Evvel Zaman Öyküleri
-Yalanlarımız vardı; ömrümüzü verdik.
Kimseler inanmazdı,biz inanırdık.-
1 *
Otuz yıl önce; dehrin pirleriydik.
Uzun,ak sakallarımız vardı.
Her şeye aklımız erer,herşeyi bilirdik;
Avcumuzun içindeydi evren;
Karanlıkta kara taşın üstünde gezen
Kara karıncayı görürdük gözü kapalı.
Otuz yıl önce delikanlıydık; hani
Pimi çekilmiş bir bomba yani.
Bir kamyonu çeker gibi halatla
Değildi ki yaşamak..
Benzin dolu bir bidona çalıvermek kibriti,
Silkivermek başaşağı içi dolu çuvalı,
Bir tomruğu yuvarlamak dik bayırdan aşağı,
Taş sektirmek havuzunda kaymakam konağının...
2 *
Otuz yıl önce
Ayağımıza taş değmezdi
Kurşun işlemezdi tenimize
Suda ıslanmaz
Yanmazdık ateşte
Üşümezdik,yorulmazdık,acıkmazdık.
Korkmazdık yanlışlardan
Ölümlerden korkmazdık.
Otuz yıl önce
Şapkamızdan kuş çıkarırdık,
Tavşan çıkarırdık.
Abartılmış Berec piller gibiydik,
Mutluluk üreteci…
*
3
Otuz yıl önce
Çoktuk,bir ülkeydik,memlekettik,halktık
Yürüdük mü,
Kırk milyon çift ayak yürürdü ardımızdan
Doğrularımız vardı
Yanıltmayan,utandırmayan,eskimeyen
Bıraksalar
Oturup anlatacaktık kırıp dökmeden.
*
4
Otuz yıl önce
Yollarımız vardı,yoldaşlarımız vardı
Ellerinde bayrakları
Dünyayı çepeçevre kuşatırlardı.
Düşlerimiz vardı:
“Güzel günler görecektik,
Güneşli,güzel günler…”
*
5
Otuz yıl önce kardeşlerimiz vardı
Birbirimizin sırtını kaşır,
Sivilcelerini patlatırdık.
Birimiz nezle olsa,hapşırırdık hepimiz
Parmağı kanasa birimizin
Kan olurdu ellerimiz
Ayakları üşürdü hepimizin
Yalın ayak kalsa birimiz.
Başımızda kavak yelleri esse de
Aklımız bir karış havada değildi.
Konuşurken ormandık,susarken dağ.
Önce büyük harflerini söktük hayatın.
Kestirmeden oyunun tam ortasında bulduk kendimizi;
Ezbersiz,provasız…
6
Otuz yıl önce
Dağlarımız vardı,ormanlarımız vardı,
Dal fidanlarımız…
Bedreddin sürgünü.
Gelip bir uçurumun önünde bırakmazdı hayat
Böyle çözümsüz.
Böyle dört duvar arasında sıkışıp kalmazdık
Böyle,bir çıkmaz sokakta kıstırılmış it gibi,
Böyle yapayalnız…
Çeklerle,vadelerle,taksitlerle kuşatılmak yoktu
Böyle pusuya düşmüş gibi..
Bir paket çay,iki yüz elli gram şeker
Geldi miydi denk,
Denkleşirdi bütçesi ülkemizin.
Bir Bafra paketini üleşirdik parmaklarımızı üleşir gibi…
*
7
Otuz yıl önce
Doğum tarihlerinin yanında ölüm tarihleri olmayan
Şehitlerimiz vardı.
Ölmezler
Yüreklerimizde yaşarlardı.
Cennete inanmazdık,cehenneme inanmazdık.
Yaşamak bu yanıydı işlemeli bir kapının;
Ölüm,öbür yanı.
Yazıyla tura gibi,akreple yelkovan..
Şaraba dönüşmekti ölmek,üzümce.
8
Otuz yıl önce
İtirazımız vardı
Görülmemiş hesaplardaydık,ama görülecek
Dürülmemiş defterlerdeydik,ama dürülecek.
Namluya mermi sürmek gibiydi yaşamak
Ya da zorlamak bir dağın zirvesini.
Otuz yıl önce
Uçsuz bucaksız bir ovada
At sürmek gibiydi yaşamak
Dönüp ardına bakmadan.
9
Otuz yıl önce
Uyku ölümdü bizim için
Böyle sırt hamalı gibi
İki büklüm taşımazdık hayatı
Zifiri yalnızlığın en kıyısında
Doğrulur kalkardık bir arkadaş ıslığında.
