Siyahla beyaz arasında
Sıkışıp kalmış
Ne varsa geçmişte
İyi ve kötü yaşanmış
Maskeler ardında gizlenen
Kulak kabartılarak dinlenen
Işıklı yollarda yürürken
Aydınlığı fark edilmez yolların
Ancak yaşayınca bilir insan
Ne kadar zor olduğunu karanlıkların
İçinde anlamsızca yaşarken
Saat yirmi iki kırk dört,
Dakikalar saatleri ikiye katlamış.
Saat yirmi iki kırk beş,
Bu şiir bir mısra atlamış.
Saat hala ilerlemiyor,
Gözümün önünde duruyorken sen
Arka fonlara baktım hep ben
Bıyıklarının altındaki gülümsemeyi
İçine daldıkça değişen şekilleri
Gördüğümü sandım belki de
Beyninin derinliklerini
Satırlar arasında boşluk bırakır gibi,
Mesafeler bıraktım seninle aramda.
Bulutların yağmurdan uzaklaşamaması gibi,
Sevmesem de kal istedim hep yanımda.
Neden özlüyorum peki şimdi seni, neden?
Sarı başakların arasından geçtim hızlıca
Kollarımda, ayaklarımda çizikler
Mola verdim taşlarla kaplı yolda
Oturduğum taşta yürüyen böcekler
Ezildiler, öldüler…
Yeşil martini zeytinleri
Haydi kap getir birini
Sen ye zeytinleri
Ben içeyim martiniyi
Ver elini sarhoşluk
Bir zeytinle boğulduk...
Tırnaklarımda mor ojeler
Üzerimde mor gömleğim
Ayağımda mor çizgili çoraplarım
Morarmaya yüz tutmuş suratım
Suyun altında boğulmaktayım...
İki ayaklılar,
Dört ayaklılar,
Altı,
Sekiz ayaklılar...
Ayaklar çoğalırsa çoğalsın
Hep tek bir başa kalırlar.
Sessiz oldu gidişin
Beklemiyordum.
Gidişini değil, sessizliğini...
Tüm öfkeni kusacak,
Bağırıp çağıracak,
Kapıları çarpacak,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!