Evli Çiftler Nasıl Piknik Yapar

Kâmuran Esen
146

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Evli Çiftler Nasıl Piknik Yapar

Evli çiftlerin(bizim yöredeki) nasıl piknik yaptıklarını anlatayım size. Örneğin Ayşe Hanımlar’ın gittiği bir pikniğin hikâyesini:

Piknik yerine varınca hanımlar için hummalı bir çalışma başlar. Masalar açılır, örtüleri örtülür. Olan kabı kacağı, yiyecekleri çıkartırlar. Başlarlar salatayı yapmaya. Bir hanım soğanları soyar, bir diğeri domatesleri doğrar, bir üçüncüsü salatalıkları. Erkekler çoktan dinlenmeye geçmiştir. Ohhhh! ....... Ayşe Hanım’ın eşi (Örneğin Osman diyelim) hariç. O mangalı yakar, etleri hazırlar, pişirir. Ama diğer erkekler genelde hanımları el ulağı olarak kullanırlar. İstekleri hiç bitmez. Biri susar, diğeri konuşur. İkide bir şöyle derler, yani erkekler:
- Hamiyet! Kömür nerde? Biraz daha kömür koyalım mangala.
- Tutuşmadı bu mangal. Gazete kâğıdı verin de kömürü tutuşturayım. (Gazeteyi veren, kömürü de tutuşturur.)
- Birkaç kozalak olsa, kömürler hemen tutuşacak. (Akıl vereceğine kalk, topla.)
- Safinaz! Islak bez nerde? Ellerim kirlendi. (Kirletirken Safinaz’a mı sordun?)
- Zırlama lan! Anladık......Müyesser, getir şu ipi, oğlana salıncak kurayım da kapatsın çenesini. Yani piknikte bile rahatlık yok. Cık cık cık! ...... (Kuracağı bir salıncak, yaptığı tafraya bak şunun.)
- Cavidan! Patlıcanları ver de közleyeyim. (Kendisi alsa ya!)
- Yanmıyor bu çakmak. Benim çakmak nereye gitti ya?
- Şu patlıcanları soyun Kadriye, pişti hamur gibi. (Madem pişirdin, soy işte.)
- Sivri biber yok mu biber?
- Şurda keskin bir bıçak vardı, kim aldı? Elimdeki kesmiyor.
- Melâhat! Sabun nerde sabun?
Az sonra:
- Melâhat! Elime su döker misin? (Bir el yıkayacak alt tarafı.)
Başka bir erkek sesi:
- Salatayı yaptınız mı? Soğanını bolca doğrayın Ayşe Hanım. (Sanki lokantada da, garsona emrediyor gibi.)
Sonra bir erkeğin sesi duyulur:
- Rakı bardaklarını getirin de, siz salatayı yaparken biz ufak ufak demlenmeye başlayalım. (Her piknikte çocuklar gibi, hanımlardan önce erkekler yemeye başlarlar.)
- Erkeklere biraz peynirle turşu falan çıkarın, rakı boş gitmez. (Demek ki öyle......İçmediğim için bilemiyorum yani.)
- Patates almayı unuttuk mu yoksa? Varsa verin de etlerden önce patatesleri pişirelim. (Acilen patatesler çıkarılır, ince ince dilimlenip, pişirmeleri için erkeklere verilir.)
- Aaaah! Bir de sarmısak olacaktı şimdi. (Hanımlar hemen sarmısakları çıkarır verirler.)
- Neriman! Şu köy ekmeğinden ver de kızartayım. Sigaram da bitti. Arabanın torpido gözünde olacaktı. Hadi canım (!) getiriver. (Sigarayı onun yerine hanımı içse, daha kolay olacak aslında.)
Başka bir erkek:
- Hanım! Tereyağını unuttun mu yoksa? (Onu da sen düşünseydin ya! ..Allah Allah!)
Osman Bey (Erkeklerden tek çalışan o.) etleri pişirir. Bu işi çok da iyi yapar, hakkını yemeyelim şimdi. Ama istekleri devam eder diğer erkeklerin:
- Etleri koyacak derince bir tabak verin. (Bu işi bari tek başınıza yapın.))
- Hanım! Bizim oğlan gözden kayboldu. Bir bak şuna, uzaklaşmasın. Ne olur ne olmaz. (Çok merak ediyorsan kalk, kendin bak. Kadıncağız salata yapıyor.)
Sonra bir başka erkek alır sırayı:
- Kapatın şu müziği yaaaa! Kuş seslerini dinleyelim. (Pekiii...Ya ben müzik dinlemek istiyorsam?)
- Neriman! Kavunu gene mi unuttun yoksa? (Bak bak şimdi. Karısının unutkan biri olduğunu ilân ediyor herkese.)
- Naciye! Şu kolaları alın güneşten de, çamın gölgesine koyun. Kaplıca suyu gibi olacak şimdi. (Ne benzetme ama.)
- Benim rakı bardağım nerde Melâhat? (Bardak getirilir.)
- Hanım! Rakı bagajda kaldı galiba, getir şunu. (Sandalyene mi yapıştın? Kalk da kendin getir.) ........Şişe bulunur, arzedilir.)
- Buzlu su vardı hani, nerde o? (Buzlu su da getirilir.)
- Kuru yemiş almıştım ben. Zeynep! Getir kuruyemişleri! (Madem aldın, bir zahmet çıkarıver işte.)
- Karpuz vardı arabanın arkasında, kesin çabuk. Yalnız güneşe koyun, soğusun. (Güneşte karpuzun nasıl olup da soğuyacağını pek aklım almaz ama, hadi neyse.)
“ Ya sabır! ” çekilip karpuz kesilir, emredildiği üzere güneşe konur...

Etler pişmiştir bu arada lokum gibi. Tabaklara etleri servis yaparlar. (Yani bayanlar.) Derken müşkülpesent bir erkeğin sesi duyulur:
- Benim tabağımı niye doldurdunuz yaaaaa! Ben istediğimden istediğim kadar alacaktım. (Yani insan söylemeye utanır bunu.) Beyefendinin istemediği yiyecekler servis tabağına geri boşaltılır. Ya da kendisine temiz bir tabak verilir.
Ve yemeğe başlanır.

...................(Sıkılmayasanız diye kısalttım) .

Sonra bir erkek şöyle der:
- Kömür kararmadan odun toplasak da ateş yaksak. (“Toplasak” deyip kendisini katıyor bir de. Sanki o da odun toplayacakmış gibi.)
Hemen tepelere tırmanır bayanlar. Kucak kucak odun getirirler. Beyler kadehleriyle meşgul oldukları için onlara hiç ses etmezler. Zaten onlar da hiç oralı olmazlar. Ama hanımların getirdikleri odunları parçalamak nezaketini gösterirler. Lâkin bir erkek yapar yapacağını:
- Ne kadar dayanacak ki bu kadar odun! Yarım saat dayanmaz. Biraz daha getirsek. (“Getirseniz” diyemiyor da, “getirsek” diyor.)

Sonra bir kahve keyfi yapmak ister Ayşe Hanım. Çünkü o bir kahvekoliktir, kahvesiz pikniğe gitmez. Kahveyi pişirip keyifle içmeye başlarken herhangi bir erkek arkadaşın sesi duyulur:
- Ayşe Hanım! Sen yalnız kendine mi müslümansın? Bize kahve yok mu? ....Oysa daha kadehleri bitmemiştir. Ama olsunmuş, o arada kahve de içilebilirmiş...Yani hazır önlerine gelsin de ne gelirse gelsin. Hazır mezar bulsalar, girecekler. Tövbe tövbe! .....Yani bu kadar olur.

Böylece kahve keyfi yarım kalır Ayşe Hanım’ın. Hemen, diğer isteyenlere de kahve yapar.....Bu arada her taraf çer- çöp, kâğıt içinde kalmıştır. Eline bir poşet geçirir, çöpleri toplar etrafı temizler Ayşe Hanım. Bu konuda duyarlı bayanlar ona yardım ederler.
Bir erkek arkadaş sorar:
- Ya, temiz bir tabak, bir bardak yok mu? (Temiz bardak kaldı mı ki! Sanki lokantadalar.)
Daha sonra biri sorar: (Tabi yine bir erkek.)
- Üşüdüm ya! Hanım! Bana kazak almadın mı? (Senin giyeceğin kazağı da mı hanımın düşünecek?) .......Ayşe Hanım sizde fazladan hırka var mı, ya da kazak falan? (Tabi vardır, siz kimin kızıyla dans ettiğinizin farkında değilsiniz herhalde. Beş altı kişiye yetecek kadar kazak, hırka bulundurur Ayşe Hanım. Çünkü birilerine mutlaka lâzım olur.)

Yine erkeklerden birinin sesi duyulur:
- Naciye! Şu oğlana bir şey giydir, hava soğudu.... Zaten yeni iyileşti, tekrar hasta edip, başımıza iş açmayalım. (Çocuk hastalanınca sanki kendisi bakıyormuş gibi.)
Bir diğeri:
- Suyumuz bitti. Su kapları hep boşaldı. (Kalk doldur işte. Hareket etmiş olursun hem.)
Hemen en yakın çeşmeye giderler bayanlar, kapları doldururlar.