10
Otuz yıl önce
Yakamızda kir,burnumuzda sümük,
Paçamızda çamurdu yokluk.
Ama karnımız doyardı gerçekten.
Karpuz,karpuz tadındaydı çünkü;
İri,bol çekirdekli,kırmızı..
Kavun,kavun gibi kokardı.
Böğürtlenler ellerimizi kanatır.
Yüzümüze kan gelirdi kara dut lekesinden.
İnsanlar sıcacık gülerdi,ekmek gibi
Ekmeklerin kokusu ötelerden duyulurdu.
11
Otuz yıl önce
Duvarlarımız vardı
Üstüne oturur,sırtımızı dayardık.
Ekvator gibiydi;
Başladığı yerde biten,bittiği yerde başlayan hep.
Gölgesinde koşardık.
Sevgilinin bahçesine gül atar gibi
Usulca,korkarak,ağır uykularda
Cahil,serseri,it
Ama yürek atışlı
Yazılar yazardık:
“Somedova! Somedova!
Kavga sonuna kadar kavga!
Seninleyiz Nikaragua!
Şah bir yana,taht bir yana! “
Artık bütün balkonlarda
Siyah,üzüm sakallarıyla
Fidel konuşmaktadır.
Yamacında Che Guevera..
12
Otuz yıl önce türkülerimiz vardı,
Gözlerimizi yumar yumar dinlerdik.
Terkilerinde büyük adımları gelirdi
Büyük,hızlı bir koşunun…
Çevresinde bağdaş kurup otururduk;
Uzatıp ellerimizi ısıtırdık tandırında.
“Tanrının kullarından bir tanesi özgür değilse,
Tanrının kullarından hiçbiri özgür değildi.”
Ama biz özgürdük türkülerce,
Tel örgüler arkasında bile.
Bir yanımız Rahip Tutu,
Bir yanımız Zapatista..
Böyle at izi it izine karışmamıştı daha.
İçimiz aydınlık,ışıklı.
Bir kardeş sofrasıydı dünya.
Bir şafak tüfek çattık Bolivya dağlarında;
Şili’de bir gece yenildik Allende’yle..
Gdanks’ta dok işçileriyle grevdeydik,
Tiyamennan meydanında önüne durduk tankların.
13
Otuz yıl önce
Tolstoy'duk,Şolohov'duk,Dostoyevski...
Uzun öyküler yazacaktık,
Nehir romanlar..
Çünkü öykü tadında yaşanmıştı herşey,
Roman kıvamındaydı düşlerimiz bile.
Değilse yaşanmazdı
Değilse değmezdi.
Akıp giden bir derenin kıyısındaydık
Dere değildik,su değildik,
Çakıltaşı değildik ama,
Müdahildik yaşamak denen davaya.
14
Otuz yıl önce
Muhaliftik, marjinaldik, aykırı.
Darbeler gördük,darbeler yedik.
Mağluptan yanaydık illaki
Menderes'e üzülmüştük,yüzlerine bakıp büyüklerin;
Kennedy'e ağlamıştık,süt tozumuz kesilecek diye;
Yastaydık Cengiz Topel düştüğünde;
Suphi Kaner küçük dayımızdı,yemeden içmeden kesildik.
Ama ilk kez Deniz'le yaşadık ölümü,içinden.
Sonra Mahir..sonra..daha..
Kardeşlerimiz öldü.
Kardeşlerimizi öldürdük, kardeşlerimiz öldü diye.
Kendi kitaplarımızı yaktık,kendi fidanlarımızı yaktık,
Geleceğini yaktık ülkemizin.
Beş bin yıllık bir toprak,ot bitmesin diye üstünde
Yakıldı göre göre.
15
Otuz yıl önce
Promete’siydik çağın.
Büyük ateşler ölçerdik,
Büyük bayraklar taşıdık
Yukarı,daha yukarı.
Büyük kapılardan baktık.
Bıraksalar,
Bütün kirli denizleri temizleyecektik.
Köprüler çatacaktık bütün ırmakların üstüne,
Yollar yapacaktık yüksek dağların üstünden aşan,
Bütün ağaçların dallarına salıncaklar kuracaktık,
Bütün çocukların ellerine uçurtmalar verecektik,
Ayaklarında kırmızı pabuçlar…
Bütün açlar doyacaktı.
Büyük ocaklar çatacaktık,
Üşümeyecekti elleri annelerin.
İşsizlere iş verecektik;
Babalar şapkalarından utanmayacaktı.
