Ey He Şiiri - Şair Nehreyn

Şair Nehreyn
101

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Ey He

Bu babta yaşanılanlara ve hissedilenlere perde çekilmişir.

Ey he

son perde oynanmayacak işte.
akşam oldu
herkes kendi evine acı çekmeye çekildi....
senin yüzün neden boyalı çocuk..
boynunu büktüğün sokaklara döküldü
yer çekimi inmeler
guguk kuşu bağırmaların malamat etti sevdayı

son perde mi
biletler iç cebimizin deliğinde

akrep melekler çoğalıp keşişe kestiler
manastırın kapısına yazılanları okuyamaz kimse
haydi bu fırsat ele geçmez / git
bahse mevzu konular katledildiler
muskalarına geri döndü ecinniler
kırıldı fanus

saydam öykülerine alındım cin alinin
çöp kadar bir şeydim mesela
çağrılmıştım / çekiştirilmiştim
sen bütün öyküyü biliyordun aslında
ölmelerine al beni demiştim
bırakma acılarına ateşin
duymadın bile / sağırdın

son perde
herkes kendi evine acı çekmeye kapandı işte
tanımıyorum seni
tanınacak halde değilim
ki rüzgar gülü / ki sabır dağları üstüme devrildi
boğazıma dolandı bu sevda
boğuluyorum

çıkışlara koşmayı aklıma getirseydim belki
bozkır ellerimle tutmasaydım
minnacık yüreğini
boynuma konmasaydı serçelerin şahı
dünkü çocuk olmasaydı umut
çatılarda oynaşmasaydı kumrularla
belki dağılmazdı arş böylesine

gece yarıldı / bozguna uğramış nehirlerin ağzından boşaldı kan
öksürüğüne tünedi cümle serçeler
bir varsın / bir yoksun acının evinde
tütün dumanına yazılmış adresler kayboldu
tanınacak halde değilim elbet
pıtrak tarlasında yittim ben

sen uyku haplarına serptin gözün korkunca yüreğini
abdestlere koştun / tas tas sulara
öfkeyle arınır mı melekler
turuncu harfleri yasakladı çığlıkların
onarımsızdır dudaklarını çatlatan ayazın serinliği
ben gövde ve baş olarak ikiye bölündüm
telaşla şehirleri ateşe vermem beni ele verdi
polis telsizlerinde adımı bağırıyor azrailler
sonsuz gücümle koşuyorum
kaç göğ geçtim de
hala senin yüzünü boyadığım efsunlu çiçekleri göremedim
sonra yerin dibine çakıldım gözbebeğim üzre
yerin dibi öykünün esas ismi

yedi kat yerin dibinden söylenilmiş şiirler de olabilir ara sıra
iki gözüm hani üç damla gözyaşından bahsetmiştim sana
nabzın nabzımın ellerinden tutup götürürdü
nabzın usul usul koşardı bileklerimde
mavi çayırların ve boz nehrin yamaçlarına
hani sen acının tarihiyle yaşıttın
akrandın yüreğime
o zamanlar sana üç damla gözyaşından bahsetmiştim
unut işte onu

yüz görümlüğüne neler getirmişim ben

bilirkişi evraklarına havale edilecekken ismim
üzüm dalları / erik ekşisi ve bir avuç toprak
bozkır ellerimi tutup
ateşe atılmış el bombası gibi pimimden çektiler
ah pişman mıyım? pimi açıkta bıraktığıma
sen de bahsettin böyle bir iki öykünden

mavi bulutlar sürülmüştü içime / yüzüm dalgalı denizler gibi ıslaktı
ve bu yüzden gelgitlerim çoğalıyordu
ağzının içine alıyordun beni / sıcacıktı dudakların
yerin dibinden ve yerin üstünden çok farklıydı
bazen rüzgar tersten eser / şaşırmıştır yolunu/bizi de şaşırtır
uykulara mı uzanır insanın rüyası gelince
mesela ben rüyalarımı kendim kurardım / soluğumu tutar
en dibe giderdim / gitmek de böyle bir şey işte.
gittim / tövbelerimi ve günahlarımı boynuma asarak
rüyalara ödünç verdiğim tebessümlerde yitmiş
kartpostallarda mı aramalıyım yüzünü,
çingene kızların fal fincanında mı
nehirler ince bellerini kıvıra kıvıra çoğalıyorlar

bu şiire gazellerin göz yaşı karışmıştır
akşam oldu herkes kendi evine kapandı/

bir de avuçlarının kıvrımından sızan gök gürültüleri var
başımdan aşağıya bir damla sabah çiyi oldugum zamanlarda
derli topludur şeytanın vesveseleri / sana siyahi çıbanlardan bahsetmedim hiç
gümrah acılar toplanırdı her şafak / acıya sınanmış adresleri boyunlarına asarak
sen acının adresini avcunda tutuyordun / buruşturup buruşturup attığın kağıtlarda
hep acının tasarlanmaya yüz tutmuş adı vardı
meçhule bırakılmış mektuptu minnacık yüreğin

duvara çakılmış mıhlar vardır / felsefe kitaplarının başını tutmuştur
aslında sönmeye hazırlanmış bir kibritin gözleri
bence daha mühimdir / gözlerin ne konuşur ihtiyar duvarla
hüzün vakti hangi renge çalıyor daha çok
ardıç kuşları çıtırdayan dallarında uyumuşlar iğdenin
elvedalar tutmuş rıhtım başlarını
bu gemi bu şilep bu kayık soluksuz bekliyor ay ışığını
ayakların sığmadı bu şehre

duvağını kelebek tüylerinden dokumuş melekler
hani pembe tavşan bakmaya çalışmıştı gözlerine de
sen onu örümceklere bağlayıp atmıştın
ne çok zaman sonra gördüm ben
arta kalan mevzular hep kafa karıştırır
serçeler sığınmacıları sevdanın
karartmalar başladı/
aç öğünlere biriktirilmiş acı öpüşleri gusledeceksin yine

sonra tufan / bozgun / ve direniş
en çok direniş yakıştı yüreğindeki kuşun kanadına
ve bu özlem / bu hasret / bu sevda hepsi yeşil bir yosuna işte
akşam oldu herkes evine acıya çekildi
bardaklardan boşaldığın günlerden mi bu ağrı
ya da ağrılarımız mı karıştı birbirlerine
geceyle gelen..

firarı al verlere dahil etmek lazım
kolla bacağını gün ışığı

umut çarşısı yüreğini biliyordum sadece
aynalar saplı hançerlere gömülmüştü
acayip ayaklarım vardı benim
ve her geçtiğim iklimde başka izler bırakırdım
tanınmayacak kadar sevdalıydım
ve suratım yaban şiirlerden tutuşuyordu zehre
zehre akar bazen insan
uçurumun bir ucundan sen tuttun
yasak haritaları yeniden yakmalısın
cüzdanında kuruttuğun güller yalvarıyordu aya
ay ince dudaklı bir elemdi

tepeden tırnağa şaraba dökülmüştün
başucunda uykuya dalmıştı eski bir çocuk
annesinden sonra ölen bebeğin gözlerine bakıyorduk
bakmakla görmek arası bir yerdeydik
denizciler atlarını kişnetiyordu rüzgardan evvel
başak tarlasına gelincikler tohumluyordu mavi kayık
sen sol gözünle kırpıyordun küreklerin çıplak omzunu
sağ memene biriktirdiğin sütler saçıldı toprağa
anne uzaklardan koşup geldi
niye geldi
sonra dört cepheden kuşatılmış bir meczup
ayrılığa boylanmış sakallarını uzattı
sen çapraza durmuştun / ve boynun büküktü
ellerindeki gizli kınadan ipuçları çıkartıyordun saklı rüyalara
tırnaklarımdaki kirlere kusmayı öğrendin çarçabuk
besbelli can pazarıdır ömrün bazı vakitleri
şah damardan kanamalar doğar şafaktan evvel

eylülün kirpikleri kendiliğinden kapanıyordu sırasınca
vuslat tembihlenmiş ve vefasızdır her defasında
soy kırımların tarihi olmazdı / ve çiğdemler saçlarını hep birlikte tarardı
ben senin saçlarına ekerdim rüzgarın en bebeğini
efsunlar bırakırdı gözlerin
hatırlanacak şiirler bırakırdı yüreğin
kayısı çiçeğimdin
benzemediğin zamanlar yosuna
________________________________________

Şair Nehreyn
Kayıt Tarihi : 13.6.2008 23:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Zaman Sarrafı
    Zaman Sarrafı

    cüzdanında kuruttuğun güller yalvarıyordu aya
    ay ince dudaklı bir elemdi

    .........

    Çok beğendim şiirinizi, tebrik ederim.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Şair Nehreyn