ANILAR...ANILAR..ANILAR..
ANKARA'DA YAŞANMIŞTIR
ETLİ LAHANA SARMASI
1968 Yılının kış aylarıydı, sanırım sömestr tatiliydi. Ablam iki yıl önce evlenip Ankara'ya gelin gitmişti ve bir yıl sonra da bir oğlu olmuştu. Babama telefon edip kış günü küçük çocukla bir yere gidemediğini ve çok sıkıldığını söyleyerek beni yanına göndermelerini istemiş. Ben de hazırlandım, iki gün sonra babam beni garajdan yolcu etti. Kamil Koç otobüsüyle ilk defa yalnız başıma Bursa'dan Ankara'ya güzel bir yolculuk yaptım. (Daha önce annemle yeğenimi görmeye ve bebek mevlidine gitmiştim). Akşam üzeri eniştem beni Ankara garajında karşıladı. Eve geldik, ablam sevincinden ne yapacağını bilemiyordu. Annem hepsine hediyeler ve ablamın sevdiği yiyecek bir sürü öte beri göndermişti. Hepsini açıp kendilerine verdim, teşekkür ettiler. Kayınvalidesi de eşini yıllar önce kaybetmiş, yalnız bırakmamak için ablamlar kayınvalidesinin evinde birlikte oturuyorlardı. Rahmetli Halide teyze beni çok severdi.
Ablamla çok güzel anlaşırdık, birlikte sohbet etmeyi, gezmeyi çok severdik. Bir kaç kez ablamla Kızılay'a alış veriş yapmaya gittik, ablam aylardır çocuğun doktor kontrolü ve aşılarını yaptırmanın dışında hiç bir yere gidememiş.
Evde günlerimiz güzel geçiyordu, kayınvalidesi her gün arkadaşlarının gününe gidiyordu. Biz de ablamla sohbet, ederek eğleniyorduk. Yine bir gün kayınvalidesi öğleden sonra güne giderken:
"Ben dönüşte kızıma uğrayacağım, belki bu gece orada kalırım. Allaha ısmarladık" deyip gitti.
Biz de ablamla lahana sarması yapmaya başladık. beraber her şeyi hazırladık, yeğenimi de mama sandalyesine yerleştirip yanımıza aldık. Masaya oturup sarmaya başladık. Çok gençtik, ben 20, ablam 23 yaşındaydı. Hem sohbet ediyor hem işimize devam ediyorduk. Ben ablam eğlensin diye, ne kadar komik olay varsa hepsini anlatıp güldürüyordum. Arada yeğenime sesleniyordum o da bana gülücük atıyordu. Ablam:
"İyi ki geldin kardeşim, çok sıkılmıştım ilaç gibi geldin, içim açıldı vallahi. Apartmanda hiç akranım yok, hepsi kayınvalidemin yaşında. Arkadaş bulamadım, hava da çok soğuk eniştenle hafta sonu bir yere gidemiyoruz çocuk hasta olur diye".
"Üzülme abla yazın gelirsin biz seni gezdiririz , çocuğa da bakarız. Kış günlerinin acısını çıkartırız" deyince ablamın yüzü güldü.
"İnşallah kardeşim, zaten yazın gelmesini iple çekiyorum".
Sohbet ederken sarmaları bitirdik ve tencereyi ocağa koyduk. İçeriye yemek kokusu gelmesin diye mutfağın camını araladık ve kapısını kapatıp salona geçtik. Ablam oğlunun karnını doyurdu, üzerini değiştirdi:
"Ay! çok yorulduk kardeşim, pişene kadar biraz dinlenelim. Çocuk uyusun çay içeriz" dedi.
Ablam yeğenimi ayağına alıp ninni söyleyip sallamaya başladı. Hiç uyumaya niyeti yok gibiydi. Neyse biraz sonra gözlerini kapattı ve uyudu. Ablam:
"Ayağımdan bırakırsam hemen uyanır, şu büfenin altında albümler var kardeşim, yanıma otur da beraber bakalım. Çocuktan vakit bulup bakamıyorum" deyince albümleri çıkardım, ablamın yanına oturdum.
Nişan resimleri düğün, doğum resimleri derken biz albümleri devirdik. Bir yandan da resimlere bakıp ben şöyle çıkmışım, sen böyle bakmışsın deyip sessizce gülüyoruz. Çocuk uyanacak diye de hiç ses çıkarmamaya gayret ediyoruz.
Ablam bir ara albümü bıraktı:
"İnci git bak bakalım kardeşim, sarmalar pişmiş mi? deyince ben de yerimden kaktım.
Mutfak kapısını açar açmaz yoğun bir dumanla karşılaştım. Göz gözü görmüyordu hemen balkon kapısını açtım. Ocağı kapatıp tencerenin kapağını açınca sarmaların en üst katına kadar kömür olduğunu gördüm. Bir tane bile yanmamış sarma yoktu. Biz artık ne kadar zaman resimlere daldık bilmiyorum. Sarmalar kömür olana kadar vaktin nasıl geçtiğinin farkında olamadık. Çok üzüldüm, çünkü eniştem geldiği zaman yemeğin hazır olmasını isterdi. Ablamın da üzüleceğinden emindim. O kadar özenle sarmıştık ki yazık oldu emeklerimiz. Yeğenim uyanmasın diye yavaşça salona gittim:
"Abla hemen gel, bütün sarmalar kömür olmuş" deyince ablam ayağında uyuttuğu yeğenimi hemen karyolasına yatırdı.