16
Otuz yıl önce
Büyük, beyaz bir tuvaldi hayat
Kırmızı elma resimleri çizecektik,büyük ağaçların yüksek dallarına
Yumuşak, beyaz,pamuk tüyler ekleyecekti kuzular
Yeşiline çimenlerin
Uzak denizler bakacaktık,
Derin ırmaklar,
Sık ormanlar...
Masallar masalları üretecek,
Çocukların elleri büyüyecekti.
17
Otuz yıl önce
Kulaklarımız ağır işitmezdi böyle
Gözlüklerimiz yoktu,takma dişlerimiz yoktu
Saçlarımız böyle ak pak,
Yüzümüz böyle buruş buruş değildi
Böyle kırık dökük,çatlak patlak değildik.
Damla sızdırmazdık bir yudum sevgi bulsak.
Zambaklar şahidimizdir
İğde çiçekleri şahidimizdir.
Güneşi,ayı bilirdik;
Yıldızlar şahidimizdir.
Çoktuk,kalabalıktık
Yumruklarımızı sıkar sıkar bağırırdık.
Ama yalnız kaldık mı
Bir Bülent Ersoy şarkısının hicranına susar,
Oturur ağlardık.
18
Otuz yıl önce
Şiirlerimiz vardı,göğsümüzde taşırdık;
Cevşen gibi,Mushaf gibi,muska gibi…
Mataramızda su
Torbamızda ekmek
Ve kemerimizde kurşun gibi
Taşıdık şiiri biz.
Kapı komşumuzdu Hasan Hüseyin
Bir bardak şeker,bir kaşık tuz istedik.
Ekmek istedik.
Kimi Atila İlhan’dık
Uzun burunlu ayakkabılarımızın
Topuklarına basar
Tenha istasyonlarda/esrarengiz
Gece yolcuları beklerdik
Boynumuzda kırmızı fularlar..
“Ne kadınlar sevdik,zaten yoktular.”
Yakışırdı bize
Hilmi Yavuz’da hüznü keşfederdik.
Acının vergisini verir,
Zulmün haracını öderdik bir çilingir sofrasında.
Devrimciydik haddizatında ama
Ferdi Tayfur kadar derbederdik.
Arkadaşlık,der sık ormanlar getirirdik aklımıza
Omuzlar dayanırdı omuzlara
Omuzlar omuzlara
Arkadaş olduk Arif Damar’a.
Nazım’laydık
Bir toprak nasıl sevilir memleket diye
Ondan öğrendik.
Aynı koğuşta hapis yattık
Aynı göğe kaldırıp başımızı
Birlikte yıldızlara baktık.
Türküleri onunla sevdik,Türkçe’yi onunla,Türkiye’yi onunla…
Varna’da birlikteydik;
Ondan öğrendik
Uzaktan nasıl okşanır sevdiğin bir insanın sıcacık başı.
Ellerimiz yandı.
19
Otuz yıl önce
Ruhi Su,seferberlik türküleri söylerdi;
Biz,seferberlik türküleri dinlerdik otuz yıl önce.
Ve o,muhtemelen bin yaşındaydı
bu türküleri söylerken
Biz muhtemelen onunla yaşıttık.
Yemen türkülerine uydururduk ayağımızı yürürken
Yemen türküleriyle bulurduk haritada yerimizi.
Memleketi sevmek ayıp değildi,böyle
“Vatansever,yurtsever”diye tanımlardık kendimizi.
Kılına zarar gelsin istemezdik ülkemizin.
“Satılmış”tık ama,
Kıyamazdık bir karış toprağını satmaya.
20
Otuz yıl önce,gazetelerimiz vardı/okurduk
Adını duyduk mu
Doğup büyüdüğümüz mahallemiz gelirdi aklımıza
Evimiz gelirdi.
Köşe yazarlarımız vardı
Köşe başındaki komşumuzdular
Akrabamız,yakınımız,dostumuzdular
Her sabah sofralarına buyur ederlerdi bizi
Bir tas sıcak çorba tadında okurduk
Yazdıkları her yazıyı.
Onlar noksandan söz eder,
Biz tamı anlardık.
Onlar yanlışa yüklenir,
Biz doğruyla dost olurduk
Çirkinden dem vursalar,
Bir güzelin sevdası düşerdi içimize.
Kendilerinden önce
Bizi düşünürlerdi.
Kokmazlar,çürümezler,
Satılmazlar,
Dönmezlerdi.
