"Kudüs ve Mescidi-i Aksa, Haçlıların işgalinde olduğu müddetçe, ben nasıl olur da gülebilirim, sevinebilirim, istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele gözüme uyku girebilir? ! "
Bu sözler o büyük komutanın sözleri…
Haçlıların işgali altında olan Kudüs’e dayanamayan İslam komutanın sözleri…
Atını diyardan diyara sürerek koşturan, Kudüs’ün fethi için cihada davet eden komutanın sözleri...
Yerinde duramayan, hüzünlü ve dünya kaygısı olmayan, İslam komutanın sözleri...
Mescidi Aksa’yı haçlıların elinden kurtarıp, İslam sancağını Kudüs semalarında dalgalandıran, büyük fethi bu ümmete yaşatanın sözleri…
Rahat bir nefes almış ve emir olarak ilk Cuma namazını o mübarek topraklarda kıldırarak, tarihte eşine az rastlanmaz bir destan yazan Selahattin-i Eyyubi’nin sözleri…
Şimdi ise Ey Selahattin, sana bir sır vereyim mi? Zalime, Facire ve Kâfire emanettir Kudüs’ün; bilesin…
İlk kıblemiz olan mahzun ve çaresiz insanlığın diyarı Kudüs…
Şanlı komutanın fethi ile izzetine kavuşmuşken, zayıflığıyla vakur Kudüs…
Son asrın en hüzünlü günlerini yaşamaya mecbur bırakılan mustazaf Kudüs…
Bir avuç İsrail torunlarının elinde kurtarılmayı bekleyen, acı çığlıklarını dünyaya ulaştıramayan, çaresiz Kudüs...
Kadın erkek demeden, çocuk yaşlı demeden, İsrail kurşunuyla cennete uçan yavrucakları bağrında büyüten Kudüs…
Ey Kudüs! Bilirim bağrında neyi beslersin. Sen, yeniden Salahattinler bekleyen, Müslümanlar nerede diyen, evlatlarını feda eden, çocuklarını kurşunlara hibe eden, Hanne gibi Meryemleri adayan, sokaklara sapanıyla genç Davutlarını salan, intifada ile feda olmayı bekleyen, ölsün diye bu topraklar için çocuk doğuran, susarak ve zamana canıyla meydan okuyan, can taşıyan anneler yetiştirirdin
Ey Kudüs, sen 8 aylık bebeğini bağrına basan ve cennete uğurlayan, gururlanan, izzetli ve şerefli Faisal anneler yetiştirdin.
Ey Kudüs, senin beldende yolculuklar ülkeden ülkeye yapılmaz, senin beldende kurşunlara hedef olan Danialar ve Beyan’lar Rahman’a çıkar, senin beldende acının, hüznün, öfkenin feryadı arşa çıkar, suskun ve arsız yöneticilerin timsah gözyaşları ifşa olur. Küfrün çirkin yüzü aşikâr olur.
Batı Şeria… Ümmetin utancının aynası... Oraya bakan her genç; yiğit ve azimli gençler ve suskun koca bir ümmet görür. Oraya bakan her genç; tutuklanan, tartaklanan, kendisinden korkulan, zindana atılan, ailesinden koparılan cevval gençler ve buna umur etmez bir ümmet görür.
Batı Şeria… Ona bakan her kimse; kınayan, kınamaktan başka bir şey yapmayan aciz ve çelimsiz, hain yöneticiler görür. Oraya bakan her kimse; aşağılık, kindar ve menfaat düşkünü zalim yöneticiler görür ve oraya bakan her göz; Müslüman yöneticilere sesini ulaştıramayan, ağlamayı utanç sayan, ‘’Hilafet istiyorum’’ diyen babalar ve anneler görür. Eşini ağlar görüp Yahudi sevinmesin diye susturan, canları acıyan, ateşin düştüğü yeri yaktığı anneler görür.
Ey Müslümanlar! Kadınları kurşunlamaktan zevk alan, bütün dünya Müslümanlarıyla alay eden, zalimleri bağrından atamayan Kudüs’ü görüyorsunuz değil mi?
Ey Müslümanlar! Beyaz atlarıyla Yahudi’ye diz çöktürecek Muttasımların, Selahattinlerin yokluğunun farkındasınız değil mi?
Ey Müslümanlar! Size şikâyet ediyorum bu zehirli hançeri… Bu pervasızca kardeşimi öldüren, bu alçakça her zulmü yanına kâr kalan İsrail varlığını…
Onları kurtarın. Onları kurtarın. Onları kurtarın. Onları kurtaracak güç ile kurtarın. Onları kurtaracak yegâne güç olan, Hilafet ile kurtarın…
Kayıt Tarihi : 23.11.2015 09:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!