Derken başka bir erkek arkadaş alır sırayı:
- Hanımlar! Çay demlemeyecek misiniz? Hadi demleyin şu çayı. (Çayınız da kusur kalsın, ne olacak ki!)
Çaylar demlenir. Bardak bardak beyefendilere ikram edilir. Hanımlar çay servisini bitirip, çaylarını tam keyifle yudumlamaya başlamışken bir erkek arkadaş rica eder:
- Bir çay daha içebilir miyim? (Tabi canım, hemen çayı tazelenir.)
- Ben de alayım bir çay daha. (Nasıl olsa hizmet eden var, iç iç!)
- Şekeri nerde bunun hayatım (!) ? (“ Hayatı “ yorgunluktan ölecek, adamın umurunda değil.)
- Bana da çay lütfen. (Çok da kibar.)
- Neriman bir şeker ver canım (!) . (İnsan canına bu kadar eziyet eder mi?)


Derken pikniğin sonu gelir. Ateş özenle söndürülür, etraf bayanlar tarafından temizlenir. Herkes arabalara doluşup, yola çıkılır. Ha! Bu arada erkeklerden biri hanımlara sorar.
- Biz şey unutmadınız di’mi? Şöyle bir bakın etrafa......Ben arabanın farlarını tutayım da, siz iyice bakın.

Gelirler eve. Ama hanımların piknik işi henüz bitmemiştir. Onca piknik bulaşığını kim yıkayacak! Ayşe Hanım piknik bulaşıklarını sıcak suyla çalkalayıp makineye yerleştirirken, eşi duşa girer. Mangal yaptı ya, et ve is kokar zavallı. Derken banyodan eşinin sesi duyulur:
- Ayşeeeehh! Kapat şu sıcak suyuuuuu! Buraya sıcak su gelmiyor. Dondummmhuuuhuuhh! (Aslında eşi, kendisine karşı sesinizi hiç yükseltmez. Bu alışkanlığını piknik dönüşü bozar yalnızca.)
Ayşe Hanım hemen kapatır sıcak suyu. Çaresiz eşinin duştan çıkmasını bekler bulaşıkları çalkalamak için......Sonra bu iş de biter. Oh! Çok şükür! Yorulmuştur yaaa! ..Atar bir koltuğa yorgun vücudunu.

Sonra eşi sorar:
- Kahve içmeyecek miyiz?
Kalkar kahveleri yapar.......Ama pikniğin kendini yorduğunu hisseder kahveyi yudumlarken. Kafasında bir ağırlık, vücudunda bir rehavet vardır. Uykusu gelir gibi olur. Derken eşinin sesiyle kendine gelir:
- Benim yeşil çayımı unuttuk? ! ? ! (Hayret! Ayşe Hanım nasıl atladı bunu!)
Kalkar eşinin çayını yapar.

Sonra eşi şöyle der uykulu uykulu:
- Piknik de yoruyor insanı ya! ...........
Eşi uyuklamaya başlarken Ayşe Hanım, piknikten gelen kazakları, hırkaları toparlar. Giyilmeyenleri yerine kaldırır, kirlenenleri makineye atar.

Tüm bu yorgunluğuna rağmen, pikniği çok sever Ayşe Hanım. Diğer bayan arkadaşları da öyle. Hayret bir şey! Nasıl olup da seviyorum diye kendisi de şaşırır.....” Galiba biz kadınlar çile çekmeye alışmışız,” der içinden. “ Hatta öyle alışmışız ki, çektiğimiz çileler bize hobi gibi geliyor.”....Ayaklarını sürüyerek yatak odasına gider ve yorgun bedenini usulca yatağa bırakır.

Not: Eğer abarttıysam, ekmek çarpsın. Anlattıklarımın eksiği var, fazlası yok.......Bizim yöredeki evli çiftler, hep böyle piknik yaparlar.

Kâmuran Esen
Kayıt Tarihi : 26.3.2004 13:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Tuğba Tekeli
    Tuğba Tekeli

    hocam sonuna kadar haklısın.
    tebrikler.iyi bir gözlem.
    tuğba tekeli

    Cevap Yaz
  • Sude Son
    Sude Son

    Offfff... Ben okurken yoruldummmm...Pikniğe filan gitmiyorum ben :)))
    Harikasın Kâmuran Esen
    Sevgiler...

    Cevap Yaz
  • Zafer Zengin
    Zafer Zengin

    Piknik iyi geldi..manzarada fena değilmiş..şimdi bir türk kahvesi olsaydı şöyle köpüklüsünden ne iyi olurdu..sağolun emeğiniz için efendim : ))

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Kâmuran Esen