Exostin Şiiri - Akın Akça

yüksek ve kuru,
ilk olan da böyleyse eğer;
kendiyle uyumlu -
kuru ve yüksek
bırakılmak istemeyen
saf, arı,
sıra/dan(insan düşüncesi,
sevimlice zeka pırıltısı.

Girişlerden çıktık
(banliyö geceleri
gibi acayip düşüncelerin -
Balboa'sında Sylvester
kedisi cılızlaşmış balsızı
- açık bir alanında
çöl yolu-çadır restoranında;
ama ne kadar genişmiş)
kuru ve yüksek için,
uykular çocuk cıvıltısı
arkaplanda;
kim der ki burası in
nereye kaçmak, sonrasında
paketlenen vızıltı -
hem paketlenen hem vızıltı
- ki giydirildi;
kaçmak mı, nereye?
hem, önemlisi, bunun için
çatlak fazla ufuksuzca bonkör,
umarsız, ve alaycı-dalgacı:
sırlar verilmez kötüye;
kin sesi canlı,
kaybetmek mi anlı,
eski-kaybetmiş...
şimdi, yaratık
olduğunu biliyorsun
dolaşan evrende
sen'le seni;
belki uzaylı -
şarkıyı yorumlayanın
okuduğu
'sayfadaki yorumcu'.
*
melekçe demir-dirsek
şehir lambası tepesi'ne
koyulan metropol çocuğu,
şaşkın
(kafa sallayan
siyahi arkadaşına;
korkan,
besili avamkamara domuzundan.
ama hep şaşkın.)
aşağıda beliren
obez semirmiş
parlamento peruğuna.
O adam
kesemese de
baltayla kesmeyi deniyor
demir direği.
ne için savaştığını
hiç bilmiyor.
kendi bacağını kendi kesip
öngöremediği denize düşecek
koca adam.
deniz perilerince alınıp
kundaklanacak
bilinmez bir cennette
ağzı emzikli,
bir ağaca artık asılacak,
tutuşturulacak gülümsenerek.
Kuşlar ağzına kurt veriyor,
onu beslemeye çalışıyor.
yeniden ırmağa daldı
gerisin geri denizkızları.
Kafir lambası'nda
ağzında emzik
tutturulan
üç günlük politikacı,
şaşkın çocuksa indi artık
küvez-şeffaf küresi'nden
Clementine'in,
biraz gülümsedi,
şehri dolaşmaya başladı,
(artık huzurlu)

Conversation.
conversation.
conversation! !

ruh bağı çıkaran egzostan:

sadece, otur orada! ...
/biraz hava.(

(düğmeli tel'de ne denirse
kafa sallayan
şaşkın, nokta ağızlı çocuk.)
yumuklaşan gözlerine
sabun kaçmasın duşta.

-