü,
bütün yollar taş;
ruhum, söyle, niçin kaçarsın benden,
nedir içindeki bu gizli telaş?
Ey yalın bir aşka tutulup kalmış yanım,
neden hâlâ bu denli saf, bu kadar naif,
bu kadar baş başa, başıboş, çaresiz, yavaş?
Yalnızlık mı pusuya yatmış seni buz kesmiş bir melankoli sabahında yavaş yavaş;
bir perde gibi iner üstüne hüzün, susar içindeki gözyaşı, damla damla yaş.
Sus şimdi ey ruhum…
Ne kadar sustuysan, o kadar özgürsün aslında;
özgürlüktür sana açılan en derin kapı,
ömrünün en sakin çağında.
Yorulmak ne demek, anlarsın bir gün,
sedasız bir yalnızlığın en uzun gecesinde,
en ıssız anında,
kalbin duvar duvar çarparken,
acılar yankılanır sessizliğin ortasında.
Öğrendim; gecenin değil artık,
iflah olmaz bir hüznün karanlığıymış bu.
Zaman ansızın çekip aldığında
avuçlarımdan avuçlarını, ey zaman,
sustu içimdeki çocuğun sevinci,
yerine ağır ve sessiz bir gam durdu.
Nereye, nasıl, hangi duvara
yaslanacağını şaşırdı şimdi yüreğim.
Hangi kelime merhem olur sana,
hangi dua iner üstüne ince ince?
Hangi susuş sarar içini,
hangi nefes iyi gelir daralan göğsüne?
Söyle çırpınıp duran gönlüm
Söyle ben seni nasıl susturacağım…
Kayıt Tarihi : 17.10.2018 21:14:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!