21
Aşklarımız vardı otuz yıl önce
Çörden çöptendiler belki
Ama gerçektiler
Çoktular
Adları vardı
Bir de rüzgarda uçuşan sarı saçları
Adresleri vardı sade,aracısız
Bir otobüs durağıydılar
Bir okul çıkışıydılar.
Elleri var mıydı, bilmezdik
Ayakları var mıydı,bilmezdik
Bir yerlerden gelir
Bir yerlere giderlerdi
Ama hep yüreğimize basıp.
Gözleri vardı
Bir çimdik umut görsek gözlerinde
Sabaha kadar uyuyamazdık.
22
Otuz yıl önce
Fitil gibi sevdaydık
Usul sevdik
Kerem'dik Aslı'sız
Ferhat'tık Şirin'siz
Mecnun'duk Leyla'sız..
Yarımdık,yamalıydık,yaralı...
'Kendi saçlarımızı okşadık sevgilinin saçları niyetine'
Kendi dudaklarımızı öptük
Kendi gözlerimize baktık bakamadığımız gözler yerine
Eziktik,ağrılıydık,efkarlı..
Umutlar eskittik,hayaller örseledik,rüyalar gömdük.
Yiğittik yiğit olmasına da
Hep kendi ordularımızı yendik
Kendi kalelerimizi fethettik
Kendi burçlarımıza diktik bayraklarımızı
Kendi yaptığımız putlara açtık avuçlarımızı
Dualar acıttık,dualar üzdük.
23
Otuz yıl önce
Okyanus değildik haşa,
Deniz değildik tamam,
Irmak değildik belki...
Büyük denizlere sevdalıydık ama.
Ummanlar taşıdık yüreklerimizde
Küçücük bir dere güzergahında.
24
Otuz yıl önce
Uzak mezralardan geldik
Köylerden,küçük kasabalardan
Kenar mahallelerden geldik.
Adlarımız vardı
Sahici,bildik,kendimizden...
Yenilen takımları tutuyorduk hep
Yenilen takımlara girdik
Ayağımızda lastik pabuçlar...
Topu taca attı kimimiz
Kimimiz kendi kalesine gol
Acelesi vardı kimimizin ofsayta düştük
Yenildik penaltılarda
25
Çoktuk
Gökte yıldız,denizde kum kadar
Aynı ağacın meyveleri gibiydik,tanırdık birbirimizi
Hoşlanırdık birbirimizden,
Yaslanırdık birbirimize
Aynı kitapları okurduk,aynı türküleri söylerdik,
Çoktuk
Yüklensek
Yerçekimi onaylardı gücümüzü
26
Ama yenildik
27
Babalar oğullarından utandı
Analar yüzüne bakamadı kızlarının
Erdem ölümle sınandı
Hayaları buruldu yoldaşlığın
Yenenler
Sopalarını gösterip korkuttular gözümüzü
Işıklı kentlerini gösterip aklımızı çeldiler
Kızlarımız etlerini,
Oğullarımız yüreklerini sattı sendikasız,sigortasız...
Uzak düştük,kenar düştük varoşlarda; mecalsiz...
28
Oysa biz kurmuştuk bu şehirleri taş taş,tuğla tuğla…
29
Yenildik
Sevdalar örselendi
Kardeşlikler örselendi,yoldaşlıklar örselendi
Mevsimler kışa vurdu
Uzak bir dönencede yitip gitti düşlerimiz
Kayıp uygarlıklar gibi
Umut yenildi,onur yenildi,emek yenildi
Yenildik
Ellerinin kınasıyla kız kardeşlerimiz
Annelerimiz gümüş telli saçlarıyla
Yırtık şapkalarıyla babalarımız yenildi
Tarlada nasırı öpülesi ellerin
Fabrikada alın teri yenildi
Kıblesi yıkılmış Müslüman gibi şimdi
Onca umut, onca yürek
Şakülsüz, terazisiz, gönyesiz…
30
Otuz yıl önce
Yaşamak
Yasaktı,yasa dışıydı,anayasaya aykırıydı,tamam
Ama yaşıyorduk
Erik çalar gibi komşunun bahçesinden
Ayak parmaklarımızın ucunda.
Oysa şimdi
Tropikal bir meyve kıvamında artık
Tadı yok, kokusu yok, öyküsü yok
Bir şeyler çağrıştırmaz.
Bir suçtur,bir ayıptır,günahtır yaşamak
Kimselere söylenmez
Kimselere anlatılmaz.
Kayıt Tarihi : 26.7.2005 14:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Saygılarımla
Cevat ARAS
TÜM YORUMLAR (3)