Etnik Yapılaşma Halk ve Toplum 10

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Etnik Yapılaşma Halk ve Toplum 10

Etnik yapılar; başlarda toplumları tarif edip, değişmesi uzun süreler boyunca yavaş yavaş oluyordu. Etnik ittifakların toplumu dahi süreçle yen, otoriter olması yavaştan yavaştan, tikel nicelenmelerle, ayrışma sinyalleri vermeye başlamıştı. Sınıfsal kümelerle ve nesnel kültür refleksleriyle ayrışır olmuştu. Zaten halkın bileşen sosyal ittifakları her an çatışmaların başlatıcısı ve çatışmaları süreçleşicisi idi. İki alan böylece belirmeyi keskinleştiriyordu.

Yinede, bir alanın kendi özel problemleri diğerinin de problemi gibi algılanıyor, rahtsızlığı alan farksız aynı şiddette insanlar tarafından yansıtılıyordu. Gelişmeler bir biri ardında patlıyordu. Ancak halk yapı zor değişiyordu. Hemen hemen uzun süre boyunca aynı kalıyordu. İki alanın akış zamanı farklılaşıyor, halkın zamanı toplum zamanına göre yavaş akıyordu. Bu sürtüşme toplumun laik evreye kırılışının ilk nedenidir.

Etnik yapılar ve halk, bugün de dahi, toplumsal işleyişi tümel, tümcü ilişkileri ile kavrayıp benimseyemezler. Bu yüzden çevrenin zorunlu, insan bilincinden bağımsız yansıması, yine insan bilincine konu olmaktadır. Bu ilişkisel konu oluş, ancak inançsal bilmelerle halkın nazarında sükûna erecekti! Hâlbuki bilinçli olmak, sürekli bir zahmet demek olup; sürekli bilinmezliklerin kaoslarıyla cebelleşmekti. Halkın çok kesimine zor gelen bu idi.

Bilincin insan öznesinde düzenlilik haline getirilmesi uğraşı ve zorlulukların enerji sarfı, insanda daha kolay olanın, ikna yolunu tercih etmeye itmektedir. Bu da daha kolay olanın, inanma ile inançlaştırılmasıdır benimsemesidir. Geleneklerin alışılmasıdır. Sahiplendiği, ama anlayamadığı değişmeleri de bu yolla, tabu kılarak, statüko kılarak, tercihen iknasının yoludur. Halkın kişileri, inanarak meseleyi çözüme korken, akılda istikrar düzenlilik alanları yaratmanın hazzına ve bilgisizce hoşlanmanın mutluluğuna kolayca saparlar.

Sürekli sorularla kaoslar yaratmaktan tedirgin olmaktansa, inanıp ikna olmak ve herkesi kendine benzetmek, en kolay ve zahmetsiz evrensel kısa yoldu. Pek az insan, bu tür kısır döngüyü aşar. Zaten toplumları ve toplumların yasaları da, bu zor dönüşen halk grupları direncini rehabilite etmektir. Halk bu gelişmelerin zaman içindeki; gerektiği yerde, gerektiği biçimde sürüklenen potansiyel kulon yük gücüdür. Bunlarda son tahlilde toplumsal emeğin ürünüdürler. Toplumlar olmasa, toplumların Leonardo Vinsi'si ve kuantım alan teorisi de olmayacaktı. Halk, tutumlaşan edimlerini, bir çeşit donuk sanat olarak, oyunsal şiirsel vs. gibi becerilerle yapar. Ama içindeki gizli aykırılıklar, her eviriliş gibi, ufak ufak süreç olurlar.

Toplum, yaşamını kendi üreten hünerliliğin, eylemsel bağıntı birlikleri koalisyonları olarak bir arya gelmesidir. Böylelikle de etnik yapıların, aidiyet totem kılış kutsallıkları topluma; çoklu (plural) yapı olaraktan, zorunlu olarak yansıyordu. Bu, o toplumların ister istemez politeist (çoklu tanrı) anlayışlarını ve zorunlu hoşgörülerini de, ortaya koyuyordu. İnsan zorunlu olarak müsamahalı oluyordu.

Toplumlar ittifakı, bu politesttik yapı ve anlayışını; henüz tam bir tekleşen yapı birlikleri olaraktan tek Tanrı'lı yapıyı ortaya koymasına daha vakit varsa da, tekleşen yapıya kaymalar, Marduk, Aton, Mazdeki gibi anlayış izharlarıyla tarihte boy göstermeye başlamıştı. İkizleşme kültünün en belirgin özelliği, bu teklik anlayışının ışıltıları, olacak olmasıdır. Tarihsel örnekleri ittifak birleşmeleri ile yönetimde ortaya çıkan; çift başlı kartal, boğa başlı insan, iki ağızlı balta, insan başlı aslan gövdeli örnekleri: inançlardaki teklik fikrine yol alışın kaynağı olacaktı. Bu erksel belirişler, dönemsel münavebeli yönetim erki olacağı gibi, kaynaşan çoklu algıları birleştiren yol alıştı da. Bir biri ile çelişen tek Tanrı anlayışının tanrı birlik görüntüsünü de, zemine aks ettirecekti. Boğa kültlü etnik yapı insan totemli yapı ile birleştiğinde boğa başlı insan figürü, iki etnik yapının bir biri ile çelişen anlayışlarını bize birlik görüntüsü gibi sunacaktı. Bu yüzden gelecekte bu çelişkilere kafa yormamak için, tek Tanrı'lı dinler: “”inandım ve iman ettim”” esasını temel alacaklardı!