Koşarak mutfağa geldi, tencerenin ve sarmaların halini görünce çok üzüldü. Saatine baktı:
"Eniştene bugün sarma yapacağımı söylemiştim çok da sever. Başka sıcak yemeğimiz de yok. Gelmesine de iki saatten az kaldı, ne yapacağız şimdi?" deyince ben biraz moral vermek istedim:
"Tekrar yaparız abla, sen hemen gidip lahana, kıyma al. Ben o arada içini hazırlarım" deyince ablam sevindi:
"Bütün uğraşımız boşa gitti, çok güldük ondan oldu. Yetişir mi acaba ?"
"Yetişir canım, yetiştiririz. Bir elin nesi var , iki elin sesi var demişler. Sen çabuk gelirsen hemen sararız" dedim.
Ablam acele giyindi ve çantasını aldığı gibi çarşıya gitti. Ben çarşının yerini bilmediğimden vakit kaybetmemek için gitmedim. Büyük tencereye su koydum ve ısıtmak için ocağı yaktım. Bir yandan dolmanın içini hazırladım. Pirinci yıkadım, soğanları doğradım, tuzunu, biberini, maydanozu ve salçasını ekledim. Tam o sırada ablam nefes nefese çarşıdan döndü. Lahanayı haşladık, kıymayı ekleyip içini tekrar hazırladık. Başladık acele acele sarmaya. Sinirlerimiz bozuldu, bir yandan gülüyor bir yandan sarıyoruz. Ablam:
"Yeter artık gülmeyelim kardeşim, Çok gülmek iyi değildir. Bunun başına da bir şey gelmesin" dedi.
Neyse ki yeğenim derin bir uykudaydı, zorla uyuttuğumuz çocuk saatlerdir uyuyordu.
İlk sardıklarımız küçük küçüktü, birer lokmalık. Yeni sardıklarımız büyükçe oldular ama yine muntazam sardık. Suyunu, tereyağını koyup tencereyi ocağa yerleştirdik. Ablam:
"İnci sen olmasan dünyada yetiştiremezdim ben bu sarmayı".
"Ben olmasaydım belki sarmalar da yanmazdı abla . Ben seni eğlendirmek için oyaladım, çok güldürdüm. Sarmaları unuttuk gitti" dedim.
Ablam balkona koyduğu tenceredeki kömür olan sarmaları kazımaya başladı. Eniştem ve kayınvalidesi görmesin diye kül kovasının içine döküp karıştırdı. Tencereyi ovmaya çalışırken ben de sofrayı hazırladım. Mis gibi sarma kokusu mutfağa yayılmaya başladı. Yanık kokusu gitmişti, balkon kapısını, penceresini kapattık. Mutfak ısınmaya başladı, biz de biraz olsun rahat nefes almaya başladık. Tam tencereyi ocaktan indirdik kapının zili çaldı. ablam:
"Enişten geldi, çok şükür yetiştirdik" deyip neşeyle kapıyı açtı. Eniştem:
"Bütün apartman mis gibi lahana sarması kokmuş" diyerek güler yüzle eve girdi. Yeğenim zil sesine uyanmıştı, babasının sesini duyunca ağlamaya başladı. Eniştem kucaklayıp getirdi, mama sandalyesine oturttu: "Ben ellerimi yıkayıp geliyorum, siz oturun masaya" dedi. dedi.
Ablam sarmaları servis yaparken enişteme söylememem için bana işaret etti. Sarmalar da bir güzel olmuş. güzel bir akşam yemeği yedik. Eniştem: "Ellerinize sağlık çok nefis olmuş, teşekkür ederim" deyince içimiz rahat etti.
Çok yorulduk ama bu olay da bize güzel bir ders ve unutulmaz bir anı oldu. Bu yaşa geldim hala lahana sarması yaptığımda, aklıma geldikçe o günkü telaşlı halimize gülerim. Sanki sarmaları yaktık desek ne olacak. Gençlik işte çekindik, utandık herhalde. O zamanlar öyleydi, neyse ki kayınvalidesi de ertesi gün geldi, kimse bir şey anlamadı. Tencere de ovmaktan pırıl pırıl oldu. Bir kaç gün daha kalıp Bursa'ya döndüm. Ablam beni geçirirken gözleri doldu, ben de çok duygulandım ama belli etmemeye çalıştım.
Şimdi salgından dolayı kardeşlerim ve yeğenlerimle on aydır görüşemiyoruz. Hepimiz ayrı şehirlerdeyiz. Ne zaman kavuşuruz meçhul. Umarım hepimiz bu Korona' yı kazasız belasız atlatıp eski güzel ve ferah günlerimize kavuşuruz.
İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 22.12.2020 16:36:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İnci Germenliler](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/12/22/etli-lahana-sarmasi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!