Ey aziz İstanbul!
Bugün sabahtan başlasam
Gerdanında gezinmeye
Topkapı Sarayından seyretsem boğazı
Uzansam tekmil Adalara
Çamların meltemli gölgesinde yatıp
Yudumlasam,
Denize nazır bakışlarımda şarabı.
Sonra,
Uzakta Anadolu Kavağı
Taze balık,
Yanında kalamar, beyaz peynir
Rakı mı? beyaz şarap mı?
Karasızım nedense.
Peşinden waffle veya İzmir lokması
Dönüşe geçerken, nasıl da göle benzer
Boğazın kıvrımlı girdabında deniz
Akıyorum aşağılara kıvrım kıvrım
Dolanırken İstanbulun beline
Masmavi boğaz.
Çamlıca sırtlarındayım,
Gerdanlıklar ışıl ışıl
Asılmışlar gökyüzüne akşam üzeri
Sanki film karesinde ihtişam
Boydan boya inci gibi
Pırlanta gibi köprü ışıkları
Hilal gibi kıvrılmış lacivert salıntılar
Öylesine nazlı, öylesine nazenin
Sanki kuş bakışı seyirdeyim.
Kumkapıya uzanıyorum bir koşu
Sahilde sıra sıra eğlence yerleri
Ahırkapıda demirli
Devasa, paslı ve küskün tankerler
Sanki sitem yolluyorlar karaya
Sessiz heybetleriyle
Sıkıcı buralar
Beyoğluna kaçayım biraz da
Nevizadede
Akşam gençlerle sırt sırta
Taburede bira yudumladınız mı?
Çiçek pasajında insan seli cıvıl cıvıl
Kucak kucağa masalar
Nağmeler kesik kesik kulaklarda
Çalgıcıların bozuk yorumlarına
Keyifle eşlik ediyorum şarkılarda
Geç saatlere kadar.
Fransız sokağındaki güncel sanatçıları geçip
Taksim Meydanı’nda takılırken gençlere
Galatadan aşağı süzülüyorum
Dar sokakları arşınlayıp.
Eminönü, Sultanahmet,
Beyazıt, Aksaray derken
Ve hatta Topkapı
Sizden özür dileyerek
Geçiyorum başka güzelliklere
Çünkü iş telaşında sarmadınız beni
Bir koşuda Hidiv kasrındayım
Ağaç ve yaprak serinliğinde
Oksijenli göz zevkini tepeden solumaya.
Otağtepede Fatihle atını nakşeden
Muhteşem ağacı izledim yaşlı gözlerle
Nasıl da resmetmiş o anı yapraklar?
Göksuyu temaşayı anlatamam
Anadoluhisarından karşıya bakarken
Rumelihisarındaki nağmeler inliyor kulağıma
Tepedeki gökdelen kirliliği de caba.
Hızla akan boğaza dalıp gitmişim
Sanki tükenecek gibi deli akıyor
Arnavutköy akıntı burnundan
Bebek koyunda sıra sıra tekneler
Uzun direklisi, ince uzunu
Hisarüstü Doğatepeden
Nasıl da seyrediyorum
Nazlı kıvrımlarda gizlenen gözyaşını.
Bir hüzün kaplıyor
İçim elvermiyor anlatmaya
İnsana eziyet birçok derdini
Kalemimde mecal yok yazmaya
Güzellikleri bozmak istemiyor gönlüm
Sokmayacağım aralarına
Çukurlu, betonlu kara çalıları.
Yoksa,
Sana her övgümde
Hüzne dalarken
Yaşlar boşalır gözlerimden
Kararsız kalırım böyle anlarda
Adına,
Yazdıklarımın hangisi daha yakışır?
Methiye mi?
Kahır mektubu mu?
Yoksa çile yumağı mı?
İşte böyle anlattım seni
Gözlerimde taşırken yıllardır
Gönlümde yaşadım sınırsızca.
Şimdi bir karar ver
Sana en çok hangisi yakışır?
Aziz İstanbulum.
(23.09.2005)
Burhanettin AkdağKayıt Tarihi : 23.9.2005 01:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
istanbulu en iyi anlatanlardan olarak eminimki hafızalarda kalacaksınız!
saygılar.....
Sanki bitecek gibi deli deli akıyor
Arnavutköy'de akıntı burnunda
Bebek koyunda sıra sıra tekneler
Uzun direkli, incecik, upuzun
Hisarüstü Doğatepe'den de seyrediyorum
Nazlı nazlı, kıvrımlarına gizlenen gözyaşlarını...
__Söz konusu İstanbul olunca,yitip gittim şiirin içinde... Kaleminize sağlık....
TÜM YORUMLAR (4)