İkizleşme, çelişen ve gelişen; aşılan bir zıtlıklar ve hoş görme manzumesidir. Tapınaklar, mabetler bu bağlamda, etnik tanrılar hoşgörü panteonu idiler. Asıl birleşen büyük toplum aidiyetleşmesi, bu tanrılar panteonu içinde kabul edilen birinin yöneticiliği ile temsilliliği ön görülmüştü. Bu hem kendi birleşen yapısındaki ayrı etnik grupların yönetimlerindeki kralların tekleşmesidir. Hem de etnik totemlerin anlattıklarını bir baş tanrı ile birleşen yeni yapı toplumun aidiyet totem simgesi olacaktı.

Yani panteondaki tanrılar etnik yapıların temsilcisi iken bunların, tek tek güç ve sıfatlarını baş tanrıda toplayarak yeni toplumu temsil eden, toplumun aidiyeti olan Hübel'leşmiş, El'leşmiş, Marduklaşmış bir yapıda tapınakların tören alanında, boy göstereni olmuştular. Bu ikizleşmiş yapının tekleşmesi idi. Örneğin aşağı ülke sayılan Sümer, yani yerin adamı ile yukarının, göğün (Akad) adam toplumu, ittifaka girmişse, daha sonraki zaman içinde, yer gök toplumunun totemi bu Hübel'si yapıda ikizleşecekti.

Bu ikizleşme tapınaklarda, Hübel’n, Marduk'un sağ ve sol yanında merasimsel oturularak etnik temsillilikler belirtilecekti. Yönlerde bulunuş etnik totem tören yapılaşması aidiyetini belirleyebilecekti. Yani sağın ve solun adamları ittifakı, toplum içinde de genel aidiyetliğin, toplu etnik anlatımı olacaktı. İkizleşen yapılar, bir kült merkezi ve kült çevresi birlikleri oluşturuşken, katılanlarla kült merkezleri ve kült çevreleri de, devletsi yapılara kaydılar.

Örneğin gök toplumları Güneş ve ateş, yıldız kültlü totem aidiyetliğini temsil eder olurken, sağın adamları, yerin kutsallığını, suyun arındırmasını, tatlı su, tuzlu su kült genel anlayış anlamalarını temsil eder olabilecekti. Gelecekte ise, bu sağ sol temcililik anlayışından her hangi biri, bir toplumca meşrulaşacak ve bu zeminden birisi, o toplumun mubah anlayış birliğinin, kılink ve fantom yapısı ve ortalaması olacaktı.

Eğer yaşantılaşmayı söyleyen veya yazılı edebiyatı anlatan etnik toplum, sağın insanları ise; sağın (kendisinin) kutsiyetini ve önemini öne çıkaracaktı. Ve solun adamlarının totem anlayışını dalalet sayacaktır! Bu etnik yapıların ayrışan, birbirine benzememe ilkesiyle ve karşı inancın kendisini onaylatmak için diğerini dışlama, ayırt edici özelliğidir. Yani birinin iyisi; diğerinin kötüsü, yasağı, haramı olacaktır, ilkesinin zorunlu davranımıdır. Bizim konuk sever oluşumuz gibi.

Sağın adamı, kurbanını suda boğup öldürüp, arındırarak sunardı. Sağın adamlarından olan kimi etnik gruplar, toprağın arındırması ile kurbanı yere yatırıp keserdi. Solun adamı kurbanı ateşte yakarak yakmalık sunu olarak arındırıp kurban ederdi. Birisi ritüelleşen ayırt edici totemini suyun arındırmasına havale ederken, diğeri ateşin arındırmasına kurbanı havale ederdi. Bu ilerde birleşen kurban kültüne dönüşecekti. Yani etnik yapıların uzlaşma koalisyonu, politeist anlayışlarını ortaya koyarlarken, bu politeist yapı, uzun süreç içinde tekleşen monoteist yapılara kayacaktı. Kurban toprağın, ateşin arındırması ile önce kesilip sonra yakılacak Ya da pişirilecekti.

