Sazlı, sözlü, endamlı, Ey! Nazlı İstanbul’um
Bilmem kaçıncı asır, kaçıncı yaşındasın,
Sana kol kanat geren, tepeler başındasın.
Yılların eskittiği, kader çizgilerinle,
Her sokak, her bedende, her zerre taşındasın.
Tarihimin çınarı, gönlümün gülistanı,
Peygamber sancağına, sardın Eyüp Sultan’ı…
Çamlı adalarında, doymadım haşmetine
Yorgun bir yelkenliyle, sığındım halicine,
Nice garip kalanı, doldurdun yüreğine,
Acı kattın acına, neşe kattın neşene,
Sen evliya dergâhı, saltanat diyarısın;
Şehriyarların şehri, gönlün bahtiyarısın.
Sana vardığımız gün, yeniçağlar aşıldı,
Senden alındı ilham, üç kıta dolaşıldı,
Dillerde türkülerin, menzile ulaşıldı,
Aydınlığın yoldaşı, karanlık çerağısın;
Sen padişah ocağı, şehzade kucağısın.
Hep vefalı davrandın, sana kulluk edene,
Haydarpaşa garı’nda, az mı yandın gidene,
Tanıklık etti kolun, ta Yemen’den dönene,
Şehitlerin bucağı, gazilerin tacısın;
Her çare sende saklı, her derdin ilacısın.
Ah! Nazlı İstanbul’um! Bir ahım kaldı sende,
Balık ekmek satardın, raks ederken teknende,
Beslendi gelen geçen, senle Eminönü’nde,
Sen düşkünlerin evi, muhtaçların aşısın;
Fukarayı doyuran, imaretler başısın.
Ne yeminler edildi, Maçka, Yıldız parkı’nda
Bir ömre ant içildi, ayrılığın sonunda.
Kiminden bir ah! Kaldı, kimi yandı bağrında,
Hiç dillerden düşmeyen, sevdaların bağısın;
Kalanların meskeni, gidenlerin yâdısın…
Niceleri yükseldi, ta arşın doruğuna,
Çamlıca tepesi’nde, erişildi ruhuna.
Yeşil vurgunu sinen, çaldı nazende sazlar,
Sende ses buldu hüzün ve nihavent şarkılar.
Eşin yoktur dünyada, benzerini aramam,
Seninle dertleşirim, sen olurum her akşam.
Acılar mı çekmedin? Acı mı çektirmedin?
Ağustos gecesinde, birden titredi tenin.
Ardından ağıt olup, aktı olanca yürek,
Dünya sana ağladı, seni güldürene dek.
Sen de payını aldın, yalan, dolan, talandan,
Düşmana ne hacet var, korkma sakın yabandan.
Beslediğin kargalar, yakıp, yıkıp, keserek,
Yeşeren umutlara saldırdılar gülerek.
Kim bilir neler gördün, ne çileli gözyaşın,
Yine dimdik ayakta, eğilmedi dik başın.
Köpüklü duvağınla, girdin düğün evine
Bir gelin edasıyla, süzüldün enginine
Sana gıpta edenler, eremez hayaline
Sen efsanelerin sonu, geleceğin başısın,
Yanağımda gülücük, gözümde gözyaşısın…
Sazlı, sözlü, endamlı, Ey! Nazlı İstanbul’um
Daha çok zaferlere, koşacağız seninle,
Daha çok bayramlarda, coşacağız seninle…
23 Mart 2006
Fatma CaglayanKayıt Tarihi : 23.3.2006 20:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatma Caglayan](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/03/23/ey-nazli-istanbul-um.jpg)
Yarışmaya girdi ise, sanırım dercelerden biri bu şiirin.
Muhteşem şiirinizi ve sizi candan tebrik ediyorum.
bu şiirleri yazan şairin yeğeni olmak ayrıca bir gurur kaynağı..!
Sevgiler..
TÜM YORUMLAR (26)