Bu toplum yapısı içinde dahi, etnik yapı, kendi aidiyetinin alışmasını korur bir tutum direnişi içinde olacaktı. Halk içinde bu aidilikler, dar bölge içinde, Ya da yaygınlaşan aşağı yukarı gibi lokal ayrışan, genellikli coğrafik bölge tanımlı kılabilecektiler. Bu tanımı da sağın adamları; solun adamları diye, inançsal bazda beliren, belirten ayrışma tanımlılıklara gider olacaklardı. Anlatan solun adamları ise, sağın adamlarını bir kült olarak, çapanın adamı, kazmanın adamı, koyunun adamı, koyunun çobanı, gibi tarım ve çiftçi toplumu oluşlarını anlatırken, zamanla bu anlatımın anlamı kayacak hakir görmeyi, kentleşemeyen kaba sabalığı da içeren bir anlatımla tanımlanacaktı.

Sağın veya solun adamı oluş, bir ittifaklar düzenlenişinde, Ya da şölen ve ibadet ritüelleri içinde idi. Aynı zamanda da, aidiyetlik, temcililik inançsal seremonisinde, sembolizmi içeren tapınak düzeni, etnik temsil aidiyet onayıydı da. Hübelleşen etnik yapılar, ileride monoteist inanışlarda, ortodoks, mezhep ve yorumla ayrışma anlayışları olacaktı. Birleşen inançlardaki aykırı olan politeistlik yaklaşımlar, mezheplerin nicelenme temeli olacak inanç birlikleri idi. Etnik yapılar, uzun süre, totem inanç aidiyet bazında tanımlanır, anlaşılır ve bilinir olma kardeşleşmesidir.

Genelde halkın muhayyilesi karmaşığı ve toplumsal oluşu, kavramakta tembellik gösterir. Toplumsal birikimi pek pek sindirip dönüştüremez. Bu yüzden halk asla: Wolfgang Pauli, Max Planck, Einstain gibi dehaları ve kuramları çıkaramaz, bu olanaksızdır da. Bu ancak toplumsal birikimin zaman akışı ile olasıdır.

Toplumun zamanı ileri akışlıdır. Halkın; temelde de etnik yapıların zamanı yavaştır ve sürekli donuk değişmez anlayışlı kılınmıştır. Ancak nesillerle az az değişir. Bu yüzden halk muhayyilesi ermiş Ya da aziz Augustinus'leri kavrayıp oluşturmaya daha meyillidirler. Ve halkların hiç Einstein’ları olmaz. Daima aziz ve ermişleri, yatırları vardır. Halk temel düşün yapısı nesnelliklerden yoksundur. Halkın nesnel bilgi denetimsizliği zorunlu olarak buralara kayar. Ve yüz yılların içinde süzülen onlarca hayali özellikler özlemler bu azizlerin Ya da yatırların şahsında, ete kemiğe büründüren giyinişlere giderler. Gerçekte olmayan, hayalde olanın peşine gider.

Yani halkın, halk dalkavukları; yöneticiler, kendilerini slogansı soyut sözlerle ifade eder olurlar. Şartlanmış beyinlere hitap ettiklerini bilirler. Buda onların tuzağı olur. Bu sözlerin zıtlıkları da ifade edeceği kısır düşünmesini akıllarına bile getirmezler. Örneğin ardı arda bayındır hizmetler korken “”durmak yok yola devam”” sloganınız güzel olurken, talan olan bir yerde de “”doymak yok, yola devam” olacaktır. Sıradan bir bulunuşla kanı akıtılmış kurbanların yanındayken de; “”durmak yok, kesmeye devam”” biçimine dönüşeceğini, aklımızda tutmamız gerekir. Toplum objektif kriterlerden kaymamalıdır.

Bu yüzden toplumun bilim adamlarına karşın, halkın zaman ve zemininde gerçekçi olan ahlak kuramcıları vardır. Güya yine zaman içinde, çömezlik yapan, bunların bağıllığında meşrulaşan kanaat önderleri de vardır. Toplumların aziz ve yatır kılıcı görüşleri de yine toplumun nesnelliğinden ötürü, yoktur. Toplumların pek az ve kıt olan önderleri vardır.

Zaman içinde teknolojik üretim ve araştırma geliştirme yapamayan, bilgi üretemeyen ve bunun siyasi düzenlemesini yapamayan toplumlar; toplumun kadroları, yukarıdaki gibi soyut ifadelere sarılırlar. Yani konjonktürsel olamayan toplumlar halklaşır, etnitiseye doğru cemaatlere ayrışır. Yani bilgi üretemeyen toplumlar, halklaşan toplum tavırlı olarak, sapla samanı daima karıştıran, kısır döngü içinde olurlar. Bilgi ve teknoloji ile bunların siyasetini üreten, konjonktürsel olabilen toplumların halkı ise, daima toplumlaşan halk yaklaşımı içinde olurlar.

25.01.2009 10

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 21.11.2009 02:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya